Dünyanın direkleri

Samson’un yıktığı direkler, yani kapı, bugün de varlığını aynen sürdürüyor. Bütün insanların öyle ortak noktaları var ki, insan “ötekileştirmeyi” anlayamıyor!

Haberin Devamı

Dünyanın direkleri

Bir Ortodoks kilisesi. İki sütunlu mihrap, sadece bir dekorasyon veya mimari unsur değil, derin anlamları var.

Dünyanın direkleriHerkül (Herakles) Sütunları dendiğinde Cebelitarık Boğazı’nın anlaşılmasının yanlış olduğunu, doğrusunun Cebelitarık’tan çıkıp kuzeye dönünce karşımıza çıkan Cadiz (Kadiz) kenti olduğunu Haziran 2020’de yazmıştım. Cadiz’de Tartessos adında antik kent var. Bugünkü Suriye bölgesinde 3500 yıl kadar önce yaşamış olan Fenikeliler, Akdeniz’in her yerinde koloniler kurarken, Boğaz’dan çıkıp oraya da gitmişler. Hiç kuşku yok ki inançlarıyla birlikte kurmuşlar bütün kolonileri ve tanrılarını da taşımışlar yanlarında. Fenike’de Melkart veya Baal adıyla bilinen büyük tanrının adına küçük bir tapınak yapmışlar Tartessos’ta. Tüm Fenike tapınaklarında evreni ve ona bağlı yaratılışı simgeleyen, çoğunluğu ahşaptan yapılma iki sütun bulunur. İşte Herkül Sütunları, Cadiz’de bir zamanlar var olan Fenike tapınağındaki o sütunlardır. Konunun diğer detayları için sözünü ettiğim yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/herkul-sutunlari-gercegi-41550928
Bugün ele alacağımız konunun Herkül’le pek ilgisi yok. Sadece sütunları hatırlamak gerektiği için üzerinden şöyle bir geçtik. Lütfen o iki sütunu, yazının sonuna kadar aklımızda tutalım.

Haberin Devamı

ARÎLER - SAMİLER

Tarihin en önemli gelişim bölgesi olan Yakındoğu ve Orta Asya, iki temel ırkın faaliyetleri üzerine şekillendi. Bunlardan biri “Arî”lerdi, diğeri “Sami”ler. Her ikisi de elbette yayıldılar. Türklerin de aralarında bulunduğu Ari ırkı, Mezopotamya’ya inip Sümer medeniyetini kurdu. “Haydi bakalım, medeniyetimiz hayırlı uğurlu olsun, keselim kurdelemizi” diye kurulmuyor tabii uygarlıklar. Binlerce yılın hareketleri ve gelişimleri sonucu oluyor bütün her şey ve zamanla, iğneyle kuyu kazarcasına gelişiyor toplumlar. Sümerler daha bilgili, daha organize oldukları için, bölgede var olan ama dağınık durumda ve organize olmaktan uzak Sami kavimlerinin üzerinde bir uygarlık ortaya çıkardılar. Nuh’un büyük oğlu Sam’ın soyundan gelenlerden oluşan Samiler, aslında ayrı bir ırk olmaktan ziyade, Sami dillerini konuşan ve bir çatı altında toplanmamış, dağınık toplulukların adıdır. Assurlular, Babilliler, Fenikeliler, Filistinliler, İsrailliler, Araplar ve Habeşler bu topluluktandırlar. (Birazdan ele alacağımız İsrail-Filistin çatışması, aslında bir anlamda aynı kavmin farklı gruplarının birbirine ettiği zulümden başka bir şey değil bu açıdan bakınca.) Kavmin dilleri ise birbirlerine çok benzeyen Akadca, Kenanca (Fenike dili), Saba dili, Aramca, İbranca ve Arapça.

Haberin Devamı

AKRABANIN AKRABAYA ETTİĞİNİ…

Amacım, “ırk” tartışması yaratmak değil, aslında hepimizin ne kadar da girift bir akrabalık içinde olduğumuz. Arîler ise, dediğim gibi Türklerin de aralarında bulunduğu geniş bir topluluklar bütünüdür. Arîlerin diyarı anlamındaki ari+an, bugün dünyada İran olarak varlığını korumakta. Ve bu yüzden bir İranlı, bir Anadolu Türkü, bir Azerbaycan Türkü, bir Ermeni, bir Kürt yan yana geldiklerinde hangisi hangi millettendir, ağzını açıp konuşana kadar anlayamayız. Bunlar, genetik çalışmalarla desteklenen ama genetik bilimi alıp başını gidene kadar da dille, yani filolojiyle ortaya çıkıp neredeyse tamamen netlik kazanmış konular. Akrabalık dedik ya hani, işte insanın ister istemez aklına geliyor, “Akrabanın akrabaya ettiğini, akrep etmez” sözü!

Haberin Devamı

FİLİSTİN EGEMENLİĞİ

İbranilerin veya İsrailoğulları’nın Filistin topraklarına (Kenan diyarına) gelip yerleşmeleri anlatılır Kutsal Kitap’ta ama bilimsel bulgular, onların zaten oralı olduklarını ancak içlerinden kimi grupların göç ettiklerinin kimi kanıtlarla desteklendiği söyler. Tabii bir kavim, dışarıdan bir yere varır ve oranın kendilerinden önce var olan kavimleriyle karşı karşıya gelirse, kimi zaman çatışma, kimi zaman da alışveriş kaçınılmazdır. İbranilerin, Filistinlilerin egemenliği altında olduğu bir süreçte geçen öykümüz, bu kaçınılmazlıkların bir ürünüdür, bazı gerçekliklere dayanır ama kendisinin gerçek olduğuna dair bir kanıt yoktur.

Haberin Devamı

MELEKTEN MÜJDE

Dünyanın direkleri

Dokuz kollu şamdan menorah. Foto Element5 Digital - Unsplash

Danoğulları soyundan Manoah diye bir adam ve ne yazık ki bir Ortadoğu geleneği olarak adı verilmeyerek sadece “kadın” olarak geçiştirilen karısının, ileri yaşta bir çocukları olur ve adını Şimşon koyarlar. Doğum öncesi Tanrının meleği ana-babaya görünüp, hatta onlarla oturup sohbet ederek, doğacak çocuğun “nezir” olacağını, şarap ve içki içmemesi, murdar bir şey yememesi, başına ustura değdirmemesi gerektiğini söylemiştir. (Nezir, kendisini Tanrıya adayan, yasaklara uyan ve ömrünü adanmışlıkla geçiren kişi demektir.)

İLK KANDIRILIŞ

Dünyanın direkleri

José Echenagusía Errazquin'in (1844-1912) Samson ve Delilah eseri

Haberin Devamı

Şimşon büyür, yaşadığı Zoar’dan Timnah’a iner, orada Filistinli bir kıza âşık olur. Filistinliler o dönemde, Kenan’ın eski dinsel geleneğini sürdürmekte, Baal/Melkart, Aştarte, Dagan, Tammuz gibi tanrılara tapınmaktadırlar. Şimşon babasına gidip “o kızı bana al” der. Babası da “Sünnetsiz Filistinlilerden kadın almak” istediği için oğluna kızar ama razı olur. Kızı almaya giderlerken Şimşon yolda anası-babasının görmediği bir anda karşısına çıkan bir aslanı eliyle ikiye böler! Yedi günlük ziyafet sırasında Şimşon davetli Filistinlilere bir bilmece sorar, bilemeyenler ona otuz kat elbise vs. vereceklerdir, bilenlere de Şimşon aynısını alacaktır. Filistinliler kıvranırlar, karısını ikna ederler, “Git onu kandır da bilmecenin yanıtını öğren” diye, kadın sonunda Şimşon’u kandırıp yanıtı öğrenir, gelip Filistîlere söyler ve durum ortaya çıkınca Şimşon çok kızıp çeker gider, Aşkelon’da 30 kişiyi öldürür ama söz verdiği elbiseleri de alıp yanıtı bilenlere verir. Karısını almaya gittiğinde, başka biriyle evlendirildiğini öğrenir, gelinin babası utanır, karısı yerine onun kız kardeşini vermeyi teklif eder. Şimşon yine delirir, üç yüz çakal tutar (300), kuyruklarını birbirine bağlar, iki kuyruk arasına yanan bir meşale tutturup çakalları Filistinlilerin ekinlerine salar! Tabii bütün ekinler yanar, olayın sebebi ortaya çıkınca Filistinliler de olaya sebep olan kadın ile onun babasını cayır cayır yakarlar!

NE ETTİN ŞİMŞON?

Dünyanın direkleri

Eşek kafa tası. Samson, bunun çenesiyle bin Filistinliyi öldürmüş. İnanmak serbest.

İnsan yakmayla sakinleşmeyen Filistinliler, orduların toplayıp İbranilerin üzerine yürür. İbrani büyükler Şimşon’a kızarlar, “Ne yaptın böyle? Onların elinde olduğumuz bir zamanda böyle pervasızlık yapılır mı?” deyip, Şimşon’u bağlayarak Filistinlilere takdim ederler. Şimşon, acı kuvvetiyle iplerinden kurtulup şerde bulduğu “taze” bir eşek çenesi kemiği ile bin kişiyi öldürür! Sonra Tanrıya çok susadığını söyler, yerden su fışkırır! Bu olayın ardından Şimşon, İsrail’e 20 yıl hükmeder. Bugün bu “hükmetmenin” krallık değil, daha ziyade Filistîlerle mücadelede askerî bir liderlik rolü olduğunu biliyoruz.
Bu olayın ardından Şimşon, Gazze’ye gider ve bir fahişe ile birlikte olur. Filistinlilerin gece ona kurduğu pusudan da kurtulur. Bundan sonra Sorek Vadisi’nde başka bir kadına âşık olur. Nedense bu kadının adı verilir: Delilah! Şimşon âşık olmuştur Delilah’a. Filistinli beyler Delilah’a gelir ve “Öğren bakalım gücünün kaynağı neymiş. Ne yaparsak onu bağlayıp etkisiz hale getirebiliriz?” Delilah birkaç gün dener, Şimşon onu kandırır fakat sonunda “Gücümün kaynağı saçlarımdır. Onlar kesilirse gücüm de gider” diyerek itiraf eder. Delilah Şimşon’u uyutup eve bir adam getirir, sevgilisinin saçlarını kestirir. Uyandığında Şimşon gücünün yerinde olmadığı görür tutsak edilir, gözleri kör edilir, hapiste değirmende çalıştırılır.

OYNA DA OYNA!

Filistinliler (Filistîler), Şimşon’dan kurtulmanın hazzıyla zevke gelmişlerdir. Taptıkları tanrılardan Dagan’ın adına tören yapacakları gün “Getirin onu tapınağa da bizi eğlendirsin” derler. Nezir olacağı ilan edilen ama aşk peşinde koşmaktan başı dertten kurtulmayan Şimşon tapınakta “oynar” (ne demekse), sonra da kızgınlıkla tapınağın orta yerindeki ana iki sütununun (veya direğinin) arasına geçer, bir eliyle birini, diğeriyle öteki sütunu yıkar, tapınak çöker, üç bin kişi ile birlikte hayatını kaybeder. İbrani dilindeki Şimşon’a biz, Batı etkisiyle Samson deriz. Samson ve Delilah, çok sayıda esere konu olmuş, Holivut tarafından filme de aktarılmıştır. En başta konumuzun Herkül’le pek ilgisi yok demiştim ya, akademik çevrelerde Herkül ve Samson’un ilginç şekilde bağlantılı olduğu tartışılır. Herkül de bir aslanı ikiye ayırmıştır! (Nasıl oluyorsa artık…)

TÜRKLERİN DİREKLERİ

Fenike dinlerinde (Batı Sami dinleri) genel olarak tüm tapınakların ortasında iki sütun/direk vardır. Doğu mitolojilerinin tamamında bu “iki direk” vardır, feleğin iki ucunu sembolize eden iki adet servi, iki adet direk vs. hep bulunur.
Bakınız Altay Türklerinden Teleüt’lerin bir masalında ne anlatılıyor:
“…..O ülkenin bir hakanı varmış. Hakanın da hiç çocuğu yokmuş. Hakan ölünce tahtı boş kalmış. Halk toplanmış. Altından iki direk yaptırmış ve direkleri getirerek köyün ortasındaki meydana dikmiş. Her direğin başına da yanan bir mum koymuşlar.” (Türk Mitolojisi, Bahaeddin Ögel, Altınordu Yay., 8. Baskı, Cilt I., s. 57)

HEMEN HER ŞEY GEÇMİŞE DAYANIR

Demem o ki dostlar, Altay Türklerindeki iki sütun ile Samson’un yıktığı iki direk ve hatta Yunan tanrı-kahraman Herakles’in adının verildiği (ki verilişi bile tek başına bir kaynaşma öyküsüdür) Herkül Sütunları tam olarak farkına varılmayan, o an için yaşayanların asla bilmediği ve sadece o anki bilgileriyle değerlendirebildikleri, oldukça silik ve uzak ama kesinlikle var olan ortak bir geçmişin, bir ortak dünya kültürünün kapısıdır. Neden mi?..
Bir sütun, herhangi bir ilahı temsil edebilir, örneği dünya genelinde bol. Fakat iki sütun bir kapı oluşturur. Eğer bir yerde birbirine yakın iki sütun varsa, ya arasından geçmek gerekiyordur ya da orası özel bir kapı olduğu için insanlara yasaklanmıştır ama yine kapıdır. (Okul öğrencilerinin idareciler kapısını, otel personelinin misafir kapısını kullanmamalı gibi düşünebiliriz.)

BUGÜN DE DEVAM EDİYOR TABİİ

Bugün bu iki sütun geleneği olanca hızıyla devam etmektedir ama biz, kendi günlük veya dönemsel alışkanlıklarımız ve bilgimizle o sütunları, kendi çerçevemizde değerlendirir, bildiğimiz kavramlara izafe ederiz. Bakın katedrallerin içine, bakın sinagoglara, bakın cami mihraplarına… Çoğunun mihraplarının iki yanında sütun göreceksiniz.
Bütün dünya insanlarının çok ortak yanı var. Farklılıklar ve dert arayan bulur elbette; ötekileştirme peşinde koşanlar hemen taraftar da toplar. Ama onca ortak yanımızla birlikte huzur içinde yaşamak varken, değer mi insanlıktan çıkmaya?

Bu arada, Musevî âlemi bu hafta Hanuka Bayramı’nı yaşıyor. Anlamı “ışıklar” olan Hanuka’nın bütün insanlığa aydınlık getirmesini dilerim. Hanuka Bayramı, Musevî olmayanların da aşina oldukları dokuz kollu şamdanın (menora) yakılması ile başlar. Dokuz kollu şamdanın, ilk önce ortadaki mumu yakılır ve o mum, diğer sekiz mumun yakılması için kullanılır. İlk yakılan ve diğer mumlara ışığını veren mumun adı “şamaş”tır. Şamaş, aynı zamanda eski Assur ve Babil’de tapılan “güneş tanrısının” adıdır. Yani en büyük ışık. Aslına bakarsanız, bizim “şamdan” adını verdiğimiz eşyanın adındaki “şam” da Arapça “mum” demektir ve adını, aynı kaynaktan alır. Bu örnek bile kültürlerin giriftliğini açıklamaya yeter doğrusu. Tüm Musevî vatandaşlarımızın bayramı kutlu olsun.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

BİRAZ ILIK, BİRAZ YAĞIŞLI

Güneyli rüzgârın kısmen ılıttığı hava, beraberinde biraz yağışlı bir cumartesi ve belki pazar sabahı da getirecek gibi görünüyor. Haftanın ilerleyen günlerinde kuzeye dönecek rüzgârla birlikte daha kuvvetli yağışlar ve hatta yükseklere kar gelebilir. Hafta sonumuzun belirli anlarında açık havanın tadını çıkartmayı düşünmekte yarar var çünkü bundan sonra bir süre fırsat bulamayabiliriz. Sağlıcakla kalınız.

Yazarın Tüm Yazıları