HPV virüsü, rahim ağzına en sık olarak cinsel yolla bulaşmaktadır. Ancak cinsel yol dışında, el teması veya ıslak yüzeylere temas ile bulaşabileceği bilinmektedir. Virüs partiküllerinin cinsel ilişki veya diğer temas yollarıyla rahim ağzına ulaşması, enfeksiyon oluşması için yeterli değildir. Rahim ağzını kaplayan çok katlı epitel tabakasındaki hasarlı alanlardan en dip kısmına doğru yeterli sayıda virüs ulaşırsa, bu tabakadaki hücrelere girebilmektedir. Burada ilk olarak hücrenin sitoplazma denilen hücre boşluğunda bekleyen virüsler, uzun bir süre bu şekilde bekleyebilirler.
Enfekte hücrelerin hücre çekirdeğine genetik materyalini entegre etmesi sonrasında, epitel hücreleri virüsün genetiğini kontrolsüz şekilde çoğaltmaya başlayabilirler. Çoğu hücre bu aşamada vücudun bağışıklık sistemi hücreleri tarafından tanınarak yok edilir. Buna hücresel bağışıklık sistemi aktivitesi denilmektedir.
Eğer bağışıklık sistemi hücreleri bu aşamada durduramazsa, zamanla enfekte hücreler rahim ağzı yüzeyine doğru ilerleyerek virüs genetiği ile dolu hücrelerin rahim ağzı salgılarına geçişine neden olabilir. Bu şekilde kadınlar da erkeklere HPV virüsünü bulaştırabilmektedir.
HPV virüsü ile karşılaşan kişilerin önemli bir kısmı, kısa sürede bu virüsü hücresel bağışıklık sistemleri sayesinde vücuttan atmaktadırlar. Bu süre genellikle en fazla 2 yıl civarıdır. Eğer HPV virüsü 2 yıldan daha uzun süre kalıcı oluyorsa, rahim ağzında kanser öncüsü durum geliştirme riski de bu süreyle doğru orantılı olarak artabilir.
HPV enfeksiyonu ile ilgili bilinmesi gereken en önemli konulardan birisi, bu enfeksiyonun sadece epitel tabakasında sınırlı olduğudur. Yani HPV virüsü kana karışmaz. Herpes virüsü gibi sinir lifleri boyunca ilerleyerek omurilikte kalıcı olmaz. HPV’nin uzun süre kalıcı olmasının önüne geçmek için en önemli önlemlerin başında hücresel bağışıklık sistemini güçlendirmek yer almalıdır. Bunun için genel olarak sağlıklı yaşam kurallarına dikkat edilmesi en önemli kurallardır.
Sağlıklı bir beslenme planı izlenmesi. sigaradan uzak durulması, vitamin D ve çinko desteklerinden faydalanılması sıklıkla önerdiğimiz yaklaşımlardır. Bu yaklaşımla hastalarımızın en az %80’inde 2 yıl içerisinde HPV virüsünün vücuttan tamamen temizlendiğini gözlemliyoruz.
Özetleyecek olursak, HPV virüsü vücuda yerleşmeyen ve vücuttan tamamen atılabilen bir virüstür. Size sadece gerekli önlemleri almak ve kontrollerinizi aksatmamak düşüyor. Sağlıklı günler diliyorum. 😊
Düşük riskli HPV tipleri genital siğillere neden olabilirken yüksek riskli HPV tipleri ise rahim ağzı kanseri vajina kanseri ve vulva kanseri ne neden olabilir. Bu yüksek riskli HPV tipleri aynı zamanda erkeklerde penis kanserine neden olabilirler.
Ayrıca bu virüslerin daha nadir olarak hem erkek hem kadınlarda ağız, dil, gırtlak ve anüs kanserine neden olabileceği bilinmektedir.
HPV'nin ana bulaşma yolu cinsel yolla olduğundan HPV ilişkili kanserlere en sık olarak cinsel aktivitesi bulunan kişilerde rastlanmaktadır. Ancak kişiden kişiye yakın temasla da cinsel yol haricinde bulaşma meydana gelebileceği bildirilmiştir (yatay geçiş).
Daha da ilginç olarak cansız taşıyıcı yüzeylerden kişisel malzemelerden, hatta tıbbi malzemelerden HPV bulaşının mümkün olduğu düşünülmektedir. Yapılan araştırmalarda, fomit olarak isimlendirilen bu cansız taşıyıcı cisim veya yüzeylerde HPV DNA’sı tespit edilmiştir.
Peki HPV’den korunmak mümkün müdür?
Evet, mümkündür. HPV virüsünden korunmanın en etkili yollarından biri HPV aşısı olmaktır. Özellikle genç yaşta HPV aşısı olunması ile cinsel yol harici HPV bulaşmasının da önüne geçilmesi mümkün olabilecektir.
Tabii ki kişisel hijyene dikkat edilmesi, diğer kişilerle yakın temastan kaçınılması, iyi dezenfekte edilmemiş olabilecek cansız yüzeylerle temastan kaçınılması da HPV bulaşma riskini azaltacaktır.
Tüm okurlarımıza sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum ;)
Genel olarak kadınlarda iki adet döneminin başlangıcı arasındaki ortalama süre 28 gündür. Bu aralık 7 günden daha kısa veya uzun olabilir. Yirmi bir günden daha sık veya 35 günden daha uzun aralıklarla adet görmeniz durumunda bunun nedeninin araştırılması gereklidir.
Genç kadınlarda meydana gelen düzensizliklerin en sık nedeni genellikle hormonal bozukluklardır. Daha ileri yaşlarda meydana gelen adet düzensizlikleri ise rahimdeki miyomlar, polipler veya rahim kalınlaşması gibi durumlardan kaynaklanabilir. Ayrıca menopozal geçiş döneminde yumurtlama bozuklukları da bu düzensizliklere neden olabilir.
Adet düzensizliği yaşıyorsanız soruları maddeleri dikkate almanızda fayda var:
1. Ne kadar zamandır bu şikayetleri yaşıyorsunuz?
Adet düzeninde nadir aksaklıklar yaşanması herhangi bir tıbbi sorun oluşturmaz. Bu durumda bir sonraki adet zamanını takip etmeniz yeterlidir. Eğer adet düzensizlikleri iki aydan uzun süredir devam ediyorsa muayene olmanızı tavsiye ederim.
2. Düzensizliğe neden olabilecek başka bir hastalığınız var mı?
Adet düzensizliğine sıklıkla neden olabilen hormonal bozukluklardan biri, tiroid hormonlarının eksik veya fazla salgılanması durumudur ( hipotiroidi veya hipertiroidi). Ayrıca süt hormonunun fazla salgılandığı hiperprolaktinemi veya yumurtlama bozukluklarının oluştuğu Polikistik Over Sendromu (PKOS) gibi durumlar adet düzenini olumsuz etkilemektedir. Adet düzensizliği ile başvuran hastalarımızda mutlaka bu durumları hormon seviyelerini ölçerek araştırıyoruz.
3. Menopoz dönemine yakın mısınız?
Östrojen hormonunun kadın vücudundaki koruyucu ve destekleyici etkilerinin azalması nedeniyle menopoz döneminde bir takım sağlık riskleri ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle menopoza giriş dönemi öncesi ve sonrasındaki belirtileri doğru tanımanızda fayda var. Peki menopoza girmekte olduğunuzu nasıl anlayabilirsiniz?
Adet düzenindeki değişimlere dikkat edin
Adetin normal düzeni 28 günde birdir. Bu düzende 7 güne kadar değişimler normal kabul edilir. Yani bir kadının 21 ile 35 gün arasında bir düzende adet görmesi normaldir. Menopoza doğru adetlerin arası ilk planda daha sık hale gelir. İki adet arasındaki sıklık genellikle 22-23 günde bir hale gelir. Daha ilerleyen dönemlerde yumurtlama olmamasına bağlı olarak adetler arasındaki süre 35 günden daha fazla hale gelir. Eğer adetler arasındaki süre 45 günden daha fazla oluyorsa bu durumda mutlaka uygun aralıklarla adet söktürücü kullanılmalıdır.
Sıcak basmaları ve terlemeler uyarıcı olabilir
Yumurtalıktan salgılanan östrojen miktarı azaldığında ani ateş basması ve ter boşalması gibi şikayetler görülmeye başlanır. Bu belirtilere vazomotor belirtiler denilmektedir. Genellikle menopoza 1 yıl kala bu belirtilerin sıklaştığını görürüz. Menopoza girdikten sonra da genellikle 2-3 yıl bu şikayetler devam edebilir.
Vajinal kuruluk ve incelme hayat kalitenizi bozabilir
Östrojen salgısı vücudun pek çok yerinde olduğu gibi vajinal kanal üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Östrojen salınımınındaki azalma vajina dokusunda incelmeye ve vajinal salgılar da azalmaya neden olmaktadır. Bu durumda vajinal yanma, batma ve kuruluk gibi şikayetler kendini gösterir. Bu şikayetler genellikle lokal östrojen tedavisi ile kolaylıkla giderilebilmektedir.
Eğer yukarıda saydığımız belirtilerden bazıları veya çoğu sizde bulunuyorsa mutlaka jinekolog kontrolüne gitmenizi tavsiye ederim. Gerekli muayene ve hormon tahlillerinin de yapılmasıyla menopoza girmekte olup olmadığınızı öğrenebilir, eğer gerekiyorsa uygun tedaviye başlayabilirsiniz. Hepinize güzel bir hafta diliyorum.
Günümüzdeki yaşam koşulları, stres, hormonal bozukluklar ve polikistik over sendromu gibi problemler nedeniyle gebe kalmada zorluk yaşayan pek çok hastamız oluyor. Ayrıca erkeklerde de sperm sayısındaki ve hareketliliğindeki düşüklük azımsanamayacak düzeyde. Bütün bu faktörler nihai olarak gebe kalmayı zorlaştırabiliyor. Üstelik en ideal şartlarda dahi (normal yumurtlama, normal spermler ve açık tüpler) gebelik ihtimali ay başına %15-20 üzerinde değil. Bu yazımda gebe kalabilme ihtimalinizi artırabilmek için hem sizin hem de eşinizin yapması gerekenleri 3 maddede özetlemek istedim:
1. Sağlam gebelik, sağlam vücutta bulunur. Beslenme, sağlam vücudun olmazsa olmazıdır.
Bebeğinizin hayatındaki belki de en önemli süreç, sizin vücudunuzda geçirdiği 9 aylık süredir. Bunun nedeni, organlarının oluşumunun en başındaki kritik dönemi doğrudan sizin sağlığınızın ve kimyasal ortamınızın etkiliyor olmasıdır. Sağlıklı ve dengeli bir beslenme, yani yeterli protein, sağlıklı yağ asitleri ve kompleks karbonhidrat alımının önemi tartışılmazdır. Mükemmeli yakalamak günümüz koşullarında pek mümkün olmasa da, olabildiğince temiz ve dengeli beslenmenin faydasını hem siz hem de bebeğiniz mutlaka görecektir. Bu konuda alanında eğitimli diyetisyenlerden destek almayı düşünebilirsiniz. Gebelik kararını verdiğiniz andan itibaren günde 400 mikrogramlık bir folik asit desteği mutlaka alın.
2. Hareket, berekettir.
Prezervatif (Kondom): Bu yöntemde, erkek penisi üzerine hemen cinsel ilişki öncesinde uygulanan bir lateks bariyer kullanılır. Kadının vücuduna hormonal veya fiziksel olarak herhangi bir müdahale bulunmadığından, kısırlık yapma potansiyeli olmadığı gibi, cinsel yolla bulaşan ve kadının tüplerinde tıkanmalara neden olan çeşitli enfeksiyonları da önlediğinden, kısırlığı bu şekilde önleyebilir.
Spiral (Rahim içi araç): Rahim içi araç, adından da anlaşılabileceği gibi rahmin iç boşluğuna uygulanan ve gebeliğin yerleşmesini önleyen ufak bir tıbbi cihazdır. Bu yöntemin avantajları, oldukça güvenli olması ve en az 5 yıl ekstra bir korunma yöntemi gerektirmemesidir. Bakır iyonları içeren bakırlı spiral sperm ve embriyoları etkileyerek rahim içerisine gebelik yerleşmesini önler. Hormonlu spiral (Mirena) ise rahim içi tabakasını hormon salınımı ile incelterek etki eder.
Bu iki spiral tipinde de, takılmasını takiben bir enfeksiyon oluşmadığı durumlarda ilerideki gebelik potansiyeli açısından olumsuz bir etki olmamaktadır. Enfeksiyon olasılığı çok düşük olsa da, hastamızın böyle bir durumda en kısa sürede hekimini bilgilendirmesi ve tedavi olması gereklidir. Aksi takdirde enfeksiyon nedeniyle tüplerde tıkanma söz konusu olabilir. Spiralin çekilmesini takiben genellikle kısa süre içerisinde gebelik potansiyeli normale dönmektedir. Ancak hormonlu spiralde rahim içinin kalınlığının normale gelmesi bazı kişilerde birkaç aylık bir süreç alabilmektedir.
Aylık ve üç aylık iğneler: Bu iğneler genellikle aylık veya üç aylık periyodlarda kalçadan kas içerisine uygulanarak kullanılırlar. İçerdikleri progesteron hormonu sayesinde yumurtlamayı engelleyerek etki ederler. Ayrıca rahim ağzındaki mukus tıkacını daha kalın hale getirerek rahim ve tüp enfeksiyonu geçirme riskini azaltırlar. Bu açıdan bakıldığında kısırlık riskini azalttığını söyleyebiliriz. Yalnız bu hormonların salınımı süresince yumurtlama baskılanacağından, tekrardan yumurtlama ve gebelik ihtimali birkaç ay gecikebilmektedir.
Kol içi implantlar: Dirseğin biraz üzerinde iç kola yerleştirilen minik bir çubuktan kontrollü şekilde progesteron salınımı olmaktadır. Bu sayede aylık ve 3 aylık iğnelerdeki gibi, yumurtlama engellenmektedir. Bu implantların çıkarılması sonrasında birkaç ay içerisinde tekrar yumurtlama ve gebelik mümkün olmaktadır. Bu implantlar da rahim ağzında bir mukus tıkacı oluşturarak bakteriyel enfeksiyonları önleyebilmektedir. Bu sayede kısırlık riskini kısmen de olsa azaltabilirler.
Öncelikle, HPV virüsü cilt teması veya cinsel yolla kolaylıkla kişiden kişiye bulaşabilen bir virüstür. Cilt teması sonucunda, bir kişiden diğerine siğil yapan HPV tiplerinin bulaşabildiğini net olarak biliyoruz. Bu bulaş sonrasında, belli bir kuluçka periyodunu takiben (genellikle haftalar sonra) genital bölgede tek veya birden fazla siğiller oluşabilmektedir. Bu siğiller çoğalma eğiliminde olduklarından erken tanı konulup uygun şekilde tedavi sağlanması önemlidir.
HPV enfeksiyonunun diğer ve çok daha önemli bir riski, kanser oluşumuna zemin hazırlayabilmesidir. Kadınlarda en sık neden olduğu kanser tipi rahim ağzı kanseridir. Bu kansere dönüşebilecek kanser öncüsü hastalıkların oluşumunda HPV’nin yeri kesin ve nettir. Kanser gelişim süreci genellikle yıllar almaktadır. Bu nedenle HPV enfeksiyonunun erken tanınması ve kanser öncüsü durumların erken tedavisi hayati öneme sahiptir.
HPV’nin önemini kavradığımıza göre, bu enfeksiyondan nasıl korunabileceğimiz konusundaki önerilerimi sunmak isterim:
1. HPV aşısı olun
HPV virüsünün kapsid denilen dış protein kabuğu kullanılarak üretilen cansız bir virüs aşısı yaklaşık 15 yıldır dünyada pek çok ülkede kullanılmaktadır. Yapılan güvenlik ve etkinlik çalışmaları, yan etki profilinin oldukça güvenli ve etkinliğinin %100’e yakın olduğunu göstermiştir. Kadın ve erkeklerin, 9 yaş ile 45 yaş aralığında bu aşıyı toplam 3 doz yaptırarak enfeksiyon risklerini ciddi ölçüde azaltması mümkündür. Ne kadar erken aşılama yapılırsa, etkinlik o kadar yüksek olacaktır.
2. Düzenli jinekolog muayenenizi aksatmayın
Jinekolojik muayene rutin olarak yılda bir yapılmalıdır. Muayene ile doktorunuz mevcut bir genital siğil varsa bunu görecek ve uygun tedaviyi yapacaktır. Ayrıca rahim ağzı kanser tarama testi olan smear testi de bu muayene ile alınmaktadır. Daha önce cinsel birlikteliği olmamış hastalarımızda vajina içerisine herhangi bir müdahale veya smear alınması gerekmemektedir.
3. Partnerinizde HPV şüphesi varsa, tedavi olana kadar ilişkide bulunmayın.