AKP’nin mahrem şeyleri

HEPİMİZ gözümüzü dikmiş, "Kabinenin aşk yaşayan iki bakanı olayını acaba kim daha önce patlatacak" diye ortamı kollarken...

Yani...

"Barbarları bekler" gibi o "iki bakan"ın isminin ortaya çıkmasını insafsız bir umutla beklerken...

Bir de ne görelim?

AKP içindeki en "halim selim", en "karıncaezmez", en "Saadetçi", en "Konyalı", en "takva sahibi" olarak bilinen Halil Ürün, "feci avam" bir skandalın başkahramanı olarak manşetlere tırmanmasın mı?

O Halil Ürün ki, "Milli Görüş" hareketinin "Bize yüzde 7 derler" diye az oyla yetinmesini bildiği gariban döneminde, "Efsane Konya Belediye Başkanı" diye az pohpohlanmamıştı.

Ama sonra şöyle bir şey oldu:

Avrupa’daki işçilerden para toplanarak holding kurma modasının alıp başını gittiği dönemde, Halil Ürün’ün eşi Esma Ürün, "Bizim neyimiz eksik" diyerek, holding kurup Avrupa’ya para toplamaya gitti.

Eh, para toplarken en çok eşinin adının başındaki "efsane" sıfatından yararlandığını söylemeye gerek yoktur sanırım.

O zamanlar, "Yahu ayıp değil mi! Halil Ürün böyle bir şeye nasıl izin veriyor?" diye sorular sorulduğunda "kol kırılır camia içinde kalır" anlayışının etkisiyle, kısık sesle şöyle şeyler söylendi:

"Ne yapsın adamcağız? Eşine söz dinletemiyor."

Halil Ürün’ün karıncaezmezliği işte bu olaydan yadigár kalmıştır.

* * *

Ve bugün...

Bizim "karıncaezmez"in, aslında nasıl da "eli ağır" bir adam olduğunu hep birlikte öğrenmiş bulunuyoruz.

Karısını feci şekilde dövdükten sonra olayı "Biz de makine değiliz kardeşim, ne yapalım, çaktık bir iki tane" havasında anlatan Halil Ürün, "ikinci eş", hatta "üçüncü eş" olayına girmekle de suçlanıyor.

Yuvayı kurtarmak için araya girenlerin telkinlerine boyun eğmiş gibi gözüken Esma Hanım ise şikáyetini geri almış olmasına rağmen, "ikinci eş", hatta "üçüncü eş" iddiasında ısrarlı gibi gözüküyor...

Ne diyelim, Allah ıslah etsin.

* * *

Ama AKP içindeki "mahrem şeyler"e şöyle bir göz attığımızda bir ıslahın kolay gerçekleşmeyeceği ortaya çıkıyor.

İşte karşımızda Kürşad Tüzmen!

Artık çocukların bile çakabileceği türden imaların hedefi olduğu halde...

O manşetlerin neye işaret ettiğini bal gibi bildiği halde...

Herkesin her şeyi bildiğini fark ettiği halde...

Çıkıp da "Neyi ima ettiğinizi anlıyorum. Ama bu imanız doğru değildir. Benim böyle bir ilişkim yok" ya da "Evet, doğrudur" demiyor, diyemiyor.

Üstelik...

Hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddialarına karşı, "Mesnetsiz iddialardan korkmam. Yaptığım her işi kapalı kapılar arkasında değil herkesin ortasında yaparım" diye meydan okuduğu halde.

Dikkat! Dikkat!

Ankara kulislerinde çalkalanan bir başka "mahrem şey" daha var.

Şöyle bir şey:

Bir "Bakan eşi", Başbakan’a gitmiş... "Eşim beni aldatıyor" diye dert yanmış. Bunun üzerine Başbakan, bakanı makamına çağırıp "Neler oluyor" diye meseleyi açmış. Bakan da, "Sayın Başbakan... Vallahi de billahi de seviyorum. İsterseniz beni görevden alın. Yapacak bir şey yok" diyerek "Seviyorum işte var mı diyeceğin" mealinde bir savunma geliştirmiş.

* * *

Bekliyoruz...

Henüz ortada adı sanı bile yokken, küçücük bir ima karşısında, kaçıp saklanmak yerine, çıkıp "O bakan benim" diye açıklama yapan Şükrü Sina Gürel duyarlılığı bekliyoruz.

Ve söz konusu "iki bakan"a şöyle sesleniyoruz:

Çıkıp soylu bir şekilde durumunuzu açıklayın ve gereğini yapın.

Seviyorsanız, şık ve medeni bir çözüm bulun.

Gönül eğlendiriyorsanız, bu tür olayları kaldırmayacak o makamda bir gün dahi durmayın.

Yoksa...

Çankaya savaşlarının en kızıştığı anda dosyanızı patlattıklarında...

Zamanlamaya falan dikkat çekerek boş yere ağlaşıp durursunuz.
Yazarın Tüm Yazıları