Paylaş
Başbakan Mesut Yılmaz, önceki akşamki toplantıda bariz bir çelişkiye düştü. Türkbank ihalesi 4 Haziran'da resmen açıldığında, MİT ve Emniyet istihbaratı işadamı Korkmaz Yiğit'in Alaattin Çakıcı ile ilişkide olduğu yolundaki duyumlarını Başbakan'a aktarmışlar. Yılmaz, ihale sürecinin bu bölümünü aktarırken, kendisinin Yiğit'e ‘‘menfi’’ baktığını gizlemedi; hatta şöyle dedi:
‘‘Bu bilgiler üzerine Güneş Taner'e şöyle dedim: ‘Çakıcı, Yiğit lehine bu ihaleye karışıyor. Yiğit'i bu ihaleden dışlayın.' Taner de bana ‘Hay hay, gereğini yaparız' dedi.’’
Başbakan, haziran başında ‘‘Yiğit'i dışla’’ talimatını vermekte, bir işadamını ‘‘ihale dışına çıkarma yetkisini’’ kendisinde pekala görmektedir.
Nitekim o günlerde Taner, kendisini ziyarete gelen Yiğit'in yüzüne şöyle demiştir: ‘‘Kardeşim, senin mafyayla ilişkin var. Sen bu işe girme.’’
DTP lideri Hüsamettin Cindoruk, Yiğit için ricacı olup Yılmaz'dan randevuyu alamasa, Yiğit bu ihaleye katılmayacak ve olaylar da hiçbir zaman bugünkü skandal boyutlarına varmayacaktı.
30 Haziran'da Yiğit ile yaptığı görüşmeye kadar ‘‘Yiğit dışlansın’’ çizgisinde duran Yılmaz, bu görüşme sonrasında tutum değişikliğine yönelmiştir.
Bir taraftan Yiğit'in ihaleye katılmasına ses çıkarmamış, diğer taraftan da kendisiyle ilgili detaylı istihbarat alabilmek için Emniyet ve MİT'e başvurmuştur.
Hükümet, bu çerçevede A) Yiğit'i ihaleye sokmuş, B) İhaleyi kazandığını teslim etmiş ve ardından C) 8 Eylül tarihinde bankanın devir protokolünü sonuçlandırmıştır.
Hükümet, bütün bu tasarrufları haziran ayı başından beri elinde olan istihbarat bilgilerine rağmen gerçekleştirmiştir.
‘‘Bunu nasıl yaparsınız?’’ sorusuna Yılmaz'ın verdiği yanıt şu olmuştur:
‘‘Ben mantık değil, hukuk ölçüleri içinde davranmak zorundaydım. İstihbari duyumlar hukuken delil niteliği taşımıyordu. Ne zaman ki delile ulaştık, o zaman ihaleyi iptal ettik.’’
Yılmaz'a sorulması gereken soru şudur:
‘‘Peki siz, 30 Haziran öncesi dönemde Taner'e ‘Yiğit'in mafyayla ilişkisi var, ihaleden dışlayın' talimatını verirken, hangi delillere sahiptiniz?’’
30 Haziran öncesi Yiğit'i ihaleye sokmama kararında olan ve bunda hukuki pürüz görmeyen siyasal iktidar, nasıl olur da sonradan 180 derecelik sert bir dönüş yapar ve hukuk mazeretine (ya da gerekçesine) sığınır?
Başbakan Yılmaz, önceki gece işte bu çelişkiyi izah edebilmekten uzaktı.
İzah edemediği bir başka husus daha vardı.
Bütün tartışma, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün kendisine 4 Ağustos tarihinde gönderdiği uyarı yazısı üzerinde yürütülüyor.
Oysa Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican'ın önceki akşam Başbakan'ın önünde açıkladığı gibi, Emniyet, Başbakan'a 3 Ağustos tarihinde de aynı doğrultuda bir ‘‘istihbarat notu’’ göndermiş.
Yılmaz, ‘‘4 Ağustos tarihli yazının gönderilmesinde Emniyet usul hatası yapmış’’ diyerek, tartışma zeminini ikinci yazıya çekiyor, ancak 3 Ağustos tarihli not üzerinde konuşmamayı yeğliyor.
Bu notun akıbeti, Başbakan tarafından okunup okunmadığı da meçhul.
Dikkatimize çarpan bir başka nokta daha:
İçişleri Bakanı Kutlu Aktaş, Yiğit'e Çakıcı ile ilişkili olduğunu 30 Eylül Çarşamba günü yaptıkları görüşmede itiraf ettiriyor.
Ancak Başbakan Yılmaz'la Başbakan Yardımcısı Ecevit'in bu konuda Aktaş'ı da aralarına alıp ihaleyi iptal kararını benimsemeleri, neredeyse bir hafta sonra, 5 Ekim tarihine rastlıyor.
Bu gecikme neden meydana geldi? Aktaş mı Başbakan'ı bilgilendirmekte gecikti? Böylesine hassas bir bilgiyi hemen aktardıysa, Başbakan neden hemen harekete geçmedi?
Ve son soru: Başbakan, neden Ecevit'in 5 Ekim günü doğrudan inisiyatif koyarak meseleyi sahiplenmesine kadar bekledi?
Bu ve bunun gibi soru işaretleri çoğaltılabilir.
Bu açılardan baktığımızda, önceki akşamki toplantı konuyu izleyen gazeteciler açısından tam anlamıyla ikna edici olmaktan uzaktı.
Paylaş