Yeni nesil kayıp aranıyor ilanları

Twitter’da kan anonsları, kayıp duyuruları gibi şeyleri paylaşmak adeta sosyal sorumluluktu.

Haberin Devamı

İşe yaradığını da zerre düşünmüyordum. Ta ki başıma gelene kadar…

Bizim bir de ufak kardeşimiz var, sağ olsun bu aralar ergenliğini yaşıyor, sürekli babamla itiş kakış kavga içerisindeler. Üniversite sınavını da kazanamayınca babamın klasik cezalarından “Bu yıl yazlığa gitmek yok!” dendi. El mahkûm, bütün yazını test çözerek geçirecek. Biz karışamayız, hepimiz geçtik o yollardan, o da geçecek. Bunlar yine evde ders çalışıyorsun, çalışmıyorsun kavgasına tutul, bizimki telefonunu, kimliğini almadan evden fırla git.
Babam önce kendi imkânlarıyla aramış, sonra bütün taksi duraklarından anons geçmesini istemiş, ardından polis devriye arabalarına kardeşimin eşkâlini bırakmış, durumu anlatmış. Erkek kardeşimde konuşma bozukluğu var, biraz da iyi niyetli, biraz değil çok hatta. Küçükken elindeki çikolatayı almak için “İyilik ülkesinden seni denetlemek için geldik, elindekini bize verirsen, artı sevap point kazanacaksın”, “Babama dışarda olduğumuzu söylemek yok, söylersen kötülük dünyayı saracak”, “Iı ıhh, demek harçlığını yalnız harcayacaksın, ablanlar evde aç otururken iyilik ülkesi bundan hoşlanmayacak!” Çocuk bizim yüzümüzden paylaşım manyağı, iyilik delisi bir şey oldu. Böyle olması insanlık için iyi bir şey olsa da maalesef gece yarısı sokaklarda dolaşması için fazla saf…

MÜGE ANLI’YA ULAŞMA ÇABALARI


İzmir’de hiçbir akrabamızda olmadığı anlaşılınca babam bizi aradı, hoş en son bizi aradı diye evde ayrı bir kıyamet koptu. Gecenin yarısı 200’le o yolu nasıl gittik bir ben bilirim. “Bir şey olduğunu duyarsan çarp duvara biz de ölelim o acıyla yaşanmaz” diye kız kardeşimle planımızı da yaptık. Kafayı yemek üzereyim, oturduğum yerden herkesi aramaya çalışıyorum. “Müge Anlı’ya nasıl ulaşabiliriz?” diye fellik fellik telefon rehberimdeki insanlara bakıyorum.
Sonra bir anda Twitter hesabım aklıma geldi, aklıma ne geldiyse yazdım. Bu işin de bir raconu varmış. Hangi şehirde olduğu çok önemli, göze çarpan fiziksel unsuru ardından üzerine giydiği kıyafet ve mutlaka fotoğraf. Hepsini yazdım, iyi bir haber gelsin diye beklemeye başladık. Bu arada arabanın arka koltuğunda bir arkadaşımız daha var, kız bizden daha korkmuş, fısıldayarak, “Arabayı duvara çarpmadan önce beni indirir misiniz?” diyor. Kız bütün yolu Fatiha okuyarak titreye titreye gelmiş.
Twitter’a yazdıktan 10 dakika sonra bir otobüs firmasından beyfendi aradı, çok şükür! Aynı tarife uygun bir çocuk otogarda dolanıyormuş. Çeşme otobüslerini sormuş, gece olmayınca “Sabaha kadar beklerim” demiş. “Konuşurken zorlanıyordu” da denilince “Tamam” dedim, bu bizimki! “Otobüs var, birazdan kalkacak diyerek oyalayın, biz hemen geliyoruz” dedim.
Kalan yoluysa onu gördüğüm zaman nasıl döveceğimi, yerden yere atıp kafasını duvarlara sürteceğimi düşünerek geçirdim. Gördüğüm ansa sadece sarılabildim. Ne öfke ne kızgınlık hiçbiri kalmamıştı. Sağ salim elini tutuyordum ya o yetti bize…
İşin özü: Başbakan’ın burun kıvırdığı Twitter sayesinde aslında çok güzel şeyler oldu. Kardeşimi 10 dakikada bulmam dışında, Van depremini hatırlayın. Sanki fay hatları üzerinde bir ülkede yaşamıyormuş gibi “Deprem vergilerinizi biz başka şeye yatırdık, yedik onu biz, aa yokmuş” dediler. Günlerce uykusuz kaldık, koli hazırladık, siyasiler evlerinde yatarken, normal vatandaşlar otobüslerle kalktı gitti oraya. Yani biz zaten aslında farkında olmadan sosyal medya sayesinde çok önceden birleşmiştik. Hoop konu döndü dolaştı yine geldi Gezi’ye!
Bir de çocuklarınıza yazlık cezası vermeyin, aklı orada kalıyor. Onun yerine bulaşıkları yıkattırın. Bizimki şu an çamaşır asıyor mesela... “Mandalları iyi tak, uçuyor onlar sonra!”

Yazarın Tüm Yazıları