Ala Turka casusluğun beceriksizliği

DEVAMLI okuyucular polisiye romanlara ve filmlere olan özel ilgimi bilirler. Aynı zamanda bir gazeteci olarak dünyadaki “casusluk–karşı casusluk” haberlerini de dikkatle izlerim.

Haberin Devamı

Konuyu Türkiye’nin şu anda en önemli “kargo şirketi” haline getirilen MİT’e getireceğim.
Sadece romanlarda ve filmlerde değil, gerçek hayatta da devletler ve istihbarat örgütleri örtülü operasyonlar yapıyorlar.
Bu işlerde bir tek kural geçerli: Yakalanırsan, yalnızsın!
Filmlerde de öyle, gerçek hayatta da.
Her devlet örtülü operasyon yapar ama bunun kendisi ile doğrudan ilişkilendirilmesinden hoşlanmaz. Çünkü yapılan iş genellikle yasadışıdır. Yasadışı değilse zaten örtülü operasyona da gerek yoktur, her iş açıktan yapılır, sorumluluk en sonunda siyasi otoritenindir.
Örtülü operasyonu yürütmekle görevli olanlar da bunu bilir. Yakalanma ve bundan şahsen sorumlu olma riski, işin başarılmasında da önemli bir saiktir, ona göre davranılır.
Mesela Amerika’da böyle bir olay yaşanmıştı.
İran–Irak savaşı sırasında, İran’a silah satarak elde edilen para ile Nikaragua’daki sosyalistlere karşı örtülü operasyon yürütülmüştü. (Ki o tarihte İran, ABD’nin baş düşmanıydı, ambargoluydu ve bu ticaret MOSSAD olanaklarından da yararlanılarak yürütülmüştü.)
Operasyonun yöneticisi Oliver North isimli bir yarbaydı.
“İş kokunca”, yani sızıntı olup yapılan açığa çıkınca, (bizim casuslar dünyamızda ? böyle deniliyor) Beyaz Saray ve CIA, North’u bir başına bıraktı. O da mahkemede yargılandı, üç yıl hapse, 150 bin dolar para cezasına ve 1200 saat kamu hizmetine mahkûm edildi.
Şu anda ne iş yapıyor bilmiyorum ama bir asker olarak örtülü operasyonu yüzüne gözüne bulaştırmasının bedelini şahsen ödedi. “Bana Başkan emir vermişti” diye ağlamadı.
Bir de bizim MİT’in “karayolu taşımacılığı” işine bakıyorum!
Neresinden baksan skandal.
Bir işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, sinek gibi avlanıyorlar.
Ve başta Başbakan herkes arkalarında, Türkiye için önemli uluslararası sorumluluğu olabilecek bir işi devlet adına üstleniyorlar.
Biraz casusluk romanı okumuş olsalar bunu çok iyi idare edebilirler, daha sonra adamlarını harcamadan el altından kollayarak bu işten sıyırabilirlerdi, ama onu bile beceremiyorlar.

Haberin Devamı

Avni Çelik’in açıklaması

Haberin Devamı

GEÇEN gün yolsuzluk soruşturması kapsamında dinlenen telefonlar ile ilgili olarak Sinpaş’ın patronu ile Kiptaş Genel Müdürü arasında geçen bir konuşmayı aktarmıştım.
Bununla ilgili olarak Sinpaş Başkanı Avni Çelik’ten bir açıklama aldım.
Açıklama hakkına saygı, gazetecilik anlayışımın temelidir, sizlerin de bilginize sunuyorum:
“Benimle ilgili yazınızda yeterli bilgi eksikliğini hissettim.
Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim. Yazınızda söz ettiğiniz gibi Beykoz’da 500 dönüm özel orman alanı olan bir arazim yok, hiç olmadı, almadık, pazarlık ve müzakere bile etmedik.
Aslı şöyledir;
Bize her gün onlarca yatırım teklifi gelir. Birçoğunu evrak üzerinden ilgili birimimiz inceler ve cevaplar. Bunlardan birisi yazınızda söz ettiğiniz arazidir. Teklifi getiren, özel ormanlardaki mevcut kısıtın yasal düzenlemeyle kaldırılacağını söyleyerek, kısıtın kaldırıldığını varsayan bir arazi fiyatı teklif etmiştir.
Bir devlet kurumu olan Kiptaş’ın, o bölgede özel orman alanında kalan bir araziyi yıllar önce aldığını ve geliştirmeye çalıştığını biliyordum. Bu nedenle Genel Müdür İsmet Yıldırım beyefendiyi arayarak yaşadıkları tecrübeden yararlanmak üzere fikrini aldım. Hepsi bu.
O günden bugüne kadar bahsedilen kanun ve yasal düzenlemeler çıkmadı, yapılmadı.
Araziyi satmak isteyen ise, yasal düzenleme yapılabileceğinden herkes gibi haberdar ve yasal düzenleme yapılacakmış varsayımlı bir fiyat istemişti.
Yazınızda ‘Bu bilgi arazi sahibinde olsa pazarlık başka türlü gelişebilir’ demişsiniz. Arazi sahiplerini ilgilendiren bir yasa Bakanlar Kurulu’ndan geçer, Meclis’e gelir, komisyona havale edilir ve bu iletişim çağında kimsenin haberi olmaz mı? Bu bilgi kimseye gizli değil. Biliniyor ve arazi sahibinde de vardı ve ona göre fiyat önermişti. Görüşmedik ve almadık.
Diğer taraftan, Sayın Mustafa Latif Topbaş ile Sayın Başbakan arasındaki görüşme ile benim konumunun irtibatlandırılması da son derece çarpıtıcı ve çarpık bir kurgudur. Yakıştıramadım.
Mühendislik mesleğim ile 42 yıllık iş hayatım boyunca bir sansasyona karışmadım ve yazınızdaki ‘Ahlak meselesi’ ağır ithamına muhatap olmadım. Siyasetle de doğrudan veya dolaylı ilgilenmedim. Baba nasihati başımızı önümüze eğip işimize baktık. Yakıştırmanızdan, düzeltilinceye kadar rahatsızlığım sürecektir.
Bir yatırım yapacaksanız, yatırımcı olarak swot analizi yapmak en tabii hakkınızdır. Az bilinir ama biz Türkiye’nin en büyük seramik üreticilerinden, sanayicilerinden biriyiz. Üç fabrikamızda 17 milyon metrekare kaliteli seramik üretiyor ve dünyanın 36 ülkesine ihraç ediyoruz.
Üçüncü fabrika yatırımımız sırasındaki yatırım yerini seçerken geniş araştırmalar yaptık. Bankaların gelecek planları ve hedeflerini inceledik. İthal Çin seramiğine karşı hükümetin damping politikasını inceledik. Yatırım yeri olarak Eskişehir’i seçerken, arazinin imar durumunu, lojistik seçeneklerini irdeledik. Bunlarla ilgili bilgi alırken bir başka temas ve bilgi ile irtibatlandırılmak ve mizansen kurmak ne kadar yanlış ise, yapamadığımız bir arazi yatırımı için ‘Ahlak’ sorgusu bir misli yanlıştır. Bu yanlışlığın 42 yıldır stratejik işbirliği yaptığım her projemde birinci önceliğim olarak kabul ettiğim gazeteniz tarafından yapılmış olması da ayrı bir kahredici unsurdur.
Atılan kara tamamen silinmeyecektir. Buna rağmen mektubumun aynen yayınlanarak, yanlışlığın kısmen de olsa düzeltilmesini bekliyorum.”
Ben de şunu söylemek isterim: Avni Bey’in hassasiyetine saygı duyuyorum, aksi kanıtlanana kadar herkesin masum olduğuna inancım dün de vardı, bugün de.
Gazetecilik mesleği, kuşkuları kurcalamayı gerektirir. Yaptığım bundan ibarettir, kimseye kara çalan bir durumda olmamak için azami özeni gösterdiğimi düşünüyorum.

Haberin Devamı

Putin’de ‘Erdoğanlaşma’ sendromu

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriterleşme hevesi ve eğilimleri nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Putin’e benzediği çok yazıldı, çizildi.
Geçen gün gazetede okudum, Putin de kendisinin “iyi bir liberal” olduğunu söylemiş!
Rüzgâr tersine dönüyor galiba!
Bu durumda Putin’de de bir “Erdoğanlaşma” eğiliminden söz edilebilir.
Demokrat ve liberalmiş gibi görünerek, protestoculara gaz sıktırmak, gazetecileri hapse atmak, o mümkün değilse işlerinden etmek, bu tür demokrat liberalizmin unsurlarıdır.
Geçmişte Türkiye’nin Ortadoğu’ya bir demokrasi modeli olacağı söylenirdi.
Belli oldu ki artık Rusya’ya demokrasi kılığındaki otoriterizmin modeli olmuşuz!

Yazarın Tüm Yazıları