İnme, acil tıbbi müdahale gerektirir. Bu nedenle, hızlı hareket edebilmek için felç belirtilerini bilmek çok önemlidir. En yaygın inme belirtileri arasında felç, özellikle vücudun bir tarafındaki kol, yüz ve bacakta uyuşma veya güçsüzlük, konuşmada veya konuşmayı anlamada sorun, bilinç bulanıklığı, geveleyerek konuşma, karanlık, bulanık veya çift görme, yürüme zorluğu, denge veya koordinasyon kaybı, baş dönmesi, şiddetli ve ani baş ağrısı yer alabilir. Hızlı tedavi ile beyin hasarı, uzun vadeli sakatlık hatta ölüm riski önlenebilir.
Nasıl tedavi edilir?
Acil servise gidildiğinde hızlıca tomografi veya diffüzyon emar (MRG) çekilir. İnme tanısı konulduğu anda tedavi süreci başlar. Tedavi inmenin nedenine bağlı olarak planlanır. Bu süreçte ilk tıbbi veya girişimsel tedaviler uygulanabilir. Erken dönemde hastalar acil servis sonrası inmenin nedenine ve şiddetine göre yoğun bakım, nöroloji veya beyin cerrahisi kliniklerinde tedavi edilmesi gerekebilir. İnme tedavisinde yapılan fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları nöro-rehabilitasyon uygulamaları olarak tanımlanabilir. İnmenin sebebine göre örneğin damar tıkanıklığına bağlı inmelerde, damar açıcı tedavi uygulanabilir. Kanamaya bağlı inmelerde ise bazı durumlarda beyin cerrahisi uzmanı tarafından ameliyat yapılması gerekebilir.
Fizik tedaviye ne zaman başlanmalıdır?
Felç geçiren hastanın fizik tedavi ve rehabilitasyon sürecine, hastanın nörolojik durumu stabil olur olmaz inmeden sonra ilk günler veya ilk haftadan itibaren başlanmalıdır. İnme sonucu felç gelişen, fonksiyonel kayıpları ve inmeye eşlik eden diğer sağlık problemleri olan hasta, henüz nöroloji servisindeyken fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı tarafından değerlendirilerek kapsamlı fizik tedavi programına alınmalıdır. İlerleyen süreçte hastanın ihtiyacına göre hastanede yatarak veya ayaktan fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları sürdürülür.
Fizik tedavi uygulamaları türleri nelerdir?
İnme (felç) tedavisinde fizik tedavi ve rehabilitasyon programı, hastanın ihtiyaç ve gereksinimlerine göre özel olarak planlanır.
Egzersizle tedavi
Fizik tedavi uygulamaları nelerdir?
Beyin kanaması sonrası hastalarda yürüme bozukluğu veya hiç yürüyememe sık karşılaşılan bir durumdur. Beyin fonksiyonları üzerinde bozukluğa neden olan beyin kanaması gibi hastalıklarda en erken dönemde fizik tedavi, başarılı bir rehabilitasyon süreci için oldukça önemlidir. Bu süreçte hastalarda bilinç kaybı, konuşma güçlüğü, beslenme problemleri, idrar ve gaita inkontinansı gibi birçok sorun oluşabilmektedir.
Robotik fizik tedavi uygulamaları nelerdir?
Robotik fizik tedavi ya da robotik rehabilitasyon özellikle yürüme ve el kol kullanım bozukluklarında yeteneğin yeniden kazanılması amacıyla uygulanan oldukça etkili bir fizik tedavi yöntemidir.
Yürüme yeteneğini kaybetmiş olan hastalara yürüme robotu ile fizik tedavi uygulanabilir. Yürüme robotu, beyin kanaması sonrasında oluşabilecek beyin ve yürüme hasarlarının tedavisinde yaygın olarak kullanılabilir.
Robotik yürüme tedavisi hastalığın erken döneminde pasif yürüme ve ileri dönemde aktif yardımlı yürüme olmak üzere 2 başlıkta toplanır. Robotik yatak sistemi Erigo Pro ve Lokamat’tır.
Robotik yatak sistemi Erigo Pro, hareket edemeyen ve yatağa bağımlı hastaların erken döneminde yoğun fizik tedavi imkanı sunar. Tedavide hasta yavaşça dik durmaya alıştırılır. Bu aşamada tansiyon ve kalp damar hastalıkları dikkate alınmalıdır. Bir yandan da eklemlerde sertlik ve kısıtlılık gelişmesini önlemek için robotik ayaklar yardımı ile pasif yürüme eğitimine başlanır.
Lokomat, fizik tedavinin ileri döneminde hastalara aktif yardımlı robotik yürüme tedavisi sağlamak için uygulanır. Bu sayede yürüme yeteneğini kısmen veya tamamen kaybetmiş hastalara tekrar yürüme yeteneği kazandırılır.
Bel bölgesinin görevi destek, hareket ve altında kalan organ ve dokuları korumaktır. Bu yüzden bulunduğu konum itibari ile çok zengin bir yapının içindedir. Bel ağrısı bu lokalizasyonda bulunan omur kemiklerinden, buradan geçen sinirlerden, omur arasındaki disklerin hasarından, altında bulunan organlardan, kaslardan ya da ciltten kaynaklanıyor olabilir.
En çok 45-55 yaşları arasında görülen bel ağrısı yani lumbago, kadın ve erkeklerde eşit oranda ortaya çıkmaktadır. 60 yaşın üzerinde ise kadınlarda daha sık görülmeye başlar. Aşırı kilo alımı, gebelik, uzun süre ayakta durmayı gerektiren durumlar, uzun süre yüksek topuklu ayakkabı giyme ve her iki bacakta uzunluk farkı bel ağrısı nedenleri olarak sayılabilir. Bazı meslekler de bel ağrısına neden olabilir; uzun yol sürücüleri, titreşimli toprak burgu makinesi kullananlar, aşırı ağır yük kaldıranlar, uzun süre tabure ve sandalyede oturmayı gerektiren meslek grubu çalışanları…
Bel ağrısı nasıl tedavi edilir?
Bel ağrınız varsa kesinlikle bir uzmana görünmeniz şart. Bel ağrısının tedavisi altta yatan sebebi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Buna yönelik cerrahi tedavi yapılabileceği gibi ilaç ve egzersizle de tedavi edilebilir. İstirahat kesinlikle önerilir ama istirahatın nasıl yapılacağı çok önemlidir. Doğru yapıldığı takdirde 5-15 gün yeterli olur. Mümkünse daha kısa, ağrısız pozisyonda yatmalı, yatak sert olmalı, ideal yatış sırtüstü ve en az ağrılı pozisyonda istirahat edilmelidir.
Soğuk uygulaması ise çok yararlıdır. Özellikle ilk 48 saatte buz koymak akut iltihaplanmayı gerileteceği gibi ağrıyı da azaltacaktır. Uygulanışında ise birkaç nüans vardır. Cilde zarar vermemek için bir havlu üstünden buz koyma işlemini yapmak gereklidir. Her seansın 20 dakikayı geçmemesi önerilmektedir. Tavsiye edilen de her 1 saatte 20 dakikadır. Soğuk uygulamanın dışında germe, kuvvetlendirme gibi egzersizler uygulanabilir.
Bel fıtığı hastalarının ağrılarını dindirmek için, ultrason eşliğinde 'faset eklem enjeksiyonu' uygulanabilir. Bu sayede ameliyata gerek kalmaksızın bel fıtığı tedavisi yapılabilir. Fıtığın sinirlerde sıkışma yaptığı bölgelere çok basit, birkaç dakikalık işlemle iğne yardımıyla girip, fıtığın ödem oluşturduğu bölgeye bir steroid enjeksiyonu yapıp, ilaç veriliyor. Bu ilaç oradaki ödemi ve ağrıya sebebiyet verebilecek diğer medyatörleri azaltıyor.
Çeşitli sebeplerden dolayı bel ağrısı yaşayan hastaların ameliyatsız tedavi yöntemleri hakkında bilgi almak için fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanından destek alabilirler.
İnme sonrası kişide konuşma, okuma, yazmada zorluğu yürüme, hareket güçlüğü, hafıza problemleri, dikkati toplama becerilerinde azalmalar görülebilir. Bunlar ise inmenin yol açtığı problemlerden sadece bir kaçıdır.
Tedavi için uygulanacak işlemlerden sonra iyileşme sürecinin rehabilitasyon ile desteklenmesi oldukça önemlidir. İnme kişide fiziksel ağrılar ve sinirsel kayıplara yol açabilir. Bu kayıplar ise kişiye özel uygulanacak fizik tedavi ile toparlanabilir.
Rehabilitasyon süreci doğru uygulandığı zaman sonuç vermektedir. Bu yüzden işlemin alanında uzman hekimler tarafından uygulanması önemlidir. İnme tedavisinde rehabilitasyonun tercih edilmesinin en önemli sebebi kişinin tek başına hayatını idame ettirmesine yardımcı olacak fonksiyonlarının kazandırılmasıdır. Süreç uzun olduğu için kişi kendindeki değişimleri görerek mutlu olur ve çevresine bağımlılığı azalır. Kişinin sabrı ve çabası ile kısmi ya da tam iyileşme sağlanabilir.
Rehabilitasyona vakit kaybetmeden başlanmalıdır
Etkili sonuç almak için rehabilitasyona vakit kaybetmenden başlanmalıdır. Doğru rehabilitasyon için tanının doğru konulması ve kişinin ihtiyaçlarının belirlenmesi gelir.
İnme tanısı kesinleştikten sonra uygulanacak tedavi yöntemleri farklılık gösterebilir. Sağ taraf rehabilitasyonu ile sol taraf rehabilitasyonunda uygulanan programlar farklıdır.
Omurilik yaralanması oldukça ciddi bir hastalıktır. Travma sonucu oluşan omurga kırıkları %10 boyun omurlarında, %70 sırt ve bel omurlarında görülür. En sık yara alan bölge ise omurganın en hareketli olan son sırt ve ilk bel omurudur.
Omurgada oluşan kırıklar omurilik yaralanma nedenidir
Kemiğin üzerine taşıyabileceğinin daha ağır yük binmesi sonucu kemik kırılır. Omurga da ise oluşan kırıklar omurganın ön kısmındadır ve bunlara çökme kırıkları denir. Omurgaya binen yükün şiddetinin fazla olması omurun orta ve alt kısımları kırılabilir. Kırılan kısımlar omurilik kanalına yerleşip omurgaya zedeleyebilir. Bu tür zedelenmeler sonucu omurilik yaralanmaları meydana gelir.
Diğer bir omurilik yaralama sebebi ise omurga ekleminde çıkık oluşmadır. En sık karşılaşılan neden ise trafik kazalarıdır. Yüksekten düşme, spor yaralanması, sığ denize atlama sonraki nedenlerdir.
Belirtileri ise alınana darbenin şiddetine göre değişmek ile beraber omurga kırıkları, sırt – boyun ağrılar, uyuşma, karıncalanma, hareket kaybıdır.
Omurilik ve omurga yaralanmalarında ilk müdahale kritik
Omurilik ve omurga yaralanmalarında ilk müdahale önem taşır. Hasta fazla hareket ettirmemeli ve uzman kişiler gelene kadar kişi yatırılmalıdır. Travma sonucu oluşan yaralanmalar daha hassastır. Tedavi sürecinin ilk 1 saatinde uygulanacak yanlış yöntemlerin geri dönüşü olmayabilir.
Tedavi süresi boyunca cerrahi işlemler ile beraber rehabilitasyon seanslarının da devam etmesi gerekir. Rehabilitasyon seanslarında amaç oluşabilecek komplikasyonları önlemek ve kişinin ihtiyaçlarını tek başına gidermesini sağlamaktır. Kaybedilen kuvvet kaybı yeniden kazandırılarak kişinin kendine olan güveni yerine getirilir. Uygulanan egzersizler ise; eklem hareket açıklığı, germe, kas kuvvetlendirmedir.
Kronik ağrı, tıbbi tanım olarak ağrı reseptörleri tarafından algılanan ve nörokimyasal yani sinirsel olarak üst merkezlere taşınan ve burada yorumlanan biyopsikososyal bir durumdur. Ağrı aslında sanıldığının aksine zararlı değil yararlı bir uyarı sistemidir. Çünkü vücudumuzun daha fazla zarar görmesini bizi uyararak engellemeye çalışır.
Ağrı ortaya çıkma sürecine göre ikiye ayrılır. Ani başlangıçlıysa ‘akut ağrı’ olarak adlandırılır. Akut ağrı genellikle bir yaralanma, bir sakatlığa bağlı ortaya çıkan tedavisi daha kolay olan sorunlardan dolayı çıkar. Sakatlık gibi bir durumdan çıkmışsa sakatlanma iyileştikten sonra ağrının kaybolması beklenir.
Kronik ağrı ise süreç olarak daha uzun olan sebepleri altta yatan bir kronik hastalığa bağlı oluşur. Tedavi edilmesi altta yatan sorunun giderilmesine bağlıdır. Üç aydan daha fazla süren ya da tekrarlayan ağrı olan kronik ağrı güncel hayatı idame ettirebilmeyi zorlaştırabilir. Ama Kronik ağrı her zaman bir hasardan kaynaklanmayabilir. Bir diğer deyişle sinir hücreleri hasarlı bölge olmayıp ağrı sinyalleri gönderebilir. Böyle durumlarda ise total yaklaşım çok önemlidir. Hastanın bu ağrısının psikojenik olabileceğini de unutmayıp öyle ele almamız gerekir.
Kronik ağrı nasıl tedavi edilir?
Sakatlıktan veya bir fiziksel bir travmadan kaynaklı oluşan ağrılara fizyoterapi tedavileri ve istirahat genellikle yeterli olur. Ama kronik ağrıların tedavisine bakış açısı biraz daha farklıdır. Kronik ağrılara ilk tedavi yaklaşımı ilaçlardır. İlaç kullanımının yanına destek tedavisi olarak psikolojik ve fizyoterapi tedavileri de eklenebilir. Eğer ağrı bu tedavilerle düzelmiyorsa son seçenek cerrahidir. Cerrahi işlemlerle ağrı ortadan kaldırılmaya çalışılır.
Ağrı kesici ilaçlar yanlış kullanılıyor
İlaç tedavisinde en sık kullanılan ilaç analjezikler yani ağrı kesici olup en yanlış kullanılan ilaçlar da bunlardır. Analjezik yani ağrı kesici ilaçlar seçilirken farmakolojik etkisi, ağrının şiddeti, hastanın psikolojik durumu göz ününe alınmalıdır.
Analjeziklerden en sık ise Non Steroid Antiinflamatuar ilaçlar olan NSAİİ kullanılır. NSAİİ’ler hafif ve orta şiddetteki ağrılarda semptomatik tedavi amacıyla kullanılır. NSAİİlerin analjezik etkilerinin yanında antipiretik ve antiinflamatuar etki de gösterirler. Opioid grubu ilaçlar ise orta ve şiddetli ağrılarda kullanılır. En sık kullanım alanlarından biri kanser tedavileridir.
Lenfödemin en sık belirti kol veya bacaklardaki şişmedir. Kişiler sürekli kullandıkları kıyafetin içine sığamadıklarında, kullandıkları yüzükleri parmaklarına olmadığında ve bunun gibi şişliğin yarattığı problemleri fark ederek doktora başvururlar. Aynı zamanda şişliklere beraberinde ağrı da eşlik edebilir. Kolların ya da bacakların büyümesine karşılık kişi bu durumdan rahatsızlık hissi duyabilir. Çünkü hareket kısıtlılığına yol açabilecek derecede şişmeler lenfödemde görülür. Bu hastalarda tek sorun şişlik ve bunun oluşturduğu ağrı değildir, cilt problemleri de lenfödem hastalarındaki belirtiler arasındadır. Gittikçe kalınlaşan deri, siğil oluşması, deriden sıvı akıntısı olması ve derinin katlanarak boğumlanması lenfödemde görülebilir.
Bu hastalığın oluşmasında birçok faktör bulunmaktadır. Kanser hastalarına uygulanan radyasyon tedavisi, bazı ameliyatlar sonucunda lenf bezlerinin zarar görmesi, mantar hastalıkları, enfeksiyonlar, travma, bazı sivrisinekler aracılığıyla bulaşan parazit türleri ve doğuştan olan lenf sistemi hastalıklarının lenfödeme yol açtığı gösterilmiştir.
Lenfödem hastalığının net bir tedavisi yoktur. Fakat hücreler arasındaki sıvı birikimini en aza indirmek, sıvı akışını lenf sisteminde daha hızlı hale getirmek gibi amaçlarla hastalığın yaratacağı ciddi problemlerin önüne geçilmeye çalışılır.
Lenfödem tedavisinde birbirini destekleyen 4 farklı yol izlenmektedir. Bunlar: manuel drenaj yöntemi, özel bandajlama yöntemi, kişiye özel egzersizler ve bası giysileridir. Tüm bunlara ek olarak cilt problemleri için cildiyeye gidilip cilt bakım ve temizliği yapılmalıdır. Bu sayede lenfödemin şiddetini arttıracak enfeksiyonların önüne geçilmiş olur.
Manuel drenaj yöntemi bir çeşit masaj uygulamasıdır. Biriken lenf sıvısı vücudun başka bölgelerine akışı sağlanarak birikimini önlemeye çalışılan bu masaj türü lenfödem hastalarında sıkça uygulanmaktadır. Bu uygulama uzman fizyoterapistler tarafından yapılır. Uzman olmayan kişilerin yapması durumunda hastalığın daha kötü duruma geleceği unutulmamalıdır, çok büyük risk taşır. Manuel lenfatik drenaj yöntemi ile hastalık ortadan kaldırılmaz ancak belirti ve semptomlar, kişinin ağrıları, kolda ve bacakta oluşan kısıtlılık gibi durumların önüne geçilebilir.
Lenfödemi olan kişiler düzenli olarak egzersizi hayatlarının bir parçası haline getirmelidir. Çünkü uzuv hareketleriyle beraber kasların sürekli çalışmasına bağlı olarak lenf akımı artar ve biriken sıvının akımı daha kolay hale gelir. Hastaların yaşlarına uygun olan bir egzersiz programı belirlenir ve hastanın uyumu açısından durum kontrol edilir.
Özel bandajlama yöntemi ve sıkı (kompresyon) giysi giyme lenfödem hastalarında başvurulan diğer yöntemlerdir. Bu yöntemlerle şişmiş olan kol ya da bacağın hacmi azaltılır, lenf dolaşımı kolaylaştırılır.
Kanserin oluşmasında ana etken kişinin genetik yapısının yani DNA’nın doğuştan ya da sonradan kazanılmış olarak değişmesidir. Ancak genel olarak bakıldığında genetik yatkınlık olmadan çeşitli çevresel faktörlerle (sigara, alkol, radyasyon, kötü beslenme, aşırı kilo vb.) ortaya çıkma olasılığı daha düşüktür. Çevresel faktörler durumu başlatmaktan ziyade durumun kötü hale gelmesinden sorumludurlar.
Vücutta anormal bir değişim varsa: hızlı kilo kaybı, halsizlik iştahsızlık, karın ve göğüs ağrısı, idrardan veya gaitadan kan gelmesi, kanlı öksürme ve balgam gelmesi, vücudun herhangi bir yerinde büyüyen bir yumru, kemik ağrıları gibi kanserin muhtemel belirtileri olduğu unutulmamalıdır.
Kanser hastaları hastalık seyri sırasında çok şiddetli ağrılarla mücadele etmek zorunda kalabilirler. Aynı zamanda yatağa bağlı kalma ve hareketlerde kısıtlılık olması gibi durumlarla da karşılaşabilirler. Bu gibi durumları hafifletmek için kanser hastalarında ağrıların önlenmesi ve çeşitli rehabilitasyon yöntemleri ile hareket kısıtlılığını ortadan kaldırmak için fizik tedaviye başvurulabilir.
Fizik tedavi ve rehabilitasyon planlı bir yaklaşım izleyerek kanser hastalarının yaşam konforunu arttırmada yardımcı olabilir. Bunun için öncelikle ağrıyı değerlendirip kişiye göre bir tedavi planı çizerek bu durum önlenmeye çalışılır. Ağrıyı önlemek için basit ağrı kesiciler, morfin türevi ağır ağrı kesiciler, destekleyici olarak kortizol içeren ilaçlar kullanılabilir. Dirençli ağrılı bir kanser hastası varsa sinir blokları yapılabilir. Tüm bu tedavilere ek fiziksel terapi de kanser hastalarında ağrının giderilmesi için kullanılan bir yöntemdir. Fiziksel terapide TENS çok sık kullanılan bir yöntemdir. Cihaz ile kişinin oluşan ağrısına karşı, kişinin bağışıklık sistemini harekete geçirmeye çalışılır. Ufak titreşimler verilerek hastanın ağrıyan bölgesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Bunun dışında fiziksel tedavilerde analjezik (ağrı kesici) akım uygulaması ve soğuk uygulamaları yapılabilir.
Ağrı dışında kanser hastalarında fizik tedavinin yardımcı olacağı diğer konu harekettir. Kanser hastalarına halsizliği önlemek ve azaltmak için sıklıkla dinlenmesi ve günlük aktivitelerini çok düşük düzeyde tutulması tavsiye edilir fakat fiziksel olarak pasif durumda olmak kas yıkımına, fiziksel güç ve dayanıklılığın azalmasına neden olur. Aynı zamanda kişinin bağışıklığının da düşmesine yol açabilir. Ayrıca uzun süreler boyunca hareketsiz kalmak kişiyi depresyon durumuna da sürükleyebilir.
Kanser hastalarına uygulanan rehabilitasyona örnek verecek olursak: meme kanserinde kola ve omuza germe egzersizleri ile omuz açıklığını arttırmak, lenfödem tedavisinde kompresyon (baskı) bandajı – giysisi ile ödemi azaltmak, akciğer kanserinde çeşitli nefes tedavileri ile solunumu düzeltmeye çalışmak gibi çeşitli tedavi yöntemleri kullanılabilir. Genel olarak kanser hastalarının kas gücünü kaybetmesini ve güçsüzlüğe bağlı olarak oluşabilecek çeşitli kazalardan korunması amaçlanmaktadır. Kanser hastaları fizik tedavi uzmanlarından yardım alarak bu durumların önüne geçebilir.