Üzgün ülkenin birlik ve beraberliği

Haberin Devamı

Suruç katliamı iş dünyasında da o yine bildik ve içi boşalmış söylemi yükseltti; iş dünyasının sivil-yarı sivil örgütleri kınama bildirileri yayınladılar. Türkiye’nin birlik ver beraberliğine yönelik olduğunu, teröre karşı tek ses olmak gerektiğini, üzerlerine düşen neyse yapmaya hazır olduklarını falan.
Bunların hepsi tamam; ama bu açıklamalar, her terör saldırısında çekmeceden çıkarılıp karbon kopya yayımlanan açıklamalar. Olaylar ve ölenler geçip gittikten sonra aradan zaman geçince unutulup yeniden hatırlanmıyor bile. Böyle olduğu için, böyle yapıldığı için de kuru bir taziyeden öte geçmiyor. Oraya gelene kadar olduğu gibi, sonrasında da hesap sorma mekanizmaları çalışmıyor.
Bu klişe açıklamaları okuduğumda, içimden iş dünyasının bu örgütlerine, başkanlarına şunu sormak geliyor; sonuçlarından çok, normal zamanlarda bu sonuçların nedenlerine, bu sonuçları yaratan politikalar konusunda üzerinize düşeni yapabildiniz mi? Bunlarla ilgili, ‘başımız belaya girecek’ türünden bir karşı duruşunuz oldu mu? Açıklamalarınız var mı?
Suruç örneğinden yola çıkalım; 2011’den beri kısıtlı da olsa yazılıp çiziliyor, sınırların kevgire döndüğü, silah sevkiyatlarının, cihatçı sevkiyatlarının ayyuka çıktığı günlerde, hatta Reyhanlı’daki katliam sonrasında Suriye politikası konusunda bir yakınmanız olmuş muydu? Bu politikaları eleştirebildiniz mi?
Sorun, nedenler konusunda sessiz kalınmasını getiren siyasal ortamla ilgili, sorun tek başına bu örgütlerden kaynaklanıyor değil.
TÜSAİD’ın eleştirilerini anımsıyoruz, topyekûn bir taarruz altına alınıp “çok istiyorlarsa siyasete atılsınlar” diye başlanan ve ‘hainlikle’ itham edilerek sonuçlanan konuşmalarla karşılanmıştı.
Başbakan Davutoğlu, Suruç katliamı sonrasında “Bu saldırı Türkiye’yedir. Türkiye’nin huzurunadır, demokrasisinedir, kamu düzeni ve halkımızın huzur ve refahınadır” diyordu.
Türkiye’nin sivil toplumu güçlü olsaydı, ifade özgürlüğü önünde baskılayıcı bir otokratik duruş olmasaydı, ‘kamu düzeni’ kisvesiyle en basit bir protesto eylemi her defasında bastırılmak istenmeseydi, ilgili ilgisiz her toplumsal kesim, örgüt baskılanmadan eleştirisini yöneltebilseydi hükümet son 5 yıldaki Suriye politikasındaki duruşu farklı olmayacak mıydı? Politik olarak çoğulculuk ve hesap sorma işliyor olsaydı farklı olmayacak mıydı? Hükümet ve kamuyu yöneten mekanizmaların hiyerarşisinde bulunanlar ‘hesap vermenin’ sorumluluğu içinde davranmayacaklar mıydı?
Başbakan Davutoğlu, eleştiriyi ve protestoyu baskılayan ve de sivil toplumun hesap sorma kanallarını kesen otokratik duruşun demokrasiyi hedeflediğini, terörün politik ‘hesap vermezlik’ boşluğundan kendine alan açtığının farkında değil mi?
İş dünyası örgütleri sadece ‘hükümetin kızmayacağı’ açıklamaları yapabilir hale düşünce, terör kınamasının içi boşalmış olmuyor mu? Terörü kınıyorlar ama terörü buraya taşıyan nedenleri, politikaları konuşamıyorlar.
Her onlarca yurttaşın yaşamını kaybettiği olaydan sonra; kınayacağız, üzüleceğiz, lanetleyeceğiz, ‘birlik ve beraberlik’ çağrısı yapacağız, sonra bunları yaratan nedenleri konuşanları ‘dövmeye’, baskılamaya devam edeceğiz. Bunun iki yüzlülük olduğunu biliyoruz değil mi?
Hataları ile felaketlere yol açan siyasetin ‘birlik ve beraberlik’ mottosu, ‘şimdi bu facianın nedenlerini tartışmayalım’ mottosudur.
‘Teröre karşıyız’ ama buna kapı açan nedenleri konuşmadan karşıyız. Konuşmuyoruz, konuşamıyoruz. ‘Terör kamu düzenini hedefliyor’ ama terör eylemini protesto etmek ‘kamu düzeni’ gerekçesiyle yasaklanıyor, bastırılıyor, dağıtılıyor. Peki, terör hedefe ulaştı mı? Ulaştı.
İş dünyası ekonomide olduğu gibi; Merkez Bankası’na gündelik döviz kuru ve faiz seviyesinin ayarı ile yol gösterir, ama ülkenin sürdürülebilir büyümesi için gerekli reformların siyasetçinin görevi olduğuna dair yol gösteremez. Bunun için hayati değeri olan doğrudan yatırımlar için çoğulcu demokratik ortamın, hukukun üstünlüğünün eksik oluğuna dair çekmecelerinde bildiri bulunmaz. Ama siyasetçilerle ‘kızdırmayacak işlerde’, fotoğraf çektirmekte en öndedirler.
Şeffaflık, hesap sorma mekanizmaları olmadığı sürece; yine ve yeniden, her defasında‘üzgün olmaya’ devam edeceğiz.

Haberin Devamı

ugurses@hurriyet.com.tr

Yazarın Tüm Yazıları