Müzeyyen’li, Tarzan’lı bir kış hikâyesi

İKİ gündür değerli yazar ve araştırmacı Radi Dikici’nin kitabı elimden düşmüyor. Müzeyyen Senar’ın yetmiş beş yıllık sahne hayatını hikâye eden kitabı evire çevire okuyorum.

Haberin Devamı

İlk baskısı 2011’de yapılmıştı, o zaman da alıp okumuştum. İlk okumamda neşe ile okuduğum şeyler bu kez “araya ölüm girdiği için” içimi yaktı.
Yine de “keyifli bir Müzeyyen Senar hikâyesi” ile ebediyete yürüyen bu eşsiz kadının hatırasını selamlamak istedim.

***

Müzeyyen Senar en rüzgârlı zamanlarında İzmir’de konserlerinin ardından Manisa’ya geçmekte orada da bir konser vermektedir.
1950 yılındaki İzmir çalışmasından sonra Manisa’ya geçer, her ziyaretinde olduğu gibi kapısının önünde bir demet çiçek bulur. Bunun gizli bir hayranından geldiğini fark edeli çok olmuştur.
Ertesi sabah kalkıp kapıyı açtığında, eşiğe bir buket bırakmak üzere olan adamı “suçüstü” yakalar.

MANİSA TARZANI

Kapısında yakalanan(!) siyah saçlı, kara kaş ve gözlü, adaleli bir adamdır, simsiyah bir sakalı vardır.
Üstünde elbise niyetine taşıdığı çul lime limedir.
Müzeyyen Senar “Dur” diye seslenir, “Sen hep bana çiçek getiriyorsun, kaçıp gidiyorsun, sana bir teşekkür bile edemiyorum.”
Beraberindeki oğlu Ömer de annesinin bacaklarına sarılmış, merakla adama bakmaktadır. Adam çocuğu parmağıyla gösterir. “O da benim gibi, onu çok seviyorsun” der.
Yani inceden inceye “Beni de sevebilirsin” mesajı.
Müzeyyen Senar, onun kim olduğunu tanımasa da anlamıştır. Yaz-kış bir şortla, yalınayak gezen Manisa Tarzanı’dır. Yakında yurtdışına gideceğini, güzel bir kot kumaşı getirip kendisine şort yapması için hediye edeceğini söyler.
Tarzan gururla reddeder:
“Yok, onu istemem. Bana yerli malı bir kumaştan şort diktirip ver, yeter.”

***

Konuşacak laf bulunamadığından muhabbetin tıkandığı yere gelmişken Tarzan birden sorar:
“Benim yaşadığım yeri görmek ister misin?”
Aklına eseni yapmakta muhtar olan Senar hemen rahat bir pantolon giyip, ayağına rahat bir ayakkabı geçirir, Tarzan’ın peşine düşer. Manisa çarşısından meraklı bakışlar arasında geçip dağa yönelirler.
Biraz tırmandıktan sonra bir mağaranın önüne gelirler. Tarzan, efsaneyi eliyle içeri davet eder.

HAYDİ EVLENELİM

Tarzan yaşadığı mağaranın iç cephesini, yapıştırdığı gazete sayfalarıyla donatmıştır. Elbet o sayfalarda Müzeyyen Senar’ın fotoğrafları vardır.
Merak üzerine hikâyesini anlatır. Osmanlı’daki kayıtlara göre o Bulgaristan’ın Samarra sancağına bağlı 1899 doğumlu, yani Müzeyyen Hanım’dan 18 yaş büyük Ahmeddin Carlak’tır.
Bir kıza âşık olmuş, vermeyeceklerini anlayınca yalınayak başı kabak yürüyerek Manisa’ya kadar gelmiştir. Devr-i Cumhuriyet’te adı, nüfus memuru yakıştırmasıyla, Ahmet Bedevi olmuştur.
Bu mağarada yaşar ve çevreciliğin adının bile konmadığı zamanlarda müthiş bir çevreci içgüdüsü ile dağları ağaçlandırır.
Birden Müzeyyen Hanım’a sorar.
“Bankada altmış liram var. Belediye otuz lira da maaş veriyor. Benimle evlenir misin? Sana da çocuğuna da iyi bakarım.”
Müzeyyen Hanım tanımasa bile insanlara hemen hayır diyen bir tip değildir. İstanbul’a gideceğini, bitirmesi gereken işleri bitirip bu işi düşüneceğini söyler. Manisa Tarzanı İstanbul’dan gelecek cevabı anlamıştır, hiç üstelemez.

***

Müzeyyen Hanım’a Tarzan hakkındaki son haberi 1980 yılında Manisa’da konser veren Barış Manço getirir. “Abla biliyor musun” der. “Orada senin adına yapılmış bir çeşme var.”
Müzeyyen Senar şaşırır. Sırf o çeşmeyi görmek için ilk fırsatta şehre gider. Çeşmeyi 1963 baharında ölen Manisa Tarzanı yaptırmıştır.
Çeşmenin taşında adının sadece “yen” hecesi ile soyadının “S” harfi kalmıştır. Müzeyyen Senar’ı ağlatan o çeşme hâlâ duruyor mu bilmem.
Bildiğim, taşın koruyamayıp sildiği Müzeyyen Senar isminin artık milyonların yüreğinde kazılı olduğudur.

Yazarın Tüm Yazıları