Yaşar Nuri Öztürk

Cehennem unsuru olarak teknoloji

27 Şubat 2009
Kur’an’daki ‘sınâat’ kökünden kelimeler her türlü hüner ve sanat anlamında kullanıldığı gibi, endüstri-teknoloji anlamında da kullanılır.

Sınâat sözcüğü bugünkü Arapça’da da aynı anlamda kullanılmaktadır. (Bu kullanımlar için bk. Hans Wehr, A Dictionary of Modern Written Arabic, sınâat mad.)

Sınâatın (teknolojinin) hâkim özelliği, doğanın dengelerini bozması, doğayı yaşanmaz hale getirmesidir. Dünyaya tapmanın, azmanın, şiddet, zorbalık ve işkencenin temsilcileri olan kişi, toplum ve medeniyetler sınâata dayanan bir şımarıklık illeti içinde gösterilmektedir.

Teknoloji, insan hayatının mutluluk paydasını düşürmekte, doğal hayatı bozarak insanın bunalım ve karmaşaya düşmesine yol açmaktadır. Çare, teknolojinin yok edilmesi değil, rant ve egemenlik aracı olmaktan çıkarılmasıdır. Bunun ölçüsü ise teknolojinin doğayı ve uzayı kirletmeyen bir yapıda ve kıvamda tutulmasıdır.

Kısacası, teknolojinin arkasından insanın başkaları üzerindeki egemenlik hırsının ve rant doymazlığını çıkarmak gerekmektedir.

İğretiye, zulme, acımasızlığa öncelik tanıyıp Allah'a ters düşenlerin sığındıkları teknoloji insanı yıkan yanı, aldanışa sürüklemesidir. Allah ve insanın üstünde bir kudret olarak düşünülen teknoloji, sonunda sahiplerini korkunç bir hüsranla yüz yüze bırakmaktadır. (11/14-16; 18/103-105)

Muhammed ümmeti döneminde teknolojiyle azıp zulme ve kavgaya meydan verme, Ehlikitap zümresi tarafından, özellikle Hıristiyanlar tarafından sergilenecektir. Ehlikitap'ın saptırıcı sözleri, haksız ve zalim yollarla elde ettikleri nimetleri yemeleri ve teknolojiyle azıp şımarmaları büyük ölçüde, din temsilcilerinin görevlerini yapmamalarından, çıkarlarını, ceplerini düşünmelerinden kaynaklanmıştır. (Mâide, 59-64. Ayrıca bk. Tevbe, 34-35)

Üzerinde olduğumuz bu noktaya değinen ayetler, teknolojiyle gelen denge bozukluğu ve tahribi, teknolojik üretimi temsil ettikleri için Hıristiyanlara mal ederken, tahribi simgeleyen harpleri ‘alevlendirme’ işini Yahudilerin eseri olarak gösteriyor. (Mâide, 69)

TOKMAK GİBİ İNEN MUSİBET

Yazının Devamını Oku

Cehennem veya tahrip edilmiş doğa

26 Şubat 2009
Bitki örtüsünden tamamen yoksun bırakılıp kavruk bir toprağa dönüştürülen yeryüzü, kutsal metinlerdeki cehennemin ta kendisidir.

Yani kutsal metinlerin tanıttığı cehennemin bir anlamı da, tahrip edilip yaşanamaz hale getirilmiş yerküre veya doğadır.

<#comment> 

Zaten cennet de yeşillikler, sularla dolu toprak parçası demektir. İşte o cennete layık olmasını bilmeyen insanoğlu, bu son tasvirdeki cehenneme yuvarlanacaktır.

 

Ne ilginçtir ki, kıyametten söz eden bir ayet, bu müthiş olayı ‘yeryüzünün bir başka yeryüzüne dönüştürülmesi’ olarak tanıtmaktadır. (İbrahim, 48) Ardından gelen ayetlerde ise cehennemi hak edenlerin karşılaşacakları âkıbet anlatılmaktadır.

 

İnsanlığın hesabı görüldükten ve iyilerle kötüler ayrıldıktan sonra neler olacağını gösteren ayetler de ibret vericidir. Bu ayetlere göre, iyiler cennete sevk edilecek ve şu duayı yapacaklar:

 

Yazının Devamını Oku

Kıyamet alâmeti olarak Dabbetül Arz

25 Şubat 2009
Kur’an, bir kıyamet alâmeti olarak Dabbetül Arz’ın çıkışı üzerinde de durmaktadır.

 Neml suresi 80-85. ayetler insanoğlunun, kötülükleri yüzünden uğrayacağı sonu (kıyameti) anlatırken, bu sonun geldiğini gösteren belirtilerden biri olarak yeryüzünden bir dabbenin çıkacağına dikkat çekmektedir. 82. ayet şöyle diyor:

 

“O söz, tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.”

 

İnsanlığın sonunun geldiğine, azap ve hesap döneminin başladığına işaret sayılan ve insanlığı Allah’ın ve evrenin yasalarına aykırı davranmakla itham edip uyaran bu dabbe nedir?

 

Dabbe kelimesinin sözlük anlamı debelenen şey demektir. Kur’an bunu her türlü canlı için kullanır.  Daha çok hayvanlar için kullanılır. Elmalılı’nın deyişiyle, “Hayvan lafzıyla eşanlamlı gibidir.” Nûr 45. ayete göre, sürüngen, dört veya iki ayaklı tüm hayvanlar dabbedir. Ancak Kur’an’ın bu sözcüğü kullandığı ayetlere baktığımızda (Örneğin, Hûd, 6; Nahl, 49, 61) dabbenin insanı da kapsayacak bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Elmalılı bu noktaya değinirken haklı olarak, “Hayvan gibi, insan için de kullanılır” demektedir.

 

Yazının Devamını Oku

Kıyamet alâmetleri (1)

24 Şubat 2009
Kıyametin yaklaşık vaktini tahminde Kur'an'ın bize verdiği ipuçları nelerdir?

Burada yapabileceğimiz, insanın toparlanma vaktinin geldiğini gösteren bazı Kur'ansal işaretlere dikkat çekmek olacaktır. Şu temel göstergelerden söz edeceğiz:

1. Peygamberliğin Sona Erişi:

Peygamberlik Hz. Muhammed'le sona erdirilmiştir. Hz. Muhammed'in sıfatlarından biri de 'Âhir Zaman Peygamberi'dir.

Ne demek âhir zaman?

Âhir zaman, insana verdiği kredilerin sona erdirildiği zaman dilimidir. Peygamberler eliyle insana ulaştırılan mesajların sona erdirilmesinin anlamı da budur.

Kredi dönemi bitirilmişse bunun zorunlu sonucu, hesap döneminin başlamasıdır.

2. Hesap Döneminin Yaklaştığının Bildirilmiş Olması:

Kur'an, insanlığın kredi alma döneminin bitip hesap döneminin başladığını açık ve net biçimde ifade etmektedir.

Yazının Devamını Oku

Yerkürenin kıyameti

23 Şubat 2009
Kur’an’ın yerkürenin kıyametine ilişkin beyanları dikkatle incelendiğinde bu sembolik ifadelerin, küresel âfetlerle mahvolup yaşanamaz hale gelmiş bir yeryüzüne dikkat çekmek istediği anlaşılır.

Bu noktada, küresel âfetlerin yeryüzünü yaşanılmaz bir mekâna çevirmesi meselesinde bilimin verileriyle Kur’an’ın verilerinin örtüştüğünü dikkatlere sunalım.

ZEHİRLİ GAZLAR MESELESİ:  

Zehirli gazların atmosferi kuşatması ve yaşamı zorlaştırması Kur’an açısından bir kıyamet alâmetidir. 

Dühan Suresi 10-12. ayetlerde:  

“Artık sen, o göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle! İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu!  ‘Ey rabbimiz! Kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz.” 

Kur’an’ın bu beyanına, günümüz bilim çevrelerinin ekledikleri şunlardır:  

Zehirli gazların atmosferi tahribi sonucu kirlenen hava yüzünden doğal kaynaklar tahrip olacak, yaşam alabildiğine zorlaşacak.  

Hepimiz bilmekteyiz ki, havanın zehirlenmesi ozonu delmiş ve bu delik, Stephen Hawking’in deyimiyle Amerika kıtasının üç katı bir büyüklüğe ulaşmıştır. Bu delik yüzünden dünya korkunç bir radyasyon ve ultraviyole yağmurunun tehdidi altındadır.

Yazının Devamını Oku

Kıyamet kavramının boyutları

20 Şubat 2009
Kıyamet kelimesi Kur'an'da 70 yerde geçmektedir. Deyi­min kökü olan kıyamdan türemiş kelimelerin sayısı ise 200 civarındadır.

Kıyamet, içinde yaşadığımız dünyanın ve onun bünyesin­de yer aldığı evrenin parçalanıp dağılması ve bütün şuurlu varlıkların hesap vermek üzere Yaratıcı'nın huzurunda, ma­hiyetini bilemeyeceğimiz bir biçimde kıyam etmesi olarak bilinir. O gün Allah bütün tartışmaları sonuçlandıracak, çelişmeleri bitire­cek ve hayat serüveninden herkesi hesaba çekerek iyilikle kötülüğün karşılıklarını verecektir. (Örnek olarak bk. Baka­ra, 113; Âli İmran, 185; Nisa, 87; Enbiya, 47; Hac, 9)

 Kur'an bugüne din günü demekte ve onun tek yargıcının Allah ol­duğunu belirtmektedir. (Fâtiha, 3)  

Buraya kadar anlattıklarımız, kıyametin akla ilk gelen anlamlarıdır.  

Bu anlamdaki kıyamete ‘büyük kıyamet’ diyebiliriz.  

Kur'an incelendiğinde görülür ki, bu büyük ve genel kıyametten başka sayısız küçük kıyametler vardır.

Hayat sahnesinde her an milyonlar ve milyonlarca kıya­met yaşanmaktadır. Evrende bir hiç denecek ka­dar küçük bir yer tutan insan vücudunda da, her an bin­lerce kıyamet yaşanmaktadır. 

Kur’an’a göre, her varlık bir âlemdir ve her âlem birçok kıyamete sahnedir.

TOPLUMLARIN KIYAMETİ

Yazının Devamını Oku

Varlığın yapısal parçaları olarak hayvanlar

19 Şubat 2009
Ünlü bir Kızılderili atasözü şöyle demektedir:

“Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirletildiğinde, son balık tutulduğunda beyaz adam, paranın yenmeyeceğini anlayacak.”

Beyaz adam ve onun geliştirdiği doğa düşmanı kapitalizm bu gerçeği bir gün elbette anlayacak.

Anlayacak ama o gün iş işten geçmiş olacak.

Yartıcının mülkü olan doğa yahut yerküre emanetinin ayrılmaz, yadırganamaz ve olmazsa olmaz sakinleri hayvanlardır.

Kur’an-ı Kerim bu yerküre sakinlerinin bir kısmının adını, birçoğunun da varlığını bildirmekte, doğayı onlarla paylaşmamızın hem emanete saygı hem de mutluluğa katkı olacağına vurgu yapmaktadır.

Bu yerküre sakini ortaklarımız, aynen bizim topluluklarımız gibi birer ‘ümmet’ olarak nitelendirilmektedir.

Adı, ‘hayvanlar’ anlamına gelen suredeki şu tanrısal beyana bakın:

“Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu kitapta, herhangi bir şeyi gereğinden fazla yapmadık/ gereğinden eksik bırakmadık. Onlar, sonunda, Rableri önünde haşredilirler.” (En’am, 38)

Yazının Devamını Oku

Varlık insana emanettir

18 Şubat 2009
İnsanın üstün varlık oluşu, varlığın insana emanet edilişinin ifadesidir; varlığın insanın egoizmine, sadizmine terk edilmesinin ifadesi değildir.

Varlığı insana emanet eden Yaratıcı kudret, varlıktan vazgeçmiş değildir. İnsanın emanete hıyanetini, nankörlüğünü, varlık ve oluşun tahribine yönelik zalimliğini cezasız da bırakacak değildir. <#comment>

Allah mülkün sahibidir. Onu dilediğine verir. Ve mülkü, insanın emrine vermiştir. Ancak insan mülkün gerçek sahibi değil, emanetçisidir. Emanete hıyanet ettiğinde mülkün sahibine hesap vermek zorunda kalacaktır.

 

Emanet sözcüğü, Kur'an-ı Kerim'de tekil ve çoğul olarak 6 yerde geçmektedir. Bu kelimenin kökü olan emn (iman da bu köktendir) ruhun sükûnet bulması ve korkudan kurtulmak anlamındadır.

 

Emanet, bir şeyi veya bir değeri gönül huzuru ve güvenle bir başkasına teslim etmek veya aynı şartlarla teslim almaktır. O halde, emanette teslim edenle teslim alanın karşılıklı güven ve rahatlıkları esastır. Ve bu da gösterir ki, emanet olgusu şuurlu ve kararlı iki benliğin varlığını gerektirir.

 

Bu anlamda alındığında, emanet insan dışında hiçbir varlığın taşıyamayacağı bir

Yazının Devamını Oku