Can mı Michele mi?

Can Yaman...

Haberin Devamı

Roma’ya gidiyor, karşısında binler...

Napoli’ye gidiyor, etrafında imza almak isteyen hayranlar...

Milano desen, sokaklarında yürüyemiyor...

Can mı Michele mi

Michele Morrone...

Roma’da pek fazla umursanmıyor...

Napoli’de “amaan zaten bizim çocuk” deniyor...

Milano’da o kafe senin bu kafe benim rahatça oturup kalkabiliyor...

Bu maddeler iki ünlü ismin son dönemdeki popülaritesine bir örnek.

Can mı Michele mi

Biri İtalyan, biri Türk.

Son olarak Venedik Uluslararası Film Festivali’ne davetliydi Can Yaman. Gecede bir de ödül aldı.

Haberin Devamı

Sanırım biz bazen inanmak istemiyoruz, o yüzden de ‘PR’ çalışması, muazzam bir oyun gibi ifadelerle yükleniyoruz böyle isimlere.

Evet, yaşadığı ilişki reklam kokuyor, onu ayrı bir köşeye koyalım ama Can Yaman’ın İtalya’da gördüğü bu ilgi gerçek.

Ayrıca Yaman, kıyafetinden saçına, sakalından duruşuna kadar tam bir İtalyan gibi yaşıyor artık.

Hemen kısa paça karşıtları, “çorapsız ayakkabı giyilmez” savunucuları ayaklanacaktır...

Hiç zahmet etmeyin, klasik İtalyan tarzı işte. Massimo karakteriyle adını duyuran Michele Morrone giyince methiyeler düzüyorsunuz ama...

Öyle törenin böyle mesleği olur

Varsa bir bilen lütfen açıklasın.

Ödül prodüktörlüğü nedir?

Hangi üniversitenin hangi bölümünden mezun olunuyor bu mesleği yapmak için?

Son zamanlarda haftada bir düzenlenen güzellik yarışmaları, gün aşırı yapılan ödül törenleri yeni bir ‘meslek’ ortaya çıkardı:

‘Ödül prodüktörlüğü’.

‘Prodüktör’, televizyon terimi olarak ‘yapımcı’, ticaret terimi olarak ise ‘üretici’ anlamına geliyor.

Televizyon terimi olarak ele alırsak, televizyonda yayınlanmayan bir ödül töreninde nasıl bir yapımcılık üstleniyor bu kişiler?

Ya da hadi ticari terimi ele alalım.

Sonuçta yaptıkları iş tören adı altında ‘ticaret’ aslında.

Ne üretiyorlar da ödül prodüktörü diyorlar kendilerine?

Haberin Devamı

Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir meslek grubu yok.

O yüzden aklınızda bulunsun, biri size ‘ödül prodüktörüyüm’ derse ufak bir tebessüm edin ve “Görüşürüz” deyip yanından yumuşak adımlarla uzaklaşın.

Ünlülere değil, uzmanlara güvenin

Dün Hürriyet’in manşetiydi; dünyaca ünlü bir kripto borsasının Türkiye birimindeki paraların bir kısmı buharlaşmış.

4 dakikada 4 milyon liraya yakın para uçup gitmiş.

Son 1 yıldır çıkan kripto dolandırıcılığı haberlerinden sonra bu alanlara azalması gereken talep arttı.

Çünkü kafalarda şu var:

‘Kolay para’.

Günümüzde fenomenler, şarkıcılar, oyuncular gibi birçok mesleğin toplumu etkileme gücü var.

O güce sahip bazı isimler bu borsaların reklamlarında oynuyor.

Haberin Devamı

Bazıları “Benim şu kadar kriptom var, kısa sürede paramı üçe beşe katladım" diye paylaşımlar yapıyor.

İşte tehlike burada başlıyor.

Bir dergide ekonomist Sadık Gürsoy’un yazısına denk geldim.

Henüz 26 yaşındaymış Gürsoy, belki bu yüzden kripto olayını en başından ele alıyor ve herkesin anlayacağı bir dilde anlatıyor.

Benim ilk dikkatimi çeken Gürsoy’un şu görüşü oldu:

Kripto para kafa karıştırıcı olabilir, o yüzden kripto değer demek daha doğru.”

İşte budur.

‘Para’ yerine ‘değer’ bu mecrada daha kabul edilebilir bir tanımlama.

Hatta ‘para’ yerine ‘değer’ dersek belki kolay yoldan zenginleşmek isteyenlerin sayısını da azaltabiliriz.

Takip ettiğiniz bir ünlüden etkilenip paranızı çöpe atmak yerine, konunun uzmanlarını dinleyip stratejinizi belirlemeniz daha doğru olur.

Haberin Devamı

O yüzden Gürsoy gibi genç isimleri takip edin ve kripto borsasına girmeden a’dan z’ye tüm terimlere hakim olun.

Kelime oyunlarıyla ‘hakaret’

“Kulağıma geldi” deyince atılan çirkin iftira meşrulaşıyor mu?

“Çok güvenilir birinden duydum” deyince her şey mübah mı?

“Bende daha ne bilgiler var” deyince her şey serbest mi?

“Konuşursam sokağa çıkamazsın” ile başlayan cümleler kurunca her türlü atışın önü açık mı?

Bordro isterler

Taksiciler Odası Başkanı Eyüp Aksu’nun sorularıma verdiği cevaplar hafta sonunun en çok konuşulan konusu oldu.

Zam istiyoruz, zam yapılırsa taksi sorunu çözülür” sözleri üzerine sosyal medyada büyük mavra yapıldı.

Eğer istedikleri olursa, yani taksimetreye yüzde 30, hatta yüzde 50 zam yapılırsa, taksicilerin;

Haberin Devamı

Giydiğimiz kıyafetin markasını sormayacakları...

Kredi kartı limitimizi merak etmeyecekleri...

Mal varlığımızı sorgulamayacakları...

“Bu araca ancak maaş bordronu göstererek binebilirsin” demeyecekleri...

Yani özetle “Artık benim standardım çok yükseldi, kendimden daha az kazanan birini arabama almam” demeyecekleri ne malum?

 

Yazarın Tüm Yazıları