Yeniköy’deki hayatımdan ve yemeklerden çok memnunum

Yeniköy’e taşındığımdan beri arkadaşlarımın sızlanmaları bitmedi. Evet, İstanbul’un en güzel semtlerinden biriydi. Evet, cennet gibiydi. Evet, burada yaşamaya değerdi. Ama... ‘Ama’ dendiği anda bilirim. Bilirim ki arkasından ‘uzak’la başlayan bir cümle gelecek. ‘Sana uğramak istediğimizde gözümüzde büyüyor’ diyecekler. ‘Taaa oralara kadar gelmek zor’ diyecekler. ‘Biz oraya geleceğimize sen buraya gelsene’ diyecekler... Sonra sıra, ‘Senin yerinde olsam’ diye başlayan cümlelere gelecek. Orayı kiraya verip buraya taşınsana denecek. Merkezde yaşamanın rahatlığından söz edilecek. Dedim ya, sızlanmaları bitmeyecek. Ben ise hayatımdan memnunum. İstanbul’da uzağın açıklamasının olmadığını biliyorum. Bu şehir, insanı hep bir yere, hep birilerine uzak yaşamaya mahkûm eden bir şehir. Varsın benim mahkûmiyetim de Yeniköy’de geçsin.Yeniköy kış aylarında da güzeldir ama yazın gelmesiyle birlikte daha da güzelleşir. Çiçeğe durur, yeşile keser. Nisan yağmurlarının bitmesiyle birlikte evlerde bir hareket başlar. Kimi çatısını aktarır, kimi cephesini boyatır. Emektar bahçıvanlar arz-ı endam eyler, toprağı çapalar, dalları budar, don yemiş çiçekleri söküp fidanlar diker. Kışı karada geçiren kayıklar allanır pullanır, denize iner. Balıkçılar yaza çavelalarını boyayarak hazırlanır. Bu faaliyet bir ay kadar sürer. Mayıs böyle geçer. Haziran başında mahalle hazırdır. Yaza hazırlanan sadece ev sahipleri ile esnaf değildir elbet. Onlardan da telaşlı başka birileri vardır. Lokantalar. Yeniköy lokantaları denilince akla gelenler elbette burayı uzun yıllardır mesken tutmuş Aleko gibi eski balıkçı lokantaları. Ya da gene yılların Zeynel’i, Emek Mantıcısı, Emek Kahvesi. Akla ilk onların gelmesi doğal. Ama Yeniköy bir süredir başka lokantalara da ev sahipliği yapmakta. Birkaç yıldır yalılar lokantalara dönüşüyor. Circle Cafe, Gazebo, Suiss Cafe, Paul gibi kafeler, ya da kıyıdaki tekne-lokantalarının yasaklanmasıyla karaya çıkan Tuvana gibiler dışında bir tanesi var ki, sadece onun için bile Yeniköy’e gelmeye değer. Yelken.NESİNİ ANLATSAM Kİ? YEMEĞİ Mİ, SERVİSİ Mİ?Yelken, yüzünüz denize dönük durursanız Yeniköy İskelesi’ne giden yolun sağındaki ikinci yalıda. Eskiden ‘İzmirlinin Yeri’ diye bilinen yerde. Yelken olarak yeniden açılalı iki yıl oldu. İlk yıl iyi balık yenilen, temiz bir lokantaydı. Ama şimdi öyle mi? Sahipleri Ali Can Duran ve Bülent Ilgaz işi inada bindirdiler.Burayı öyle bir yer yapacaklardı ki İstanbul’da başka hiçbir yerde yiyemeyeceğiniz balık yemeklerini yiyecek, uzak muzak demeyip ha bire Yeniköy’e gelecektiniz. Öğle saatlerinde bile. Yaptılar da. Burnumun dibinde açılan bu lokantaya önce yüz vermedim. Ben hep bildiği yerlere gidenlerdenim. Sonra bir gün, bir arkadaşım ısrarla Yelken’e gitmemizi önerdi. Mırın kırın ettiysem de kıramadım gittim. O gün bu gün müdavimiyim.Bir kere geniş, ferah bir lokanta. Cafcaflı değil ama sıradan balıkçı lokantalarından da sayılmaz. İnce uzun bir koridordan geçip birkaç basamakla geniş bir mekana giriyorsunuz. Yere kadar inen sürgülü cam kapıların ardında ince uzun bir rıhtım ve kartpostal Boğaz var. Vapurlar burnunuzun dibinden geçiyor. Yosun kokusu yemeklere eşlik ediyor. Servis çok iyi. Ama yemekler daha da iyi. Hangisini anlatsam ki?Bildiğimiz balık çeşitlerinden söz etmiyorum bile. Balıkçı lokantası olduğu için onlar zaten elde var bir. Ama onlardan da ötesi gerçekten başka bir yerde kolay kolay yiyemeyeceğiniz balık yemekleri ve deniz ürünleri var. Bir de paella.Yıllar önce paella yemek için Palet’e giderdik. Pazar günleri boş masa bulmak ne kelime, Tarabya’nın bu ünlü lokantasının önünde resmen kuyruk olurdu. Sonra ne olduysa oldu İstanbul balık lokantalarında paellanın izine rastlanmaz oldu. Safran mı pahalı geldi, karidesi, tarağı, midyeyi tek bir yemekte sunmak mı bilmiyorum. Ama paella, Türkler onu tam anlamıyla keşfedemeden bu topraklardan çekildi, yok oldu bitti. Yelken’e ilk gittiğimde paella yaptıklarından haberim yoktu. Ben tanımadığım bir lokantaya gittiğimde ne yemem gerektiğini genellikle lokanta çalışanlarına sorarım. Önerdikleri yemek hangisi ise önce onu tadar, damak tadıma uygunsa devam eder, değilse bırakırım. O gün de öyle yaptım. Balık çorbasını önerdiler, ben de çorbayla başladım. Uzun süredir yemediğim lezzette bir çorba. Sonra kalamar dolması, ahtapot mantı, derken işin ucunu kaçırdım. Spesiyalitelerinin paella olduğunu söylediklerinde iş işten geçmiş, ağzıma lokma atamayacak hale gelmiştim.GERÇEKTEN MÜKEMMEL PAELLA YEDİMBir süre sonra bir arkadaşımla birlikte bu kez sadece paella yemek için Yelken’e gittim. Ve gerçekten de mükemmel bir paella yedim. Sonrası geldi. İlk zamanlar masa bulmakta zorlanmıyorduk. Şimdi işler değişti. İstediğim kadar kendime saklayayım, Yelken’in adı aldı yürüdü. Hafta sonları hem öğlen hem akşam yer bulmak zor. Rezervasyon gerekiyor. Hafta içi akşam saatlerinde de genellikle dolu oluyor. Öğlenleri daha makul. Bakın laf nereden nereye geldi. Yeniköy’ün yeni mekanlarından söz edecek, buraya sadece bunlar için gelinir diye size bir dizi seçenek sunacaktım. Yelken’de takıldım kaldım. Gene de olur da yolunuz bizim mahalleye düşerse; Gazebo’da kahvaltı edin, Passion kafede soluklanın, Yelken’e gidin.Ve buralara kadar gelmişken Süav’da açılan Art-Deco sergisine mutlaka uğrayın derim. Aziz Üstel’in kulakları çınlasın. ‘Biz buradayız, bekleriz efendim.’Yelken Restaurant: Köybaşı Caddesi 107-109, Tel: 0212 262 94 90.
Yazarın Tüm Yazıları