Kanlı aşırılık

REINA katliamının faili evliymiş, eşini ve iki çocuğunu yanına alarak Kırgızistan’dan gelmiş.

Haberin Devamı

Evli ve iki çocuklu bir kimse onlarca masum insanın üzerine nasıl yedi şarjör kurşun boşaltır?! Katliam yaparak barbarca öldürdüğü insanların anne ve babalarını, eşlerini, çocuklarını nasıl düşünmez?!

Kendi eşinin ve çocuklarının hayatlarını kararttığını bile düşünmemiş.

Görüyor musunuz, öfke ve aşırılık insanı nasıl canavar yapıyor?


CANAVARA DÖNÜŞTÜRMEK
William Shirer “Nazi İmparatorluğu” adlı eserinde, Weimar Cumhuriyeti sırasında hayat dolu Alman gençlerin Hitler ve Nazizim büyüsüne kapılınca nasıl canavarlaştıklarını anlatır.

Boris Pasternak’ın ünlü “Dr. Jivago”sunda Bolşeviklerin nasıl ölüm makinesi olduğunu görürüz.

Anatole France “İlahlar Susamışlardı” romanında, soğukta donan serçelere gözyaşı döken temiz yürekli Gamelin’in Fransız İhtilali’nde nasıl bir canavara dönüştüğünü anlatır.

Görülüyor ki bu sorunun sağı solu yok.

İnsani hassasiyetleri, farklılıklara hoşgörüyü ve hukuk düşüncesini silip süpüren bütün öfkeli totaliter ideolojiler sıradan insanları canavara dönüştürebilir.

Zamanımızda bütün terör örgütleri böyle; gündemdeki IŞİD üzerinde de özellikle durmak lazım.


‘DİNDE AŞIRI GİTMEYİN’
IŞİD veya DAİŞ olsun, din adına kan döken diğer örgütler olsun, ortak özellikleri nedir?

Bir, “siyasal” olmaları; siyasi amaçlar için eylem yapmalarıdır... Hepsi demokrasiyi ve uzlaşmayı reddediyor.

İki, siyasi öfkelerini “tekfir” ve “cihat” kavramlarını kullanarak akıllarınca meşrulaştırıyorlar, katliamlarını dini görev sanarak yapıyorlar.

Halbuki Kuran’da ‘katl’ yasaklandığı gibi, “itidal, ölçülü davranış, orta yol” kavramları övülür; Peygamberimiz de “dinde aşırıya gitmeyin” demiştir.

İslam tarihinde bugünlere ışık tutacak pek çok tecrübe vardır. Kanlı aşırılıklarla ortaya çıkan çatışmaların hepsinde temel faktör “siyasi hırs”tı. Hatta inançlar siyasete göre ayarlandı, siyasi mezhepler doğdu.

İslam’da ilk kanlı ihtilafların siyaset yüzünden çıktığını hiç unutmamak gerekir.


DİN VE SİYASET
Bütün bunlardan ben iki ders çıkarıyorum; biri dini siyasallaştırmaktan sakınmak; öbürü aşırılıkları eleştirmek.

Hakiki bir âlim ve düşünür olan Tunuslu İslamcı lider Raşid Gannuşi’nin “din ve siyaseti ayırma” deklarasyonu fevkalade önemlidir. Özeti, kendi ifadesiyle şöyle:

“Bu, siyasetçiler için iyi olacak çünkü artık çıkarları için dini manipüle etmekle suçlanmayacaklar. Din için de iyi olacak çünkü artık siyasetin esiri olmayacak.”

Türkiye bu sürece 1876 Anayasası ile başladı. Cumhuriyet’te gelişerek “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” düzeyine ulaştı, anayasal kural anlamında.

Fakat bu ilkeler bütünü siyasi kültürümüze ve hayatımıza yeterince yerleşmedi. Bu yüzden hâlâ dini ve seküler değerler kutuplaşması yaşıyoruz maalesef.

Kutuplaşma tarihte olduğu gibi zamanımızda da öfke ve radikalleşmeyi körüklüyor.


BARIŞIK OLMAK
IŞİD’e sempati duyanların oranı Türkiye’de yüzde 8 civarındaymış!

Beş-on yıl önce böyle bir şey tahmin edilebilir miydi?

Hele de Reina katliamı için “Oh olsun” diyenler!

Başbakan Yıldırım sürekli uyarmak gereğini duyuyor.

Tarihte ve zamanımızda normal insanlardan canavarlar çıkaran psikolojik ve siyasi fabrikalar hep yüksek gerilim, aşırı kutuplaşma, öfke ve çatışma dönemlerinde ortaya çıktı.

Afganistan, ardından Irak ve Suriye uzlaşmaz çatışmalarla canavar fabrikalarına dönüştü.

Türkiye “Ortadoğulaşmak”tan sakınmalıdır.

Siyasette dışlayıcı ve kutuplaştırıcı dil ve davranışlar derhal bırakılmalıdır.

Türkiye kendi içinde barışık olursa teröre karşı daha güçlü olur.

Yazarın Tüm Yazıları