3 boyutlu sinema ve I Max

Geçen gün İstabul G-Mall’da açılan dijital 3 boyutlu sinemanın davet mektubunu alınca çok sevindim. Ama bir o kadar da üzüldüm.

Sevindim, çünkü Mars Entertainmet, çok isabetli bir kararla G-Mall bünyesinde İstanbul’un ilk üç boyutlu sinemasını açtı. Çok hoş ve şık bir ortam hazırlamışlar. Gösterilen filmin dijital olması nedeniyle görüntü son derece net. Üç boyutlu tecrübeyi yaşamak isteyenler mutlaka gitmeli.

Peki bu kadar güzel bir girişim neden üzdü beni? Endişem İstanbul’un bu üç boyutlu küçük sinema nedeniyle, I Max’ten bir süre daha ya da tamamen yoksun kalacağı yönünde. ‘3 boyutlu sinema açıldı işte, I Max’e ne gerek var’ derlerse yazık olur. Zaten G-Mall’da açılan salonu daha şimdiden I Max’le karıştıranlar oluyor. Oysa ikisi çok farklı. G-Mall, küçük bir salonda dijital 3 boyutlu filmler gösteriyor. I Max’in esprisi ise 2 boyutlu ya da 3 boyutlu filmlerin devasa boyuttaki perdede ve muazzam bir salonda izlenmesi. Bir I Max perdesi 8 katlı bina yüksekliğinde, yarı futbol sahası büyüklüğünde olabiliyor dersem farkı anlatmış olurum herhalde. G-Mall’daki küçücük salonla alakası bile yok yani.

Türkiye’nin ilk I Max’i 2000 yılında Ankara’da Odean Cineplex Sinemaları bünyesinde açılmıştı. İlk tercihin Ankara olmasının nedeni I Max’i Türkiye’ye getiren Kanadalı firmanın öncelikle başkenti tercih etmesiydi.

Peki dünya üzerindeki bütün metropollerde bir değil, pek çok I Max sineması (İngiltere’de çoğu Londra’da bulunan 18 I Max var, 12 tanesi de açılmayı bekliyor) varken İstanbul bir taneyi bile hak etmiyor mu? Yatan deri koltukları, locaları olan, içki servisi yapılan ultra lüks sinema salonlarımız var, ama bir I Max’imiz yok.

I Max’in internetteki sayfası ‘THINK BIG’ diye açılıyor. İstanbul ve diğer şehirlerimiz için büyük düşünmenin zamanı artık gelmedi mi?

Tom Hanks’le Kuzey Kutbu’na

Hollywood’un son numarası, her filminde izleyiciye daha önce karşılaşmadığı bir tecrübe yaşatmak. Geçen gün Kutup Ekspresi (The Polar Express) filminin uydudan yayınlanan ilk görüntülerini izlerken gözlerime inanamadım. Bir çizgi film vardı karşımda ve başroldeki Tom Hanks, 4 ayrı karakteri canlandırıyordu. Filmin sloganı, ‘hayallerin ötesine yolculuk’, böyle bir şey olsa gerek.

Chris Van Allsburg’un çok satan romanından uyarlanan bu 3 boyutlu çizgi film, Noel Baba’ya olan inancını yitirmiş olan bir çocuğun trenle Kuzey Kutbu’na doğru yaptığı yolculuğu anlatıyor.

Forrest Gump’ta bir araya gelen Oscar ödüllü Tom Hanks ve Robert Zemeckis, Kutup Ekspresi için yola çıkarken yanlarına özel efekt dahisi Ken Ralston’u da almışlar. 165 milyon dolarlık bütçesiyle daha önce görmediğimiz teknikleri kullanan film için 500 özel efekt uzmanı 3 yıl boyunca çalışmış. Tom Hanks’in filmin kahramanı olan çocuğu, kondoktörü, Noel Baba’yı ve bir serseriyi canlandırdığı filmi merak etmemek elde değil.

Beyaz perdeden inciler...

‘Bazı insanlar içlerindeki sesi dinlerler ve ona göre yaşarlar.’ (İhtiras Rüzgarları-Legends of the Fall, Yön: Edward Zwick, 1994)

Ray çenesi ve Oscar

Ray Charles’ın hayatını anlatan Ray, geçen hafta Amerika’da vizyona girdi. Gelen eleştiriler genelde olumlu. Herkesin birleştiği ortak nokta ise Ray Charles’ı canlandıran Jamie Foxx’un Oscar’lık bir performans çıkardığı. Aday olmasına, hatta heykeli kucaklamasına kesin gözüyle bakılıyor.

En son Collateral’da taksi şoförü olarak izlediğimiz Jamie Foxx’un en büyük şansı Ray Charles’ınkine çok benzeyen bir çene yapısına sahip olması. Tabii her şey fiziksel benzerlikle bitmiyor. Foxx’un geçmişinden getirdiği bir de gizli silahı var. Julliard Müzik Okulu’nda klasik piyano eğitimi almış. Böylece Ray Charles ölmeden önce karşılıklı piyano bile çalmışlar. Bu rol için 15 kilo veren Foxx’un Oscar’lık oyununu ardında yatan bir başka etken de filmin tamamını kör olarak oynaması. Filmdeki rolüne hakkını verebilmek için gözlerine özel bir protez taktırıp, görsel anlamda dünyayla ilişkisini kesmiş. İşte böyle. Ray çenesine sahip olmak, müzik eğitimi, verilen 15 kilo ve çekimleri kör olarak gerçekleştirmek gerçekten etkileyici. Bir de performansı söylendiği kadar iyiyse, bu yılın En İyi Erkek Oyucu Oscar’ının sahibi belli oldu diyebiliriz herhalde.

Bedava Fahrenheit 9/11

Bush yönetimini eleştiren Fahrenheit 9/11’i izlemek isteyenler, belgeseli internetten bedava indirebiliyor. Kendisini internetteki en tehlikeli kişi olarak tanımlayan Marc Perkel, web sitesine (http://marc.perkel.com/archives/000468.html) hızlı erişim sağlayabilmek için 2000 dolar harcadı. Tek amacının seçimler öncesi oy verenlerin fikirlerini değiştirebilmek olduğunu söylüyor. Zaten hatırlarsanız Michael Moore, telif yasasının umurunda olmadığını, kar amacı gütmemek şartıyla filminin internetten indirilmesine karşı çıkmayacağını söylemişti.

Perkel’in sitesinden belgeseli indirenlerin sayısı 400 bin civarında. O ise kaç kişinin seyrettiğiyle değil, oy verecekleri ne kadar etkileyebildiği ile ilgileniyor ve şöyle diyor: ‘3. Dünya Savaşı’nı ve medeniyetin çöküşünü engellemeye çalışıyorum...’

Bunu biliyor muydunuz?

18-22 Kasım tarihleri arasında Ukrayna’nın başkenti Kiev’de TÜRSAK tarafndan düzenlenen Türk Filmleri Haftası’nda yedi Türk filmi Ukraynalı sinemaseverlerle buluşacak.
Yazarın Tüm Yazıları