Anadilde ibadet meselesi (2)

Yaşar NURİ ÖZTÜRK
Haberin Devamı

‘Anadilde ibadet meselesi’’ başlığıyla nelerin ele alınabileceğini ve nelerin alınamayacağını belirledikten sonra konunun din bilimleri ve din literatürü içindeki temel dayanaklarına bakabiliriz. Öncelikle şunu tespit etmiş bulunuyoruz: Anadilde ibadet veya Kuran'ın çevirisi ile ibadet dediğimizde pratikte bununla ifade edilmek istenen, namaz sırasında Kuran ayetlerinin çevirisinin okunup okunamayacağıdır.

TEMEL DAYANAKLAR

1. Farsça'dan alarak kullandığımız namaz kelimesini Kuran'da karşılayan sözcük, salâttır. Salât, kelime anlamıyla dua demektir. Kuran bu kelimeyi, insan dışındaki varlıkların dua faaliyetlerini anlatırken, tespih kelimesiyle yan yana kullanmaktadır. (Bk. Nur suresi, 41)

O halde ‘‘Kuran'ın çevirisi ile dua edilebilir ama ibadet edilemez, mesela namaz kılınamaz’’ şeklinde bir iddia, bilim dışıdır; Kuran'dan ve din literatüründen de onay alamaz. Bizzat Peygamberimiz'in ifadesiyle ‘‘Dua, ibadetin özü, iliğidir’’. Kuran'ın tercümesi dua ve ibadet maksadıyla okunamaz tezini savunmak mümkündür, bir görüştür, tartışılır. ‘‘Kuran'ın çevirisiyle dua edilir, fakat namaz kılınamaz’’ demek ise bilimsel dayanağı olmayan bir tutarsızlıktır; kavramların gerçek anlamını bilmeyen halkı aldatmaktır.

2. Kuran ‘‘namaz sırasında okunması gereken metinler’’ (dua, tespih, tehlil vs.) diye bir şeyi değil ayrıntılarıyla, ana hatlarıyla bile göstermemiştir. İlahi kitapta, salât sırasında Kuran'dan bir bölümün okunacağına ilişkin bir beyan da yoktur. Kuran okumaya veya Kuran'dan kolaya geleni okumaya ilişkin emirlerin hiçbirinde ‘‘namaz sırasında okuma’’ kaydı mevcut değildir. Kuran bünyesinde kaldığımızda bunun anlamı şudur: Kuran, mesaj ve emirlerinin evrensel-genel oluşuna uygun bir biçimde, salât sırasında nelerin okunacağını, salât emriyle yükümlü müminlerin tercihine bırakmıştır. Tüm insanlığa hitap eden mesaj, yüzlerce renk-desen-meşrep ve karakter arz eden insanlık camiasının, Yaratıcı'ya yakarışta esas olan bir faaliyette gönüllerinden geldiği gibi yakarmalarına imkân vermektedir.

İlerde de göreceğimiz gibi, Şafii fıkhının büyük otoriteleri, işte bu gerçekten hareketle, Fatiha'yı doğru-düzgün okuyamayanların onun yerine başka dualar, zikirler okuyabileceklerini belirten fetvalar vermişlerdir. Kuran, namazda, kendisinden bir parçanın okunması gerektiğini, işaret yoluyla bile söylemiş olsaydı, Şafii ekolünün büyük imamları (başta İmam Şafii) biraz önce değindiğimiz fetvayı asla vermezlerdi.

3. Namaz sırasında Kuran'dan okunması gereken asgari miktar olan Fatiha suresinin gerekliliğini gösteren delil, sünnet kaynaklıdır. Evrensel mesajın, mensupları için bir serbestlik alanı olarak açık bıraktığı bir konuda, Hz.Peygamber, ümmetine yardımcı olmuş, salât sırasında en ideal duanın yine Kuran içinden çıkarılabileceğini, bunun asgari miktarının da Fatiha suresi olduğunu sözü ve uygulamasıyla göstermiştir.

Fıkıh dilinde kıraatin (namazda Kuran'dan okunması gereken kısmın) ‘‘farz’’ olarak gösterilmesi bir fıkıh terimi olarak kaçınılmazlık ifade eder; aksini yapmak ‘‘haram’’ anlamında bir farzı değil. Böyle bir farzdan söz etmek için Kuran kaynaklı açık ve kesin (zanni delil olmaz) bir delilin bulunması gerektiği tartışmasızdır.

Bir kez daha tekrarlayalım ki, böyle bir delil olmadığı için, Şafii fakihler, doğru düzgün okuyamama durumunda, Fatiha'nın yerine başka dua ve niyaz metinlerinin okunabileceğini kabul etmişlerdir. İmamı Malik, Fatiha'yı güzel okuyamayanın, Fatiha suresi kadar ayakta durarak okuma görevini yerine getirmiş olacağını söylemiştir. (Bu konunun kaynakları ve Şafii-Maliki fıkhındaki dayanakları ilerde ele alınacaktır.)

4. Kuran; bizzat kendisinin açık beyanlarına göre, zora sürme, sıkma, zorlaştırma aracı yapılamaz. ‘‘Biz bu Kuran'ı sana zahmet çekesin, sıkıntıya düşesin, bedbaht olasın diye indirmedik.’’ (Tâha suresi, 2) Ve, ‘‘Kuran'dan, kolay geleni okuyun... Ondan kolay geleni okuyun!..’’ (Müzzemmil, 20)

Hem aklın apaçıklık ilkesine hem de büyük fıkıh ekollerinin içtihat ve yorumlarına dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: ‘‘Kuran'dan kolay geleni okuma’’nın bir anlamı da, ibadetlerde onun orijinal metnini okumada zorlananların, anadillerindeki tercümelerle ibadet edebilecekleridir. (Devam edecek)



Yazarın Tüm Yazıları