Yeni ders yılı

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Pazar akşamı ekranlar coşkuyla kaplanabilseydi.

Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim reformuna damgasını vurduğunu iddia eden Başbakan, bir büyük ‘reformcunun imanıyla’ çocuklarımıza seslenebilseydi.

Nasıl bir eğitim, nasıl bir gençlik, Türkiye için nasıl bir 21. yüzyıl düşlediğini anlatabilseydi.

Güçlükleri dürüstlükle, yapılabilirleri de tevazuyla paylaşabilseydi gençlerle. Ve de bugüne kadar uzanan büyük ihmaller için hem kendi iktidarları hem de diğerleri için özür dileyebilseydi.

Her dönemde politize edilmiş bir eğitimin yarattığı ucubeden kurtulmak için bir ufak umut ancak böyle doğabilirdi.

Yılmaz, eğitim başbakanı olmak istiyorsa eğer, tek bir gün bir eğitimci vericiliğine, bağışlayıcılığına ve de yürekliliğine sahip olabilseydi. Belki o zaman Cumhuriyet tarihinin en büyük eğitim reformu sloganı biraz inandırıcı olabilirdi.

Ne reform coşkusuyla ne de eğitim için bir 21. yüzyıl senfonisiyle açıldı 1997-98 öğrenim yılı. ‘Reformcu’, ‘reformunu’ anlatmadı, çocukların okul hazırlığı yaptığı pazar gününde.

Eğitim başbakanı sekiz yılı alkışlayan ebeveyine ulaşmadı önceki gün, onlarla birlikte iman tazelemek için.

Eğitim başbakanının pazar günü yapacağı samimi ve inandırıcı bir konuşma, sekiz yıl karşıtı bazı aileleri bile belki ikna edebilirdi...Kimbilir, birkaç gerilim hattı daha düşebilirdi böylelikle.

Hayır, olmadı. Olamazdı da. Türkiye'de siyaset, sevgisiz ve coşkusuz siyasetçiler tarafından yapıldığı için.

On üç milyon öğrenci ve beş yüz bin öğretmen dün, eğitim başbakanının ‘başarı’ dileklerini duymadan sınıflarına girdiler.

Ve okullarda, Atatürk ilkelerine bağlı gençler yetiştirmek için and içildi bir kez daha. Özel okullar buna bir de, ‘İnternet’ kuponu eklediler.

Öğretmeni by pass edip, bir aygıttan çağdaşlaşma mucizesi bekleyerek.

Yeni eğitim anlayışının kodları bu kadar basite indirgendi işte. Çaba harcamadan mucize bekleyenler diyarında. Oysa Cumhuriyet'in en önemli başarısı yarattığı saygın öğretmen kuşağı olmuştu. Atatürk'ün eğitim reformu öğretmenlerle anlam kazanmıştı.

Yetmiş yıl sonra İnternet çağında bile, eğitim bir emek-yoğun sektör olmaya devam ediyor. Bilgiye kağıttan değil, elektronikten ulaşma çağı açılıyor. Ama öğretmenin sıcaklığıyla, yaratıcılığıyla ve de imanıyla. Ve de en önemlisi, bilgiyi kapmaya hazır çocuklarla.

Bugün çok ısrarlı ve kararlı davranmak zorundayız.

Türkiye'nin, sekiz yılı, bir hüsran projesine çevirmek gibi bir lüksü olamaz. Bu nedenle, bu projeyi sürekli sorgulayarak sahiplenmemiz gerekiyor.

Bunun yolu da, kendilerine reformcu diyenlere sorumluluklarını hatırlatmak ve kaliteyi, yüksek standartları devamlı olarak talep etmek değil mi?

Bir okurum, sekiz yıl tartışmaları sırasında gönderdiği faksta şöyle diyordu: ‘Kimse bu eğitim şeklinin bizi yeni dünya düzenine nasıl hazırlayacağından bahsetmemektedir. Bireysel düşüncelerin oluşturduğu bu düzene, eğitimimizin ne kadar katkısı olacağından kimse söz etmemektedir.

Ben, önce dünya vatandaşı sonra da T.C. vatandaşı olarak okulların öğrencilere bilgiden öte insanlık ve bir benlik aşılamasını diliyorum.

Bunun tersi olduğu takdirde ilerde sarıklı cüppeli kişiler yerine, boş boş dolaşan modern gericiler görmemiz kaçınılmaz olacaktır’.

Eğitimci başbakan, eğitim yılını ıskaladı.

Bizlerin ise ıskalama hakkımız yok.

Yazarın Tüm Yazıları