40’ından sonra az yiyen çok yaÅŸar

Bayram tatilinde yayınlanan sağlık haberlerinin en önemlilerinden biri "az yiyenlerin daha çok yaşadıkları"nı ileri süren araştırmanın sonuçlarıydı.

Aslında bu yeni bir bilgi deÄŸil ama güvenilir bir çalışmayla desteklenmesi iyi oldu.Â

Bugüne kadar yapılan onlarca araştırma gösterdi ki özellikle orta yaş ve sonrasında can boğazdan gelmiyor! Hatta eğer dikkat edilmez ve fazla gıda tüketimi sürdürülürse can boğazdan gidiyor. Bunun birçok nedeni var. En önemlisi fazla miktarda besinin vücudun baş edebileceğinden daha fazla serbest radikal meydana getirmesi.

Serbest radikaller yaşlanmayı hızlandıran ve sağlığı olumsuz yönde etkileyen moleküller. Vücut tarafından üretilebildikleri gibi dışardan da vücuda girebiliyorlar.Bunlar kendisini tamamlamak, bütünlemek, eşleşmek için düzgün ve sağlam moleküllerden elektron çalarak onun yapısını bozan, kararsız, agresif ve saldırgan moleküller olarak da tanımlanan serbest radikaller, bilinen en etkili yaşlandırıcı maddeler. Bu moleküllerin sağlıklı hücreleri hastalandırabildiği, daha hızlı yaşlandırdığı düşünülüyor. Alkol, sigara, ateşte pişmiş gıdalar, zararlı kimyasallar, güneş ışınları, kirli hava ve aklınıza gelen daha pek çok kötü şey serbest radikal üretimini çoğaltarak zarar veriyor.

Serbest radikaller hücrelerin duvarlarına, içindeki yapılara, çekirdeğine ve DNA’sına kısacası her şeyine zarar verebiliyor. Ne yazık ki biz yaşlandıkça vücudumuzu etkileyen serbest radikallerin miktarı artıyor, vücutta serbest radikallerin etkilerini azaltan mekanizmalar ise gücünü kaybediyor, zayıflıyor. Bu açıdan bakıldığında yaşlanma süreci serbest radikal birikimiyle ve bu maddelerin oluşturdukları hasarla da ilişkilendirilebiliyor.

Serbest radikallerden uzak durmayı becermek sanıldığı kadar kolay bir şey değil! Doğal gıdalar yiyip içmek, güneş ışınlarının fazlasından, alkol, sigara, egzoz dumanından, rastgele alınan ilaçlardan, aşırı egzersizden, uykusuzluktan uzak durmak vücudun serbest radikal yükünü azaltabiliyor. İhtiyacınız kadar yemeniz halinde de vücudunuzda üretilen serbest radikal miktarı düşüyor.

ANTİOKSİDAN GÜCÜ YÜKSEK BESİNLER YİYİN

Serbest radikaller ile mücadele etmenin doğal yolu vücuda daha fazla antioksidan kazandırmaktan geçiyor. Antioksidanların bazıları vitamin (C ve E vitaminleri) ve minerallerdir(selenyum, çinko). Sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunan, renkli, doğal antioksidanların da çok etkili olduğu biliniyor. Bu nedenle serbest radikal zararlarından korunmanın yolu doğal antioksidanlardan zengin bir beslenme planı yapabilmekten geçiyor. Üzümün siyahını, elmanın en yeşili ya da kırmızısını, portakalın, greyfurdun pembesini, morunu, fasulyenin kırmızısını, kırmızı, mor, mavi, siyah, taze ve parlak bütün sebze ve meyveleri daha sık tüketmenizi önermemizin nedeni de vücudunuzun serbest radikallerle daha kolay mücadele etmesini kolaylaştırabilmenizdir.

Bir kez daha hatırlatalım. Kırkından sonra can boğazdan gelmiyor, gidiyor! İhtiyacınız kadar yemeyi (ve tabii bu durumda da dengeli ve çeşitli beslenmeyi unutmamalısınız) her konuda olduğu gibi beslenmede de ifrattan uzak kalabilmeyi becermeniz gerekiyor.

DHA nedir

DHA (dokozahekzaenoik asit), Omega 3 grubundan bir yağ asididir. Özellikle, sardalye, uskumru, ton, somon gibi yağlı balıklarda yüksek oranda bulunur. DHA, tüm hücrelerin ama öncelikle nöronların (sinir hücresi) duvarını oluşturan ana maddedir. Günlük gereksinim, erkekler için 120 mg, kadınlar için 100 mg, gebe ya da emziren kadınlar için 250 mg’dır. Kalp-damar hastalıkları riskini azaltmasının yanı sıra sinir sistemi, zihinsel işlevler ve görme açısından çok önemli bir maddedir.

Anne karnındaki cenin de DHA’ya gereksinim duyar. Annelerin emzirmeye özendirilmelerinde anne sütünün yüksek Omega 3 ve 6 oranları da rol oynar. DHA’nın çocuklarda görme, öğrenme ve zeka üzerindeki etkisi tartışılmazdır.

Amnios sıvısı ve anne sütünün içeriği doğrudan annenin beslenmesinden etkilenir. Gebe kadın kendi Omega 3 depolarını devreye sokar ama bu yeterli olamaz. Bu nedenle gebelikte dengeli beslenmek ve gereken destekleri almak bebeğin gelişimi açısından tartışılmazdır.

Araştırmalar, Omega 3 tüketiminin, DHA içeren desteklerin beyin yaşlanmasını geciktirdiğini göstermektedir.

Genetik riskleri bilmek işinizi kolaylaştırıyor

Yaşamı uzatmayla ilgili çalışmalar her gün yeni bilgiler ortaya koyuyor. Hangi besinlerin, hangi egzersizlerin, hangi vitaminlerin ve doğal desteklerin ya da bitkilerin sağlığı güçlendirdiği konusunda her gün yeni bilgiler ediniyoruz. Genetik risklerin önemi ise son yıllarda ortaya çıktı. Aslında uzun yaşayan ailelerin varlığı eskiden beri biliniyordu. Ama ortalama yaşam süresinin 60 yıl ile sınırlı olduğu ailelerde bile eğer yaşam sürecini kısaltan sorunların ne olduğu bilinirse bunlara karşı alınabilecek önlemlerle ortalama yaşam süresine 5-10 yıl rahatlıkla eklenebiliyor.

Bu nedenle birinci derecede akrabalarınız arasında şeker hastalığı, hipertansiyon, meme, kalın bağırsak, prostat, rahim kanseri gibi bazı kanserlerin, romatizmal hastalıkların, kalp damar hastalıklarının görülüp görülmediğini mutlaka araştırın.

HDL yükseldikçe damar riski azalıyor

Kanda HDL kolesterolün küçük oranlarda yükselmesi bile kalp damar hastalığına yakalanma olasılığını ciddi ölçüde azaltabiliyor. Bu nedenle kolesterolle mücadele programını yalnız kötü kolesterol LDL’yi azaltmakla yürütmek yeterli olmuyor. HDL’yi yükseltecek gayretler göstermek de gerekiyor.

Ağız kuruluğu kötü bir işaret olabilir

Ağız kuruluğu sık görülen bir sağlık sorunu değildir ama uzun süreli olduğunda can sıkıcı olabiliyor. Hatta bazılarında çok ciddi şikáyetlere yol açabiliyor. Ağız kuruluğunun birçok nedeni var. En sık görülen nedeni yaşlılık. Yaşlandıkça tükürük salgısı azalıyor, ağız kuruluğu belirginleşiyor. Tükürük bezlerinin kanallarının tıkanması veya bu bezlerin cerrahi olarak çıkarılması ya da bu bezler üzerine radyoterapi uygulanması da önemli nedenledir.

İdrar söktürücü, tansiyon düşürücü, depresyon giderici, alerji önleyici ya da spazm çözücü ilaçların çoğu ağız kuruluğu yapabiliyor. Fazla miktarda alkol tüketenlerde veya kafeinli içecekleri çok içenlerde de karşılaşmak mümkün. Şeker hastalarında da bu şikáyete sık rastlanıyor. Kan şekeri yükseldikçe ağız kuruluğu belirginleşiyor.

İdrar kesesi sarkması nasıl oluşur

Vajina ve mesane arasındaki ince duvar zayıflayıp gevşerse, idrar torbası vajina içine doğru sarkabilir; buna sistosel (idrar kesesi sarkması) denir. Özellikle normal doğum ile oluşur, yaş ilerledikçe ve menopozda giderek artar. Bazen sürekli ağır yük kaldırma, kronik kabızlık ile de gelişebilir. Vajinada dolgunluk hissi, vajenden çıkan yumru şeklinde bir oluşum, bazen öksürmek, ıkınmakla idrar kaçırma, sık idrar yolu enfeksiyonları, cinsel ilişkide idrar kaçırma veya ağrı görülebilir. Aşırı kilolu olanlarda daha sık görülür, ayrıca bazı bünyelerde genetik olarak bağ dokusu gevşektir ve genital organ sarkmaları daha sık olur. Teşhis sadece muayeneyle konur. Östrojen tedavisi faydalı olmakla birlikte, ilerlemiş vakalarda cerrahi düzeltme gerekir eğer idrar kaçırması da eklenmişse ayrıca girişim gerektirir.

HATIRLATMA

Yaşasın Hayat! Kliniği’nde her çarşamba saat 12.30-13.30 arasında "Sağlıklı yaşam ve kilo yönetimi sohbetleri" sürüyor. Bu haftanın konusu "Kilo yönetiminin ipuçları". Konuşmacı Dr. Evren Altınel. Katılmak isteyenler 0 212 236 73 00 numaralı telefondan rezervasyon yaptırabilirler.
Yazarın Tüm Yazıları