Sineğin vızırtısı zihnimi harekete geçti ve Silivri’de yazlıkta yağmur yağmadan önce kara sinekler doluşurdu eve, babaannem hemen tüm açık pencere ve kapıları kapattırırdı o geliverdi aklıma birden bire. Sonra tekrar nefesime, epifiz bezimin oraya odaklanıp düşünceden uzaklaştım.
Meditasyon bitince, bir baktım bu defa kedilerim Mynt ve Layon sineğin peşinde. Ben de babaannem kapıları kapattırdıktan sonra evdeki sinekleri her yazlıkta bulunan sinek raketi gibi objeyle öldürüp, her ne kadar araknafobik olsam da öldürdüğüm sinekleri örümcek ağlarına atıp, örümceğin ürettiği ağıyla sineği sarıp parçalara ayırışını hayretle izlerdim. Minnacık örümceğin her ne kadar korksamda, ben onu besledikten sonra ilerleyen günler içerisinde ebatının hızla 2-3 katına çıkışını gözlemle fırsatı edinmiştim. Teknoloji o kadar gelişmemişti, çocukluğumu yazlıkta doğal yaşamla haşır neşir geçirmiştim.
Böcekler çok azaldı farkında mısınız? Arabayla seyahat ederken arabaların önü artık sinek, böcek ölüleri ile doldurmuyor. Herbisit, pestisit ve kullanılan diğer binbir toksik ürün ekosistemin çökmesine sebep oluyor.
Gıda döngümüzde, ekosistemde her canlının, her varlığın var olma sebebi, önemi ve değeri var. Yediğinize, içtiğinize, kullandığınıza, satın aldığınıza ve paranızı hangi sektörden kazanıp nerelere yatırdığınıza ve bunun sonuçlarına kayıtsız kalmayın. Yaptığınız etkinin farkında olun.
Adana’nın grafik algısı, yazı karakteri seçimleri, hiza, denge, uyum, güzel fotoğraf gibi bir harman kaygısı yoktu buraya ilk geldiğimde, herkes doğru bildiğini uyguluyordu, ben de farklı bir tat farklı bir doku oluşturmak istemiştim, ve de öyle de oldu.
Tabii zaman içerisinde tasarıma saygı duyulmadığı, insanların yalnızca tasarımı markaları, firmalarını daha da zengin edecek, görünür kılacak bir unsur olarak gördüğünü anlayınca soğumaya başladım. Tüketici ve vahşi tüketim ürünlerinin arasında elçi olmayı istemezken, aşırı tüketim, sahte reklam dünyasını reddetmişken kendimi bu işin kölesi olarak bulmak beni ruhen sarsmıştı. Nasıl izin vermiştim buna?
Bugün güzel grafikler, iyi yazı karakterleri, dengeli, uyumlu, hizalı görseller, posterler açıkçası hiç umurumda olmuyor. Eskiden de çok severdim ama artık el yazısı, eski dükkan levhası, köklü, değişmeden kalmış şeylerin sevdalısıyım.
Laboratuvarda geliştirilmiş Amerikan buğday veya mısır tohumu gibi kısır, optimize edilmiş, oynanmış, mükemmel gözüken ama doğallıktan uzak, besleyici değeri düşük, sentetik yaşamlara sahibiz artık.
Daha fazla markaya, başarılı insana ihtiyaç yok. Düşünülmeden sadece para uğruna başlatılmış binlerce firma, kötü grafikler, görseller, sahte gülüşler, sözde girişimciler, sözde yerel değerler, mış gibi yapan kişiler var artık.
Her şey kontrolden, iş zıvanadan, tren raydan çıktı. Daha geçen sene önemli olan bir şey şimdi önemini yitirdi. Kitleler sanata, sanatçıya, tasarıma, tasarımcıya ilgisini yitirdi. Popüler olan, teknolojinin parlak yalanları ile parlayan şeylere değer veriyor çoğunluk.
İklim krizi virüs gibi tokadını vurmadan, kıtlık başlamadan benim için önemli birkaç şeyi sıralamak istedim çok da geç olmadan.
Teknoloji ile aramı açıp, biraz televizyon, telefon, bilgisayar veya herhangi bir şekilde bizi tutsak eden elektrikli bir aletten kendimi doğal aktivitelere verebildiğimde mutluluk, huzur ve yaşama sevincim kendiliğinden artıyor. Gerçekten teknolojiden uzak durabilmek hem lüks, hem de büyük başarı. Herkes bir sebeple özellikle neden sosyal medya kullanması gerektiğine dair türlü bahaneler sunuyor. İletişim için, benim gibi işi için, sevdiği bir insan için, haberler için, faydalı bilgiler aktaran birileri için ve liste uzayıp gidiyor.
Kariyerimin başlangıcı hem de en aktif çalıştığım, en fazla müşteri, iş, proje aldığım, günde 3-4 saat uyuyup, hafta sonları dahi çalışıp, hiçbir tatil hakkımı kullanmadığım o çılgın dönemlerimde müşterilerimin bana Whatsapp’tan 7/24 ulaşmalarının, gecenin bir yarısı ya da her dakika ulaşamadıklarında sergiledikleri yersiz tavırları kişisel haklarıma aykırı bulduğum için Whatsapp’ı tamamen silmiştim. Ulaşmak isteyen, benimle iş yapmak isteyen, irtibatta kalmak isteyen herkes bir yolunu buldu, çünkü iletişimin tek yolu Whatsapp değildi bundan 10 sene önce Whatsapp dahi yoktu. İsteyen herkes alternatif bir yol buldu.
Eski yaşamımızdan örnekler bazılarının hiç hoşuna gitmiyor, benim de yeni teknolojiye tamamen kapılmış olmak hiç hoşuma gitmiyor. Köklerimizi, kökenimizi unutup hemen yeniyle bezenmek varlığımıza ihanet gibi geliyor. Eski zamanlarda yapılan her şeyin doğruluğunu savunamam, ancak doğru giden şeylerin yerine zararlıların konulmasına da kayıtsız kalamam. Şu bir gerçek; gerekirse defalarca kez bu konu hakkında konuşacağım, yazacağım ve de araştıracağım; sosyal medya bir araç, kullanım alanı ve süresi kişiyi ve de kitleleri ciddi şekilde etkiliyor.
Doğa için, hayvan için, alışkanlıklarımızın yerine daha bütüncüllerini koyabilmemiz için, zihin, beden, ruh dengemiz için, gezegen için emek eden, her gün güzel, hakikatli, doğru, ekolojik, sevecen, aydınlık içerek üreten insanlar var; tamamen bütünün iyiliği için. Bunun aksine bir de tamamen kendi çıkarları için, büyük markaların çıkarları için, para için, ün, şan, şöhret için, egosunu tatmin etmek için enerjisini harcayan ve arkasından milyonları kovalatan insanlar var. İşte onlara hayret ediyorum. Dedim ya sosyal medya bir araç diye; bıçak da bir araç kimisi sanat yapıyor, kimisi yemek, kimisi de adam öldürüyor.
Teknolojinin, teknoloji bağımlığının, influencerların yaptığı etkiyi bıçağın yaptığı etki gibi fiziksel olarak hemen algılanmıyor, zira onların yaptığı etki önce psikolojik başlıyor. Teknoloji sürekli bize hayat kurtarıcı, kolaylaştırıcı, fütüristik, bizi bir adım yukarı çıkaran bir basamak gibi tanıtılsa da her teknoloji ya da bu teknolojilerin kullanımları için bunu söylememiz doğru olmaz. Aynı şekilde ben çok takipçisi olan influencerların ki İngilizce’de influence etkilemek demek, ne yazık ki iyi bir etki yapabildiklerini gözlemleyemiyorum. Ütopik bir hayata, vücuda, yaşama tarzına, alışkanlıklara ve de en çok tüketime özendirme görüyorum. Kişilerin arzularına, zayıf yanlarına ve duygularına oynayarak bir nevi büyülüyorlar, ama olumsuz yönde. İşin korkutucu kısmı ise bu influencerlar yani etkileyici kitle eğitimli, eğitimsiz, görgülü, görgüsüz, aç, tok, dolu ya da boş insanlardan oluşuyor, yani her kitlenin, her insan tipine hitap edecek bir etki gücü var. Sıfır atık, kötü kimyasalların nasıl Dünya’mıza zarar verdiğini anlatıp sonra, içinde kötü kimyasal içeren temizlik markalarının reklamı yapan hesaplar varmış mesela, herkes kendi içerisinde çelişiyor. Örneklendirmeme ve marka adı vermeme gerek yok çünkü markette gördüğünüz markaların %98’i kötü kimyasallar içeriyor, blogger, influencer adı da vermeme gerek yok, çünkü aynı marketteki bir çok ürün gibi kötüye özendiren influencer hesaplarında sayısı oldukça çok.
Dünya’daki geri dönüşüm skandalını biliyor musunuz? Geri dönüşüme gittiğini sandığımız ürünlerin sadece %16 gibi çok düşük bir kısmı geri dönüşebiliyor, diğer kısmı ya yakılıyor ya da Adana’ya olduğu gibi başka ülkelere gönderiliyor. Yani ülkemizde bu oranın kaç olabileceğini düşünemiyorum, başka ülkelerinde çöpünü ithal edip öyle uçuşmasına izin veriyoruz, görmezden geliyoruz, kötüsü umursamıyoruz. Bu durumu iyileştirmek, onarabilmek için bilim insanlarının en iyi önerisi nedir biliyor musunuz? PLASTİĞİ REDDETMEK. Biz bu plastik yaşamı reddetmedikten sonra aynı Adana’ya yığılan çöplük ve içinden gün be gün ayrılıp havamıza, suyumuza, vücudumuza karışan mikroplastikler gibi bu pek de teknolojik ya da sosyal olmayan sosyal medya hayatımız da bizi özümüzden uzaklaştırmaya, hayata yabancılaştırmaya, gerçeklere karşı zehirlemeye ve kendimizi, gezegenimizi ve enerjimizi tüketmeye devam edecek.
Ya çözümler üreteceğiz ya da sahte güneşlerin ateşinde cayır cayır yanarak tükeneceğiz.
‘Bu gezegenin daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Bu gezegenin acilen barışçıl, şifacı, onarıcı, hikaye anlatıcısı ve seven insanlara ihtiyacı var.’
Her sorduğunuz sorunun cevabı gelir, düşüncelerinize dikkat et denir. İyi ki sormuşum; su ve sudaki yaşam hakkında verilen bazı bilgileri sizlere de aktarmak isterim;
Kendisini Buğday Derneği’nin websitesinde yayınlanan ‘Virüs plastik yüzeylerde daha hızlı yayılıyor’ isimli makalesi sayesinde keşfettiğim, Çukurova Üniversitesi’nde çoğunlukla mikroplastikler üzerine çalışan Doç.Dr.Sedat Gündoğdu ve aynı fakültede akademisyen Doç.Dr.Ali Rıza Köşker ile yüz yüze ancak maskeler eşliğinde tanışma fırsatı edindim.
Plastik, mikroplastik, atıklar ve tüm Akdeniz’i tehdit eden balon ve aslan balıklarından bahsettik. Farkındalık yaratmak, üretmek ve doğal yaşamı koruma adına çözümler türetmek için sohbet ettik.
Geri dönüşümün pek işe yaramayışından ve alışkanlıklarımızı ciddi anlamda değiştirmezsek pek de fark yaratamayacağımızdan söz ettik. Ancak işe yarayan, kolaylıkla yapılabilir ve yaşamı sadeleştirmeye yardımcı olacak çözümlere de yer verdik. Charles Eisenstein’ın kitap başlığı ‘Kalplerimizin Mümkün Bildiği Daha Güzel Dünya’nın da özetlediği üzere yapılabilecekler, öğrenebileceklerimiz ve güncel bilgiler için Sedat Gündoğdu ve Ali Rıza Köşker’in makale ve sosyal medyalarını takip etmenizi öneririm.
Yaza duyduğum sevgi o kadar derin ki, diğer mevsimlerdeki güzelliği görebilsem de yazdan aldığım enerjiyi, lezzeti ve hafifliği çocukken sabırsız ve gün saya saya, şimdi ise kabul, anlayış ve farkındalıkla kucaklıyorum.
Işığın, Güneş’in tenimi tatlı tatlı yakışını seviyorum. Üşümektense, terlemeyi seviyorum. Sadece yazın yetişen meyveleri özlemeyi seviyorum, taze, soğuk, özellikle karpuz, kavun, kiraz ve de şeftaliyi.
Yanık tenim olunca kendimi olduğum Akdeniz kadını gibi hissediyorum. Yalnızca ince bir elbise veya şort, t-shirt, sandalet giyip sade, hafif ve duru olabilmeyi seviyorum.
Tüm doğanın canlı, uyanık, esanslı, cıvıltılı, tüm yaşamın bereketli oluşunu seviyorum. Yok olmuş bazı medeniyetlerin mevsimlere tabii olmadığını her zaman güneşli, ne çok sıcak ne çok soğuk, olaysız tek bir dingin mevsimleri olduğunu okumuştum ve de hayalinde kaybolmuştum. Belki de 5.boyutlu yaşam da öyle bir şeydir işte, ne sıcak ne soğuk, ne iyi ne de kötü, ne mutlu ne de mutsuz, olduğu gibi.
Üniversiteyi tropikal iklimi olan Florida’nın Sarasota şehrinde okumayı tercih ettim böylece hiç kışı yaşamayacağımı zannettim. Bir bakıma yanıldım; çünkü tropikal iklim de olsa her zaman sıcak değildi hava. Şehrin yaş ortalaması çok yüksek ve alışık olduğum hiçbir şey yoktu; ancak tüm bunlar bugün olduğum kişi olmama sebep oldu. Tropikal, sakin ve güzel doğaya sahip bir yerde yaşama fırsatı bulduktan sonra tekrar İstanbul’a döndüğümde İstanbul’da yapamadım; dört mevsime geri dönünce de içimdeki özleme bir isim koydum ‘Pursuit of Eternal Summer’ kendi Florida’mı yaratmak için Adana’da buldum.
Sevgi ve ışıkla!
deliciaturca
Önüme konanla, bulduklarımla ya da hayaller dünyasında, rüyada veya kafamda ben hep bir şeyler yarattım. Bazısı maziye karıştı gitti, kimisi günümüze kadar bir seyyah olsam da, her yıl ev, yer, yurt veya yatağımdan olsam da, yerleşik hayatıma kadar bana eşlik etti, son yıllarda da yenileri eklendi.
Peki ben kimim ya sahiden?
Sizden mi bizden mi?
Onlardan mı, dışlananlardan mı?
Üreten mi? Tüketen mi?
Tüm hayatımı içimde bir yerlerde duyulmayı bekleyen ve bana sürekli bir şeyler işaret eden iç sesimi bulmaya, kendimi farkına varmaya, bulduklarım ile deneyimlerimi ve de sevgimi aktarmaya adadım. Lisansımı grafik ve interaktif komünikasyon bölümünden aldım ve bana bu süreçte öğretilen her şeyi ve mesleğimin yeryüzündeki sebebini gerçekten çok ciddiye aldım.
Büyüdükçe, büyük dediğimiz bazı insanların küçük beyin ya da kalbe sahip olabileceğini, henüz sığ veya taze ruhlara sahip olabileceklerini anladım.
3 yaşındaki bir çocuğun logaritma veya astronomi bilmemesini yadırgamayız. Bir kediyi fare avladığı için yargılamayız. Rüzgar esmeyince kınamayız. Bir ağaç kuruyup yorgun düştüğünde onu diğer ağaçlara karşı utandırmayız. Hepimiz farklı patikalarda sonu aynı yere çıkan ve hep aynı kaynaktan doğan yoldayız. Bir’iz ve artık bunun farkındayız.
İçimiz yanıyorsa biliyoruz, başka bir kardeşimizin acısını kendimizin gibi hissedebiliyoruz. Ağlıyoruz sevinçten, hiç tanımadığımız birinin aylar sonra yavrusuna kavuştuğu videoları izlerken.
Kimse görmüyor kusur,
Eğiliyor saygıyla
Ya da iyisi düşeni kaldırırken.
Kalmadı kimse arkada
Kainatın en yüksek, en güçlü, en kudretli enerjisi ise sevgidir. Her şey sevgiden kaynaklanır, zihin bunu reddeder, kalp ise bunu özümser. Zihin her şeyi bilmek ister, oyunlar oynamak ve eski kayıtlarla kıyaslamak ister. Kalp zaten her şeyi bilir, anlar ve de hisseder.
Çok düşünceden az düşünceye, belki düşüncesizliğe; ol’maya, şifalanmaya, birleşmeye, derinleşmeye, gelişmeye, genişlemeye, anlamaya, farkındalığa giden bir hafiflik.
Düşüncesiz olmak; düşünememek, mukayese ve kavrama yetisini kaybetmek demek değildir. Az düşünceye inebilmek düşüncelerimizi seçebilmektir; farkında yaratım ile kendini tezahür ettirebilme beceresidir.
Kendini tezahür ettiren kişi artık doğduğu an’dan beri ona ailesi, arkadaşları, öğretmenleri veya medya kanalları, diziler, filmler, reklamlar vs. aracılığıyla aktarılmış yanlış bilgilerle yönetilemez. Kodlanmış, basmakalıp, arketipsel ve stereotipik filtrelerinden arınır ve de öz’ünden yaratabilme, istediği yöne gidebilme, yaşamı özgürce deneyimleme ve bir ‘insan’ gibi yaşayabilme becerisini tezahür ettirir.
Öz’ünün, kalbinin, yüksek benliğinin, ruhunun sesini duyan insan tehlikelidir; çünkü itaat etmez, hürdür. İçselleştiremediği, özümseyemediklerini sorgular, farklı açılardan bakar, anlamaya çalışır, bazen derinleşir bazense akışa bırakabilir. Ne zaman çabalaması gerektiğini ya da duraklama zamanı geldiğini bilir. Anlayış gösterir, sabreder, kucaklar, birleştirir.
Özgürleştirir bir başkasının özgürlüğü,