ABD Suriye’de ‘mini devlet’ gerçekliğini kabul edince...

Washington’da Suriye konusunda önde gelen otoritelerden birinin, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ABD yönetiminin Suriye Özel Temsilciliği görevini (2018-2020) yürüten, öncesinde de Ankara ve Bağdat’da büyükelçi olarak bulunan James Jeffrey olduğu hususunda şüphe yoktur.

Haberin Devamı

Jeffrey, halen Washington’un önde gelen düşünce kuruluşlarından “Wilson Center”ın Orta Doğu Programı’nı yönetiyor.

Uzmanlığı ve tecrübesi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin Suriye’ye yeni bir kara harekâtı niyetlerinin ABD ve Rusya cephelerinde rahatsızlığa yol açtığı bir dönemde Jeffrey’nin ABD’nin dış politika alanındaki etkili “Foreign Policy” dergisinin web sitesinde “ABD Türkiye ile Suriye’de Nasıl Uzlaşabilir?” başlığıyla kaleme aldığı yazıyı dikkatle değerlendirmekte yarar var.

MİNİ DEVLETİN ÇIKIŞ STRATEJİSİ FORMÜLE EDİLEMEDİ

Baştan belirtmeliyiz ki Jeffrey, Washington cephesinde Türkiye’nin kaygılarına genellikle anlayışla yaklaşan kanadı temsil ediyor. Örneğin, bazı ABD’li yetkililerin başvurduğu gibi PKK/YPG ile Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) birbirlerinden ayrı yapılar olduğu gibi tezlere itibar eden biri değil kendisi. Nitekim bu yazısında da çok açık bir şekilde “(Metinde) SDG desem de, bu aynı zamanda YPG ve ‘PKK’nın Suriye şubesi’ anlamına gelir” diye kayıt düşüyor.

Haberin Devamı

Yazısındaki önemli bir tespit, ABD’nin Suriye’de DEAŞ’la mücadele etmek üzere sahada kara gücü olarak SDG’yi kullanmaya karar vermesinin sonucu bu ülkede bir “Mini devletin yaratılmasına yardımcı etmiş olmasıdır”.

Jeffrey’e göre, buradaki sorun, yaşanan süreçte Washington’un bu mini devletin “nihai aşamasını (endgame) somut bir şekilde ortaya koyamamış olmasıdır”. Hatta, tartışmalı olmakla birlikte, ABD’nin böyle bir stratejisinin bulunmadığı savını da ileri sürüyor.

Meselenin bu “mini devlet” boyutu üzerinde özellikle duruyor Jeffrey. Bu çerçevede ABD’nin Ortadoğu’dan uzaklaşabileceği yolundaki vurgulara bakınca, “Türklerin de sınırlarındaki PKK devletçiğinin ne olacağını öğrenmek istediklerini” söylüyor.

ABD POLİTİKASINDA BELİRSİZLİK VAR

Jeffrey, bu çerçevede aradan sekiz yıl geçtiği halde Washington’un Suriye’nin kuzeydoğusuna dönük uzun dönemli niyetlerini hâlâ bilmiyor olmaktan dolayı Ankara’nın rahatsız olduğuna da dikkat çekiyor.

Tam bu noktada, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin 2254 sayılı kararını desteklemek dışında Suriye konusunda kapsamlı bir strateji açıklamamış olmasının da Ankara’nın rahatsızlığında rol oynadığını kaydediyor. BM’nin söz konusu kararı Suriye’nin toprak bütünlüğüne kuvvetli bir vurgu yapıyor.

Haberin Devamı

Bu yönüyle bakıldığında Jeffrey’nin değerlendirmesi, ABD’nin Suriye politikasının uzun dönemli hedefleri konusunda bir belirsizlik bulunduğu, bu durumun Türkiye’deki karar vericileri kaygılandırmasının kaçınılmaz olduğu gibi bir kabule dayanıyor. Böyle bir tespitin yakın zamanlarda ABD’nin Suriye politikasının şekillenmesinde ve yürütülmesinde kilit rol oynamış bir ABD şahsiyetinden gelmiş olması kuşkusuz önemlidir.

HAREKÂTTA ABD AÇISINDAN EN AZ SIKINTILI YER TEL RİFAT

Bu arada, TSK’nın muhtemel bir harekâtının önlenebilmesi için bir dizi öneride de bulunuyor Jeffrey. Bu çerçevede ABD’nin geçmişte Türkiye’ye ile mutabık kaldığı ancak uygulanmayan SDG ile ilgili bazı düzenlemelerin hayata geçirebileceğini belirtiyor.

Haberin Devamı

Sınırın Fırat’ın doğusundaki bölümünde, SDG’nin 4 ile 14 kilometre arasında sınır hattından aşağı doğru uzaklaştırılması bunlardan biridir. SDG’nin Türkiye’ye saldırmayacağı konusunda güvencelerin uygulanması önerilen bir diğer adımdır.

Özetle, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını karşılamak üzere eski mutabakatların -bir şekilde- yeniden canlandırılmasını öneriyor.

Jeffrey, bu takdirde SDG’nin Münbiç ve Kobani’den  (Ayn el-Arab) çekilebileceğini belirtiyor. Ancak SDG’nin bu adımlarını Türkiye’nin Münbiç’e ve Fırat’ın doğusuna girmeyeceğini taahhüt etmesi koşuluna bağlıyor. 

Jeffrey’nin önerisindeki bir boşluk, bu bölgelerin durumunun sonradan 22 Ekim 2019 tarihli Soçi mutabakatı ile Türkiye ile Rusya arasında düzenlenmiş olmasıdır. Dolayısıyla, Rusların böyle bir düzenlemeye nasıl bir karşılık vereceği sorusu gündeme geliyor.

Haberin Devamı

Kritik bir nokta, Jeffrey’nin ABD’nin Türkiye’nin muhtemel bir harekâtına -Fırat’ın batısındaki Tel Rifat’la sınırlı kaldığı takdirde- göz yumabileceğini ima etmesidir. Bunun bir nedeni, eski Suriye temsilcisine göre, buradaki PKK unsurlarının ABD ile hiçbir ilgilerinin bulunmamasıdır.

Jeffrey, Türkiye’nin bu bölgeye dönük muhtemel bir harekâtının diğer bölgelere kıyasla, Ankara-Washington ilişkilerinde daha az istikrarsızlık yaratacağını tahmin ediyor.

Kendisi söylemese de Rusya’nın Tel Rifat’ta önemli bir askeri varlığı bulunduğunu hemen hatırlamalıyız. Rusya ile mutabakata varılmadığı takdirde, böyle bir harekâtta Türkiye’nin Rusya ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdır. Kuşkusuz, ABD’nin böyle bir senaryodan memnuniyet duyacağını tahmin etmek güç değildir.

Haberin Devamı

ABD’NİN TÜRKİYE’YE OLAN BORCU

Ancak, Türkiye ile ABD arasında sahaya dönük hangi yeni düzenleme yapılırsa yapılsın, burada önem taşıyan nokta, ABD yönetiminin Türkiye’ye Suriye’nin geleceği ile ilgili bir taahhütte bulunması gereğidir.

Bu ihtiyacı yazısının sonunda şöyle ifade ediyor Jeffrey:
“Washington’un Türkiye’nin bir saldırısını erteletmeyi başarsa bile, Ankara’ya ve -askerleri sıkça Suriye’de ateş altında kalan kendi vatandaşlarına karşı da- Suriye’nin bütünü açısından bu meselenin nasıl son bulacağı sorusuyla ilgili bir yanıt borcu bulunmaktadır.”

ABD SURİYE’NİN GELECEĞİNİ UCU AÇIK MI BIRAKIYOR?

Görüleceği gibi, Jeffrey açısından diğer bütün başlıkların üstüne çıkan konu, ABD’nin bundan sonrasında nasıl bir Suriye tasavvur ettiği hususunda Türkiye cephesindeki kaygıları gidermesi gereğidir. Burada Suriye’deki “Mini Devlet”in bu ülkenin geleceğindeki akıbetiyle ilgili bir belirsizlik olduğunu kabul etmiş oluyor Trump döneminin Suriye Özel Temsilcisi.

Jeffrey belirsizlikten söz etse de kabul edelim ki Ankara’daki karar vericilerin azımsanmayacak bir bölümünde ve Türk kamuoyunun geniş bir kesiminde ABD’nin Suriye’de bağımsız bir Kürt devletine dönük bir politikasının pekâlâ yürürlükte olduğu, SDG’nin de bu politikanın aracı olarak kullandığı hususunda yaygın ve güçlü bir kanaat mevcuttur.

Böyle bir politika yoksa, ABD yönetimi, bu sorunun yanıtını ucu açık bir şekilde zamana mı bırakmaktadır? Bu aşamada BM Güvenlik Konseyi kararının arkasında dururken, ileride koşulların gelişmesine göre hareket edeceği esnek bir hareket tarzı mı izleyecektir?

Yoksa Suriye’deki Kürtler için özerklik içeren bir anayasal bir çerçeveyi mi zorlayacaktır?

Tabii bu noktada denkleme Türkiye, Rusya gibi başka aktörlerin de gireceğini hesaba katmamız gerekiyor. Bu konuyu tartışmaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları