AVM çoğaltma kültürü üzerine

HESAP ettim; pergelin sivri uçlu ayağını benim evin çatısındaki çanak antenin ortasına sapla.

Haberin Devamı

Yarıçapını da üç kilometreye ayarladıktan sonra pergeli çevir.

Ortaya “Benim ev merkezli” altı kilometre yarıçapında bir daire çıkar. İşte o dairenin içine tam on altı adet AVM giriyor.
AVM’nin açılışı “Alış Veriş Merkezi” ve modern çağın ‘Bedesten’i.


* * *


Osmanlı, Bedesten denen ticari düzeneği bir ihtiyaç üzerine kurmuş. Üstü kapalı bir çarşı inşa edip içini dükkânlarla doldurmuş. O dükkânları da “geçim sıkıntısı içine düşmeyeler” niyetiyle ulema sınıfına dağıtmış.
Öğleden sonra saat ikiye kadar medresede oturan ulema bu saatten sonra bedestendeki dükkânına gelir, hem alışverişine bakar hem de mekâna gelen insanlarla sosyalleşirmiş.

 

MÜŞTERİNİN BAŞI DÖNMELİ

 

Haberin Devamı

Bizim AVM’lerin geçim sıkıntısı çeken akademisyenlere mali destek olma gibi bir iddiaları yok.
İnşaatında beş yıldızlı otel lüksünü yakalamak ana hedefleri. Maksat ortaya “görmemişlere” görkemli gelen bir yapı çıkarmak ki kapıdan girenin başı dönsün.
“Vay ben nerelere gelmişem?” desin.
AVM’lerin inşaat standardı yapımcısına göre değişiyor. Mal sahibi iki kuşaktır şehirde yaşıyor ve artık kendisini “aristokrat” sayıyorsa inşaatı da daha sofistike oluyor.
Lakin mal sahibi “Eğer aristokrat zengin demekse, bizim millet tamamıyla demokrat” diyen Şair Eşref ile aynı fikirdeyse şatafatın gözünü çıkarıyor.
Çatı süslerinden taşıyıcı sütunlara kadar her şeyi “altın renginde saray yaldızına” boyuyor. Görgülü kuşların retinasını yakarken, Arap turistlerin gönüllerine ferahlık saçıyor.


* * *


Avrupa’nın en büyük şehirlerinde AVM sayısı onu bulmaz. Gelin Türkiye’ye, sadece İstanbul ve Ankara’daki AVM’lerin sayısı iki yüzü geçiyor. Bu kadar AVM neyimize derman, anlamış değilim. Elin adamının AVM yapmasının biz de olmayan bir mantığı var.
O mantığı da Daniel Yergin’in ünlü “Petrol” adlı kitabını okurken öğrendim.

 

KİTABA SIĞMAYAN MESELE

 

Amerikalı yazar Daniel Yergin, petrolün bulunuşundan itibaren hayatı ve siyaseti nasıl etkilediğini anlatan bir araştırmaya girişmiş. Yıllar süren çalışmasından sonra “Petrol” başlığıyla kitabını çıkarmış.
Yazara Pulitzer Ödülü kazandıran ve dünyayı sallayan o kitap, on üç yıl sonra yolunu şaşırıp bizim “kültür çölümüze” girdi, okuyabildik.
Büyük boydaki kitabı, küçük puntolarla dizdirip dokuz yüz küsur sayfaya ancak sığdırabilmişlerdi.
Lafı bu kadar uzattığı için Daniel Yergin’i biraz ayıpladım. Tanımadığım için yüzüne karşı bir şey söylemedim. Adam hızını alamayıp aynı boyutlarda bir başka kitap daha yayınladı ki onun adı da “Enerji”dir.
Kitaplar yorucu olduğu için okura tavsiye etmem. Daniel Yergin’in iki bin sayfada zor anlattığı o mesele, sevgili Başbakanımız Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabında da var.
Bir buçuk sayfa olayı çözmeye yetmiş de artmış bile. Hem öğreniyor hem zamandan tasarruf ediyorsun.
Daniel Yergin’den öğrendiğim AVM mantığının aslı şu. Amerika’da adamın biri, ikinci savaştan sonra New York dışında bataklık bir arazi satın almış.
O araziyi ıslah edip ülkenin ilk banliyösünü yaratmış.


* * *

Haberin Devamı


Fikir öyle tutmuş ki önce “banliyö patlaması” yaşanmış, sonraki 20 yıl içinde 80 milyon Amerikalı şehir dışına kaçmış.
Tren veya metro bağlantıları kurulmadan önce banliyölere sadece otoyla ulaşılıyormuş. Yol kenarlarına kondurulan AVM’ler bu mantıkla ortaya çıkmış.
Vatandaş işten dönerken, içinde bebek bezinden ilacına kadar her şeyi bulabildiği bu AVM’lere uğrayıp, tüm ihtiyacını bir kalemde görsün diye.
Amerika’dan yola çıkıp dünyaya yayılan AVM’lerin mantığı bu. Bizim kendine dönük şehirlerimizi içerden kuşatan bu hisar tipi ‘Alış Veriş Merkezleri’nin mantığı ise belirsiz. Daha doğrusu açıklanamaz hale gelmiş
Ortada bir ihtiyaç patlaması yok, görgü çatlaması var. Allah, daha beter modalardan saklasın ahalimizi.

Yazarın Tüm Yazıları