Acı çekmek ve bazı işler

Periyodik olarak acı çektiğimiz dünyamıza alışamadık ama varlığını kabul ettik.

Haberin Devamı

Birileri illa öldürüyor, birileri illa seyirci kalıyor, birileri de acı çekiyor ve üzülüyor...
Güzel bir hayat, iyi bir gelecek, insanca yaşam isteyenlerin payına üzülmek düştü.
Bu iklimde toplum olarak en çok neyi kaybettiğimize üzülüyorum biliyor musunuz?
İzan.
Üstelik izanlarını kaybedenler, izanlarını kaybettiklerinin farkında olmadıkları için söyledikleri sözlerde, yaptıklarında bir acayiplik göremiyor.
Çok basit nezaket kuralları da dahil bu konunun içine, birbirini tanımayanların sokakta kurduğu iletişim de, birbirini bilen insanların konuşma, anlaşma dili de...
Sosyal medya da dahil elbette.
Zaman tünellerimizde ölümden başka bir şey akmazken en yaralayıcı olanı “Senin acın/benim acım” diye ayıranları, kaybedilen canların arkasından edilen korkunç sözleri okumak olmuyor mu?
Öğrencilerinin eline idam ipi vererek fotoğraf çektiren bir öğretmenin izansızlığı kalp yaralamıyor mu?
Sanki biz çocukken daha az kötü insan vardı da şimdi ordular halinde sadece “normal hayat” isteyenlerin üzerine salınmış gibi...
Nezaket yoksunluğu, başkasının hakkına saygısızlık ise izansızlığın sokaktaki hali...
Nezaket ve saygı “enayilik” olarak algılanıyor.
“Enayi” olmamak için nezaketten vazgeçiyor kimileri...
Halbuki izansızlığa, kötülüğe, iş bilmezliğe, kabalığa karşı en büyük hareket hareket “doğru bildiğini korumak, değişmemek” değil mi?
Bu kötü değişime direnmek lazım işte.
Herkesin birbirine avazı çıktığı kadar bağırmasının makbul olduğu bir dönemde bile “izan” kelimesini, sosyal protokol ve davranış kurallarını birilerinin umursadığını bilmek iyi gelmiyor mu sokakta beklenmedik bir nezaketle karşılaştığınızda?
Belki sıradan bir günde bunları konuşmazdık ama insanın ruhu karardığında delirmemek için güzelliklere bakmak istiyor.
Güzellik göremediğinde de kendi içinde korumak istediği değerlere sarılmak istiyor.

Haberin Devamı

İzansız bir durum

Bir oyuncak firması, “yılbaşında dışarı çıkarsanız, sizi iğfal ederler” temalı bir reklam filmi çekmiş.
Sosyal medyadaki tepkilerden sonra reklam filmini geri çekti ve özür dilediler.
Merak ettiğim şey şu, hazır “izan”dan bahsediyorken, küçük kızlara yönelik cinsel istismar, tecavüz ve taciz haberlerinin bir gün eksik olmadığı ve bu konuların toplumdaki en büyük hassasiyetlerden biri olduğu bir ülkede, hiç mi tahmin edemediler alacakları tepkiyi?
Şöyle bir durum var tabii, pazarlama dilinden konuşacak olursak, “Insight doğru”, yani, reklamcı olmayan bizlerin anlayacağı dilde “içgörü doğru” diyelim, tüketicinin ruh halini iyi anlamışlar.
Malum, yılbaşı gecesinde sokağa çıkarsanız, sizi soymaktan beter ederler.
Özel günlerin, özellikle yılbaşı gecesinin derdi, mümkün olduğu kadar berbat bir hizmet vererek bunu mümkün olabilecek en pahalı fiyata satmaktır, değil mi?
Yani yılbaşı gecesi çıkarsanız, muhtemelen çok para harcarsınız ve geceniz berbat geçer.
Bu oyuncak firması diyor ki, çıkmayın, iğfal edilirsiniz.
Onun yerine evde oyun oynayın.
Bu şahane iç görüyü ve “evde kalın” mesajını çok eğlenceli, komik biçimde anlatmak yerine herkese çirkin hisler yaşatan ve “Bu ne böyle??” dedirten bir reklam filmi çekip yayınladıkları için onları tebrik edelim.
Herhalde ders olmuştur.

Yazarın Tüm Yazıları