Prof. Dr. Güliz Onat

Emziren anne botoks yaptırabilir mi?

4 Nisan 2018
Bilinenin aksine çok az ilaç anne sütüne geçiyor

Her süt veren annenin yaşadığı en büyük tedirginlik, aldığı ilaçların süte geçerek aşkla beslediği yavrusuna zarar verip vermeyeceği konusudur. Bu korkuyu yaşaması çok normal elbette. Ancak hemen rahatlatayım bilinenin aksine çok az ilaç anne sütüne geçer.

En büyük emzirme efsanelerinden biridir bu. İlaçların süte geçmesi. İlaçların süte geçmesini belirleyen belli başlı kriterler vardır. Mesela ilacın molekül ağırlığı gibi… Büyük molekül ağırlığına sahip ilaçlar, hücreler arası ufacık olan boşluklardan, kendileri büyük olduklarından geçemez. Yani süte geçemez. Ya da ilacın dozu, iyonize olma özelliği, yağda erimesi, ağızdan mı yoksa damardan mı alındığı gibi faktörler, süte geçme durumuna etkisi olan diğer faktörlerdir. Bebeğin yaşı, sindirim organlarının olgunlaşıp olgunlaşmadığı gibi bebeğe ait faktörler de etkilidir. Yaşı büyük bebekler bu konuda daha şanslıdır.

Bu faktörleri sizin bilmeniz elbette mümkün değil. İlacın prespektüsünde de çoğu zaman ilaç firmasının kendini garantiye almak istemesinden dolayı muğlak ifadeler yer alır. Ancak bilmeniz gereken şey; ÇOK AZ ilacın süte geçtiği ve bu sebepten dolayı sütten kesmenin gerekli olmadığıdır (Elbette merkezi sinir sistemini etkileyen, kematerapatik etki gösteren, A vitamini gibi vücutta depolanan ilaçlar hariç). Bu durumda yapabileceğiniz en doğru davranış uluslararası kurul sertifikalı bir emzirme danışmanı ile görüşmenizdir.

Maalesef günümüz insanı, ufak bir baş ağrısında bile öncelikle ilaç almayı tercih ediyor. Halbuki ilk önceliği her zaman ilaç dışı yöntemler olmalıdır. Açık havada yürüyüş, meditasyon, masaj gibi, ılık bir duş gibi. Gereksiz antibiotik kullanımı, gereksiz ilaç kullanımına en güzel örnektir. Sağlık Bakanlığı bununla mücadele ediyor son günlerde.

Ancak kronik bir rahatsızlığınızın olması durumunda, doktorunuzu “süt verdiğiniz/emzirdiğiniz” yönünde bilgilendirmelisiniz. Bu durumda doktorunuz emzirme dostu bir ilaç tavsiye edecek ve dozu buna göre ayarlayacaktır.

Yurt dışında bu konuda önemli araştırmalar yapan Dr. Hale’in Teksas Üniversitesi bünyesinde kurduğu Infant Risk Center, bu konuda güvenilebilecek en doğru kaynaklardan biridir. Buna göre ilaçlar 4’ ayrılır:

Yazının Devamını Oku

Aşı yapılırken bebeğinizi emzirmeyi talep edin

31 Ocak 2018
Sağlık çalışanının direncine hazırlıklı olun

Sevgili anneler, biliyorum aşı yapılırken bebeğinizin ağlaması sizi derinden üzüyor. Hatta aşıdan bir gün önce gerildiğinizi de çok net biliyorum. Önceki yazımda bahsettiğim ayna nöronlar, sizin gerginliğiniz karşısında onu da gergin yapacaktır. Ve hatta daha aşı yaptırdığınız yere girer girmez, ağlamaya başlayacaklardır. Sizin gerginliğinizin en üst seviyeye ulaştığı, aşı odasına o ilk adımı atar atmaz, onun da ağlayarak tepki vermesi ayna nöronları bize düşündürüyor. Aşağıda paylaştığım bilgiler; aşı yapılırken emzirmenin ağrı kesici özelliğini doğrulayan literatür bilgisi ve araştırma sonuçlarıdır.

                   

Atravmatik bakım, sağlık bakım sistemlerinde, tedavi veya sağlığı geliştirme davranışları sırasında sağlık personeli tarafından uygulanan müdahaleler yoluyla çocukların ve ailelerinin yaşadığı fiziksel ve psikolojik stresi azaltan ya da yok eden, Donna Wong tarafından geliştirilmiş bir terapötik bakım felsefesidir.

Bu yaklaşıma göre aşı gibi yenidoğan için ağrılı invaziv girişimlerde uygulanabilecek yöntemlerden biri de “emzirmedir” (1).
Emzirme sırasında beynin arka lobundan salgılanan oksitosin, hem annenin, hem bebeğin aşı uygulaması sırasında sakin kalmasını sağlar.

Literatürde pek çok atravmatik bakım yöntemi tanımlanmasına rağmen ülkemizde pratikte bu yöntemlerin yaygın kullanılmadığını gözlemledim maalesef. Kullanmayı bırakın, bu bilgiyi sorgulamaya bile öyle dirençliler ki... En sağlam dayanakları da “aspirasyon” yani sütün boğazına kaçması riski. Bu risk, aşıyı geçin normal zamanda emzirirken bile vardır. Bu riski önlemek için bebeği biraz daha dik pozisyonda emzirmeniz riski azaltacaktır. Yapılan kanıt temelli çalışmalarda bu riskin gözlemlenmediği ortaya konulmuştur. Yani bu bahsedilen risk, şu anki bilgilerimize göre sağlık çalışanının önyargısından başka bir şey değildir maalesef. Kaldi ki, yaptıkları aşı uygulamalarının bile kendi içinde bir sürü riski vardır. Aşı yan etkileri, bu risklere gösterilebilecek en güzel örneklerdir.

Ben elimden geldiğince yetiştirdiğim “yeni nesil ebe” adaylarına bu yöntemleri öğretmeye çalışıyorum, inşallah onların birine denk gelirsiniz.

Aile sağlığı merkezlerinde bunu talep ettiğinizde hemşire/ebe ve hatta aile hekimlerinin aşırı dirençleriyle de karşılaşmaya lütfen hazırlıklı olun. Sosyal medyada bu yöntemi ilk duyurduğumda neredeyse beni de linç edeceklerdi. Gelişime açık, güncel tıp bilgisini takip eden bir hekim ve sağlık çalışanı seçerseniz, belki bu dirençleri az olur. Bu makaleyi de onları ikna etmek ve pratik bilgilerine bir katkı sağlamak amaçlı okutabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Doğumda ıkınma tarihe karışıyor!

25 Ocak 2018
Doğum yapan anne doğumuna hazırlanmalı, "doğurtulan değil, doğuran" olmalı!

2014-2015 yılında Birleşik Krallık’ta uygulanan STOMP (Stop Traumatic OASIS Morbidity Project) adı verilen projenin orta vadeli sonuçları paylaşıldı. İsmindeki OASIS; “obstetrik anal sfinkter yaralanması” anlamı taşıyor. Adından da anlaşılacağı üzere anal sifinkter yaralanmalarını durdurmayı amaçlayan bu proje 3902 vaginal doğum yapan kadına uygulandı.

Doğum sırasında meydana gelen anal sfinkter yaralanması ileride dışkı kaçırma, cinsel fonksiyon bozukluğu ve yaşam kalitesinin bozulması gibi durumlara yol açabiliyor.

Proje kapsamında tüm ebeler ve kadın doğum doktorları 3-4.derece perine yırtıkların (anal sfinkter ve anal epitel zedelenmesi) RCOG* (Royal College of Obstetricians and Gynaecologists) rehberi doğrultusunda yönetimi için zorunlu eğitime tabi tutuldu. Sağlık personelinden, aldıkları eğitim doğrultusunda doğumları yönetmeleri istendi.

12 ayı aşkın bir süre içinde 3. ve 4. derece perine yırtıkları %7’den %1’e düştü.

Kontrollü itme: Basitçe söylemek gerekirse bu projenin ayaklarından biri, annelerden doğum sırasında ıkınmaları yani bebeği itmeleri istenmedi.

Pozisyon: Geleneksel doğum pozisyonları yerine, dik ve çömelmeye yakın pozisyonlar kullanıldı.

İşbirliği: Doğum sırasında kadın ve sağlık personelinin yakın iletişimine dayalı işbirliği ile ıkınma yerine bebeği yavaşça dışarı itmesi ve böylelikle bebek kafasının kontrolsüzce ve aniden fırlamasının önüne geçilerek, perine yırtıkları hafifletildi. Sağlık personeli bebeğin çıkışı sırasında bir elini perine üzerine yerleştirerek basit dokunsal kontrol sağlamış oldu. Klasik yöntem olan omuzların çıkması için başın tutularak çekilmesi terk edildi, sadece minimal bir çekme işlemi uygulandı.

Doğum yapan anne doğumuna hazırlanmalı, “doğurtulan değil, doğuran” olmalı

Yazının Devamını Oku

Anne sütü gençlik iksiridir!

25 Ocak 2018
Bu makalemi bir danışanımın “anne sütü başka hangi amaçlarla kullanılabilir?” sorusu üzerine hazırladım. Her makalemde yoğun bilgi içeriği veriyorum ancak bu makalede biraz eğlenicez ve hatta belki bir tarif bile bulabilirsiniz :)

ANNE SÜTÜ ASLA BESLEYİCİ ÖZELLİĞİNİ KAYBETMEZ !

Her makalemde emzirme konusunda doğru bilinen yanlışlara değinmeye çalışıyorum. Bu bölüm “artık emzirmene gerek yok, besleyici özelliği yok, sudan farksız” diyenlere gelsin… Anne sütü asla besleyici özelliklerini kaybetmez. Bebeğinizin ihtiyaçlarına göre içeriği her zaman değişir.

Özellikle iki yıldan sonra emzirmeyi gereksiz bulanlar için: Antikorlar (bebeği hastalıklara karşı koruyan savaşçı maddeler), anne sütünde salgılanmaya devam eder. Bebeğin aldığı hiçbir gıdada bu antikorlar bulunmaz. Yani bebeğinizin bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en önemli yolu emzirmeye devam etmektir. Üstelik günümüzdeki besinlerin GDO’lu ve tarım ilaçları içerdiğini düşündüğümüzde, ek gıdanın anne sütünün alternatifi olmadığını da bir kez daha anlamış oluruz.

BEDENİNLE GURUR SEVGİLİ ANNE

Anne sütü o kadar mucizevi bir sıvıdır ki, halen bilim dünyası bunu keşifle uğraşıyor. Hiçbir yapay besin (mama) anne sütü teknolojisini yakalamadı ve yakalayamayacak! Çünkü bu müthiş sıvının içeriği, bebeğin ihtiyaçlarına göre günden güne değişiyor. Bebeğin hasta olması halinde içeriği antikordan zenginleşiyor. Bebeğin erken doğması durumunda ihtiyaç olan proteinden zenginleşiyor. Çağımızın hastalığı olan allerjilere karşı koruyor bebekleri. Yurt dışındaki anne sütü bankalarınının kanser hastaları tarafından sıklıkla ziyaret edildiğini biliyoruz. Kanser tedavisinde bile kullanılıyor. Çünkü içeriğinde kanser hücresini öldüren maddeler var. Hiçbir teknoloji bu sırra erişemiyor.

GENÇLİK İKSİRİ

Makalenin asıl konusu olan anne sütünün diğer kullanım alanları sorusuna dönecek olursak; cilt yenileyici olduğunu söylemek mümkün. Anne sütünü meme ucundaki çatlaklara, bebeğin cildindeki ufak tefek çiziklere sürdüğümüzde, birkaç gün içinde dokunun iyileşmesi, içeriğindeki epidermal büyüme faktörleri sayesinde gerçekleşir. Anneler gençliklerini korumak için, hiçbir kozmetik dükkanında bulunmayan ve tamamen kendisine özel bu sıvıyı ciltlerine uygulayabilir. Böylelikle cilt yenilenmesi hemen başlar. Basitçe avucunuza dökün ve ardından cildinize yedirin. Üstelik kozmetik ürünlerindeki gibi kimyasal içermediğinden allerji riski de yok. Böcek ısırması, ciltte yanma, kızarıklık, kaşıntı olan her durumda kullanabilirler, makyajın temizlenmesinde bile!

YİYECEKLERİNİZE KATABİLİRSİNİZ

Deposunda fazlaca süt bulunan annelerin kahve kreması, sütlü tatlıların içine katma, yoğurt, puding yapımı gibi amaçlarla kullandığını da biliyorum. Herhangi bir yan etkisi olmadı ve kullananlar gayet memnun. Ancak eğer ki başkaları da bunlardan yiyecekse, bilgilendirip, yiyip, yemeğe kararına ona bırakmak, etik olacaktır.

DİŞ KAŞIYICI BİLE OLABİLİR

Sadece bir fikir: Bir bezin bir köşesini biraz süte batırın, dondurun, çiğnemek için bebeğe verin. Emzirmeden önce verirseniz, çiğneme ihtiyacını memenizde gidermek yerine dondurulmuş sütlü bezde yapar :)

SÜTÜNÜZÜ BAĞIŞLAYIN

Tıpkı kan gibi anne sütü de hiçbir teknolojisinin üretemediği bir sıvıdır. Kan merkezleri bir çok hastanın hayatını kurtardığı gibi, anne sütü de özellikle erken doğan prematüre bebekler için hayat kurtarıcıdır. 23 hafta 3 günlük ve 520 gr doğan bir bebeğin emzirme danışmanlığını yapmıştım. Yaşama şansı bile olmayan kahraman savaşçımız şu an sağlıklı ve 3. yaş gününü kutluyor ise bu tamamen annesinin sütü sayesindedir. Sağlık personelinizden bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edindikten sonra tanıdık, bildik kimselere vermek tercihiniz olabilir ya da Sosyal medyada anne sütü paylaşım gruplarına katılabilirsiniz.

ARAŞTIRMA PROJEMİZE DESTEK VERİN

Anne sütü paylaşımıyla ilgili yürüttüğümüz araştırma projemize desteklerinizi bekliyorum. Unutulmamalıdır ki, bu araştırma sonuçları Türkiye’de önemli bir konuya yön verebilir. Toplamda on dakikalık bir ankete katılarak, projemize destek vermeniz çok kolay.

Süt paylaşmamış kişiler için: www.tinyurl.com/sutpaylasmamisBağışçılar için: www.tinyurl.com/bagiscilarAlıcılar için: www.tinyurl.com/alicilarAşkla besle sevgili anne...

AY AY BEBEK GELİŞİMİ

Her makalemde emzirme konusunda doğru bilinen yanlışlara değinmeye çalışıyorum. Bu bölüm “artık emzirmene gerek yok, besleyici özelliği yok, sudan farksız” diyenlere gelsin… Anne sütü asla besleyici özelliklerini kaybetmez. Bebeğinizin ihtiyaçlarına göre içeriği her zaman değişir.

Özellikle iki yıldan sonra emzirmeyi gereksiz bulanlar için: Antikorlar (bebeği hastalıklara karşı koruyan savaşçı maddeler), anne sütünde salgılanmaya devam eder. Bebeğin aldığı hiçbir gıdada bu antikorlar bulunmaz. Yani bebeğinizin bağışıklık sistemini güçlü tutmanın en önemli yolu emzirmeye devam etmektir. Üstelik günümüzdeki besinlerin GDO’lu ve tarım ilaçları içerdiğini düşündüğümüzde, ek gıdanın anne sütünün alternatifi olmadığını da bir kez daha anlamış oluruz.

Anne sütü o kadar mucizevi bir sıvıdır ki, halen bilim dünyası bunu keşifle uğraşıyor. Hiçbir yapay besin (mama) anne sütü teknolojisini yakalamadı ve yakalayamayacak! Çünkü bu müthiş sıvının içeriği, bebeğin ihtiyaçlarına göre günden güne değişiyor. Bebeğin hasta olması halinde içeriği antikordan zenginleşiyor. Bebeğin erken doğması durumunda ihtiyaç olan proteinden zenginleşiyor. Çağımızın hastalığı olan allerjilere karşı koruyor bebekleri. Yurt dışındaki anne sütü bankalarınının kanser hastaları tarafından sıklıkla ziyaret edildiğini biliyoruz. Kanser tedavisinde bile kullanılıyor. Çünkü içeriğinde kanser hücresini öldüren maddeler var. Hiçbir teknoloji bu sırra erişemiyor.

Makalenin asıl konusu olan anne sütünün diğer kullanım alanları sorusuna dönecek olursak; cilt yenileyici olduğunu söylemek mümkün. Anne sütünü meme ucundaki çatlaklara, bebeğin cildindeki ufak tefek çiziklere sürdüğümüzde, birkaç gün içinde dokunun iyileşmesi, içeriğindeki epidermal büyüme faktörleri sayesinde gerçekleşir. Anneler gençliklerini korumak için, hiçbir kozmetik dükkanında bulunmayan ve tamamen kendisine özel bu sıvıyı ciltlerine uygulayabilir. Böylelikle cilt yenilenmesi hemen başlar. Basitçe avucunuza dökün ve ardından cildinize yedirin. Üstelik kozmetik ürünlerindeki gibi kimyasal içermediğinden allerji riski de yok. Böcek ısırması, ciltte yanma, kızarıklık, kaşıntı olan her durumda kullanabilirler, makyajın temizlenmesinde bile!

Deposunda fazlaca süt bulunan annelerin kahve kreması, sütlü tatlıların içine katma, yoğurt, puding yapımı gibi amaçlarla kullandığını da biliyorum. Herhangi bir yan etkisi olmadı ve kullananlar gayet memnun. Ancak eğer ki başkaları da bunlardan yiyecekse, bilgilendirip, yiyip, yemeğe kararına ona bırakmak, etik olacaktır.

Sadece bir fikir: Bir bezin bir köşesini biraz süte batırın, dondurun, çiğnemek için bebeğe verin. Emzirmeden önce verirseniz, çiğneme ihtiyacını memenizde gidermek yerine dondurulmuş sütlü bezde yapar :)

Tıpkı kan gibi anne sütü de hiçbir teknolojisinin üretemediği bir sıvıdır. Kan merkezleri bir çok hastanın hayatını kurtardığı gibi, anne sütü de özellikle erken doğan prematüre bebekler için hayat kurtarıcıdır. 23 hafta 3 günlük ve 520 gr doğan bir bebeğin emzirme danışmanlığını yapmıştım. Yaşama şansı bile olmayan kahraman savaşçımız şu an sağlıklı ve 3. yaş gününü kutluyor ise bu tamamen annesinin sütü sayesindedir. Sağlık personelinizden bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edindikten sonra tanıdık, bildik kimselere vermek tercihiniz olabilir ya da Sosyal medyada anne sütü paylaşım gruplarına katılabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Hamile kalmayı kolaylaştırıcı ip uçları

21 Aralık 2017
Hamile kalmayı etkileyen en önemli faktörler yaş, cinsel birleşme sıklığı ve zamanlamasıdır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre infertilite (çoçuk sahibi olamama); 1 yıl boyunca korunmasız cinsel ilişki ve haftada 4-5 kez düzenli yapılan cinsel ilişkiye rağmen hamile kalınamaması durumudur.

Hamile kalmayı etkileyen en önemli faktörler yaş, cinsel birleşme sıklığı ve zamanlamasıdır.

Yaş faktörü doğurganlığı etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Kadın ve erkek için doğurganlığın en yüksek olduğu dönem 24-25 yaşlarıdır. Yaş ilerledikçe doğurganlıkta belirgin azalma meydana gelmektedir. Yaşla birlikte yumurtaların sayı ve kalitesinde azalma görülmekte; ek olarak döllenen yumurtanın rahime yapışma şansı düşmektedir.

  

Hamile kalmak için önerilen, haftada en az 4 kez cinsel birleşmedir. Yumurtlama zamanında düzenli birleşme faydalı olabilir.

  

Yumurtlama zamanında cinsel birleşme hamileliği kolaylaştırır. Yumurtlama zamanını belirlemek için çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemleri öğrenmeniz için bir uzmanla çalışmak yararlı olabilir. Spermin kadın vücudunda 72 saat, yumurtanın ise 24 saat yaşadığı düşünülürse, bir kadının 28 günlük bir siklusta hamile kalma olasılığı, siklusun ortasına rastlayan 3 gündür.

Yazının Devamını Oku

Doğmamış bebeğin intiharla sonuçlanan hazin hikayesi

11 Eylül 2017
Doğum şekline kim karar vermeli? Kadın mı? Kocası ve ailesi mi? Doktor mu?

Geçtiğimiz günlerde 30 ağustos günü Çin’in kuzeybatısında Yulin’de sezaryeni red edip, normal doğum yapmak üzere olan bir kadın (26 yaşında), hastanenin beşinci katından atlayarak intihar etti.

Neden, niçin, kimin ihmali, suçlu kim, nasıl bir psikoloji, hastane yetkililerinin ihmalleri vb. vurgulanması gereken ve çıkarılması gereken pek çok ders var elbette. Doğum şekillerinin günümüzde oldukça tartışıldığı, “doğal” furyasının annenin psikolojisine zarar verecek düzeye ulaştığı günümüzde “doğumun seyri ve doğallığı” üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.

“Doğum Yapacak Olan Bir Kadın, Her Türlü Doğum Senaryosuna Hazır Olmalıdır”

Öncelikle doğal doğum uzmanı Fransız hekim Dr. Michel Odent “doğum yapacak olan bir kadın, her türlü doğum senaryosuna hazır olmalıdır” der. Yani ömrünü doğal doğuma vermiş bir hekim bunu söylüyor ise durup üzerinde bir daha düşünmek gerekir. Yakın zamanda telefonda ağlayarak “doğal doğum yapamadığı için, bebeğini de doğal şekilde besleyememekten ötürü suçluluk ve üzüntü” hissettiğini söyleyen ve sürekli ağlayan bir anneyi hatırlıyorum. Hemen perinatal pskiyatriye yönlendirdim. Çünkü bazen anneler doğum konusunda beklentilerini o kadar katı tutuyorlarki, sürpriz bir durum zaten hassas olan lohusa psikolojilerini alt üst edebiliyor. Özellikle kontrolcü kişilik yapısına sahip anneler daha fazla hırpalanıyor.

Doğal doğuma hazırlık yöntemlerinden olan Hypnobirthing Yöntemi bile öğretilerinde “doğum sırasında suyun akışına kendini bırakmayı, akışa direnmemeyi” öğütler. Nitekim o anne daha sonra psikiyatristin “sizin doğalınız bu” şeklinde söylemi üzerine rahatladığını ifade etmişti. Demek ki bazı deneyimleri özellikle doğum gibi akışına bırakmak gerek. Elbette sezaryeni daha çok seven ve gerçekten tıbbı bir zorunluluk olmamasına rağmen risk almak istemediğinden doğal doğumu tercih etmeyen hekimler de var. Bu durumda kadın doğum hekimini iyi seçmek, özellikle doğal doğum isteyen kadınların olmazsa olmazı olmalıdır. Ancak buna rağmen, sürece direnmek, istenmedik durumlara yol açabiliyor. Lohusa depresyonu gibi...Ya da bu Çin’li kadının intihar etmesi gibi.

Şimdi bakalım bu Çin’li kadının hikayesine: Kadının yaşı 26, tam doğurganlık çağında, bu güzel, herhangi bir sorun yok. Hasteneye vardığında 42 haftalık. Bu durum sağlık personelini sürmatür ya da postterm dediğimiz doğumun gecikmesi konusunda alarma taşıyabilir çünkü bu tür durumlarda bebeğin kilo alması nedeniyle, vaginal yoldan doğarken iri olmasına bağlı omuzu takılabilir, vaginal yırtıklar oluşabilir, bebek içeride kakasını yapabilir, amniotik mai azalabilir, bebek başı leğen kemiğine tam yerleşemeyebilir, buna bağlı kasılmalara rağmen rahim ağzı açılmayabilir, yani doğum ilerleyemez, zor ve uzun doğum olur, anne tükenebilir. İntihar eden bu kadında tam da bu durum gerçekleşmiş. Nitekim haberin detaylarını okuduğumuzda doktorun muayenesi sonucu bebeğin kafasının büyük olması nedeniyle vaginal doğum önermediğini, sezaryeni teklif ettiğini anlıyoruz. Ancak kadının kocası bunu kabul etmiyor. Risklere rağmen! Kadın ise yoğun kasılmalar sonucu tükenmiş durumda. Suyun akışına kendini bırakıyor ancak direnen eşi.

Yazının Devamını Oku

Emzirmek öğretilmez

7 Ağustos 2017
Bebeği ağladığında anneler hiç düşünmeksizin ve tereddüt etmeksizin kucaklarına alır ve sakinleştirmeye çalışırlar. Bunu düşünmeden yaparlar. Bu onlarda içgüdüseldir. Onları kucaklayınca sakinleşeceklerini hissederler, sezgisel olarak bu davranışı sergile

Emzirme haftasını tüm coşkusuyla kutladığımız bu günlerde ben de emzirmenin ne kadar doğal bir olay olduğunu bir kez daha yazmak ve emzirme konusunda annelerin bakış açısında biraz olsun dönüşüm yaratabilmek için yazıyorum bu hafta.

“Emzirmek içgüdüseldir” diyoruz ya… Hem anne, hem bebek için içgüdüsel… Belki bunu biraz açmak lazım.

Çünkü son zamanlarda annelerin özgüvenlerinin oldukça kırıldığını gözlemliyorum. Kafaları oldukça karışık. Etraftan yardım bekliyorlar. Lohusalık hassas bir dönem, bu yardıma ihtiyaç duymaları son derece normal. Ancak emzirme konusunda biraz daha güvenli olurlar ise bu yardımın gelmediği/yanlış biçimlerde geldiği durumlarda da kendi kendilerini kurtarabilerler. 

Sadece İZİN VERMEK. İçgüdülerini, iç seslerini, sezgilerini dinleyerek, bunların ortaya çıkmasına izin vermek. Dışarıdan olayın seyrini bozacak müdahalelerin farkında olmak… Annelik duygularının farkında olarak, hiçbir şey düşünmeksizin, olayı akışına bırakarak, sadece olayın kendi doğallığında yaşanmasına izin vermek… Bir örnekle açıklayalım:

Bebeklerin “emmeye programlı” doğduklarını bilmek anneleri son derece rahatlatacaktır. Anestezi ve ağrı kesicilerin kullanılmadığı bir doğumda, bebek doğduktan sonra onun için yaşam alanı olan, yani “doğal habitatı” olan anne koynuna bırakıldığında kendi kendine emekleyerek memeye doğru gider ve kendiliğinden emmeye başlar. Bu davranış tıp literatürüne “memeye emekleme” ya da “kendi kendine bağlanma” ismiyle geçmiştir. Yenidoğanın memeye emekleme videosu linkten izlenebilir (http://breastcrawl.org/video.shtml).

Righard ve Alade’in [17] çalışmasında bu durum kanıtlanmıştır. Memeye emekleme için on yedi bebek ten-tene temas kesilmeksizin bir saat boyunca anne göğsüne bırakılmış ve 16 bebeğin doğru şekilde memeyi kavradığı görülmüştür. Diğer grupta bulunan ve kilo ölçümü gibi rutin ölçümler için yirmi dakikalık bir aradan sonra tekrar anne göğsüne bırakılan bebeklerin sadece yedisi memeyi doğru şekilde kavramıştır. Bu çalışmada erken emzirme için ten tene temasın aralıksız devam etmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Yazının Devamını Oku

Bir bebekle uçmak

14 Temmuz 2017
Malum yaz aylarındayız. Sıkça tatil planlarımız olacak. Ancak çoğu anne için bebeği küçükken seyahat etmek korkulu bir rüya haline dönebiliyor...

Malum yaz aylarındayız. Sıkça tatil planlarımız olacak. Ancak çoğu anne için bebeği küçükken seyahat etmek korkulu bir rüya haline dönebiliyor. Bu makalemde bir bebekle uçak yolculuğunu keyifli hale getimek için çeşitli öneriler bulacaksınız. Özellikle “40 güne kadar bebek dışarı çıkarılmaz” inanışına katılmıyorum. Tam tersi güneş ışını bebeklerde D vitaminin daha iyi emilmesine, sarılık (hiperbilirubinemi) tablosunun gerilemesine, annenin memelerinde ve bebeğin genital bölgesinde mantarın önlenmesine yardımcı olur. Tabiki güneşin en tepede olduğu zamanlarda güneşe çıkmamak lazım.

Bebeklerin bağışıklık sistemi henüz olgunlaşmadığı ve aşı takvimi tamamlanmadığı için, aile üyeleri dışındakilerin bebeğinize temas etmesine izin vermeyin. Havadaki mikroorganizmaların solunum yolu ile bulaşmasını en aza indirmek için bebeğinizi yüzü size dönük olacak şekilde bir sling (taşıyıcı) yardımı ile bebeğinizi giyin. Bebeğinizin böylelikle çevresel teması en aza inecek ve etrafta bilmedikleri pek çok şey onda korku yaratmadan sizin yüzünüz ve ses tonunuzda rahatlayacaktır. Eğer bebeğiniz beş aydan büyük ise ilgi odağı çevre olduğundan, yüzü size uzun süre dönük olduğunda sıkılabilir, uygun molalarla bebeğinizi yüzü çevreye dönük şekilde taşıyabilir ve sonra tekrar eski konumuna alabilirsiniz. Böylelikle bebek arabasını taşımaktan kurtulur, güvenlik kontrolünden geçerken ve bagaj alımlarında rahatlık sağlarsınız. Hem de bebeğinizle yakın temasınızı sürdürmüş olursunuz. Eğer bebek arabasını yanınıza almak istiyorsanız, seyehat öncesi havayolu şirketinizin bagaj kurallarına göz atmanız fayda sağlar. Eğer uçuş öncesi/sonrası araba, taksi ya da toplu taşıma araçlarını kullanacaksanız, bebekler için araç koltuğu güvenli bir seçenek olacaktır.

Bebeklerin kulak yolu yetişkinlerinki gibi kıvrımlı olmadığından, kalkış ve inişlerde farklı derecelerde etkilenebilirler. Yetişkinler bu sorunu sakız çiğneyerek çözerler, bebekler de emerek. Memenizi, biberonu ya da yalancı emziği bu amaçla kullanabilirsiniz. Havayolu şirketlerinin emzirme ve süt depolama kurallarına göz atmakta fayda var.

Bebeğiniz küçük bir bebek ise zaten emmek ve uyumak bu aylarda onun yaşam rutinidir, zorlanmazsınız. Ancak bebeğiniz 3 ay ve üzeri ise uyanık kaldığı süreler uzayacağından, emzirdikten sonra hala uykuya dalmadığı durumlarda bebeğinizle tensel temas onu sakinleştirecektir. Bebeğinizin yüzünü, boynunuz ve göğsünüz arasındaki bölgeye tensel temas sağlayacak şekilde yerleştirin, başını yan çevirinki (Resim 1) kalp atışlarınız, tıpkı anne karnındayken alışkın olduğu doğal ortamını canlandırsın ve rahatlasın. Bu da işe yaramazsa her zaman acil durumlar için en sevdiği bir oyuncağınız çantanızda olsun.

Bedenin su ihtiyacını karşılamak, emziren annelerde daha da önem kazanır. Bebeğinizin su ihtiyacı için de bol bol emzirin gitsin. Bez, kirli bezleri atmak için kilitli poşet ve bolca mendil. Ayrıca bebeğinizin burun tıkanıklığına karşı açmak için serum fizyolojik ve bir burun aspiratörü yanınızda bulunsuz.

Eğer bebeğiniz için ayrı bir koltuk satın almadıysanız, yolculuk boyunca kucağınızda taşıyacağınızdan rahat, topuksuz ayakkabı ve şalvar, elbise gibi giysiler tercih edin. Soğan tarzı kat kat giyinmek, sıcak ve soğuk çevre koşullarına karşı size çıkarma-giyme esnekliği sağlayacaktır. Aynı şekilde bebeğinize de. Emzirmeyi kolaylaştırıcı emzirme tişörtlerini deneyebilirsiniz. Özellikle uyku ihtiyacınızı bebeğinizin uyku zamanlarına denk getirmek iyi fikir ! Bebeğinizin beden dilini açlık, uyku gibi ihtiyaçlarını verdiği sinyalleri doğru yorumlayarak karşılayabilirsiniz. Bu konuda “doğal ebeveynlik” kavramına bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Yazının Devamını Oku