Böyle bir derbiye klasik mantıkla, rasyonel bir değerlendirme yapmak mümkün değil. O yüzden maç boyu gözlemlerimi anarşik biçimde alt alta yazıyorum...
Göreceksiniz ki, bu bir uzman yazısı değil, hepimizin maç sırasında aklımıza gelen düşüncelerden ibaret olacak bu.
BİR KERE DAHA GÖRDÜK DÖRT ÜÇTEN BÜYÜKTÜR
1- Trabzonspor yıllar önce bileğinin hakkıyla kırılmaz denilen ‘Üç Büyük takım’ zincirini en zayıf halkasından kırıp ‘Dört Büyük Kulüp’ karesini, futbolun yeni fotoğrafı olarak kafamıza yerleştirdikten sonra ‘derbilerin’ de anlamı değişti. Ben dahil kimse bir derbi sonucu hakkında önceden rahatlıkla kehanette bulunamadık. Bu maçta öyleydi.
2- Şaşırtmayan, heyecanlandırmayan derbilere alışmıştık. Bu derbi de öyle olacak derken, maçın 67’inci dakikasından sonra beklemediğimiz bir heyecan geldi.
ÖZİL’İ GÖREVDEN ALANIN YENİ BİR HİKAYESİ OLMALIYDI
3- 67’inci dakika önemliydi. Çünkü Fenerbahçe Teknik Direktörü çok az teknik direktörün yapabileceği bir şeyi yaptı. mesut Özil gibi uluslararası bir starı maçtan kulübeye aldı.
4- Böylesine cesur ve kritik kararı alan bir teknik direktörün maçın geri kalanı için yeni bir hikayesi olmalıydı. O hikaye gol olarak geldi.
Yıllarca önünden geçtiğim efsanevi Atlas Sineması yeniden açılıyordu.
*
Atlas Sineması’nın açılış tarihi 1948...
Yani benimle aynı yaşta sayılır...
Çok satan kitaplara imza atmış bir yazar...
Başı açık...
Duruşu, tarzı ile kendine özgü...
*
Öteki tarafta Ayşe Böhürler...
Gelen haberler şunlardı:
*
SABAH HABER 1: Biden yönetiminin CIA’in başına getireceğini açıkladığı William Burns yaptığı açıklamada Çin’i “otoriter düşman” olarak niteledi.
Bu kavramı ilk defa işitiyorum... Demek ki artık dünyanın gündeminde “otoriter düşman” diye yeni bir kavram olacak.
*
SABAH HABER 2: İspanya geçmişin acımasız diktatörü Franco’nun son heykelini de indirmiş.
Franco
“FinTech”, “Bitcoin” ve “Blockchain”...
İtiraf edeyim, üçünün de ne olduğunu tam olarak bilemiyorum.
Oysa bunlar giderek günlük hayatımıza şuradan buradan girmeye başladı.
Özellikle de “FinTech...”
Belki inanmayacaksınız, aramızdan 2 milyon insan bu teknoloji üzerinden alışveriş yapıyor. Pandemi sırasında online ödemelerde çok öne çıktı.
Bu ödeme sistemi hayatımızın belki de en önemli kavramlarından birini yavaş yavaş tarihe gömüyor.
Parayı...
Yani bir zamanlar cebimizde en çok gördüğümüz şeyi artık görmüyoruz.
Hem de iki yüksek yerden aldığım izinle...
Biri “devlet başkanı”ndan...
Öteki “patron”dan...
İkisi de bana “Döneklik ve hainlik artık bütün dünyada şerefli bir payedir. Çık göğsünü gere gere halkın arasına gir” dediler.
Dün gece sabaha karşı cep telefonuma Deadline Hollywood haber sitesinden bir haber düştü.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama ile ABD’nin en büyük rock şarkıcısı Bruce Springsteen Spotify üzerinden ortak bir podcast’e başladılar
Yani yaptıkları sohbeti şarkı gibi Spotify üzerinden streaming olarak yayınlıyorlar.
Vallahi dinlerken yıkıldım...
Bir kere daha söylüyorum...
Cem Yılmaz pandemi dolayısıyla çekilince, stand-up sahnesi Cübbeli Ahmet Hoca’ya kaldı...
Yani kavuk ona geçti...
Allah için o da acayip bir performans sergiliyor...
Geçen hafta iki gelişme oldu.
Geçen perşembe akşamı NASA Mars’a
Ekinoks, her yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu güne verilen isim.
*
Yılda iki ekinoks var...
Biri 21 Mart ilkbahar ekinoksu...
Öteki ise 23 Eylül sonbahar ekinoksu...
Sözünü ettiğim cadılar dizisi bir sonbahar ekinoks günü başlıyor.
*
1. Ülke olarak başımızda büyük bir sorun patlamak üzere...
Ve bu sorunun adı “Brezilya poposu...”
Ama yavaş yavaş bu deyimin yerini “Kim Kardashian poposu” alıyor.
*
Bunun ilk işareti de dün İngiliz Guardian gazetesindeki tam sayfa bir haberle geldi...
Üstelik haberi New York Times gazetesi de duyurdu...
Diyeceğim “Kardashian’ın poposu” deyip dudak bükmeyin, konu ciddi konu.
*
En iyi okuduğum şey de bakanlık sitesine konan fotoğraflar...
Bu etkileyici fotoğrafı da dün Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde gördüm.
*
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın makamını ilk defa bu kadar geniş bir kadrajla görüyoruz.
Fotoğrafta bakanın sağında Türk bayrağı, solunda ise NATO bayrağı görünüyor.
Arkada ise bir Atatürk portresi var.
Zaten sitenin sayfası da sol üste bir Atatürk fotoğrafı ile açılıyor.
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Nereden üzerine düştüyse durup dururken bir anayasa tartışması başlattı...
Allah’tan ne Cumhurbaşkanlığı, ne iktidar partisi ne de Diyanet bu tartışmaya girdi...
Ama baktım bugün muhalif diye bilinen bazı eski liberal yazarlar da “Anayasa’nın değişmez maddelerini tartışamazsak buna demokrasi denmez” demeye başladılar
Ben de diyorum ki:
İyi hadi gelin tartışalım... Tartışalım da neyi tartışacağız...
*
Madde 1 diyor ki: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir...
Bunu mu tartışacağız?
Tabii ki konu, onun için yazdığım şu sözlerdi:
“Seçim gecesi üç-beş saati yönetemeyen bir siyasetçi bir partiyi 360 gün nasıl yönetecek...”
Allah için Muharrem İnce’nin rahmetli Süleyman Demirel’e benzeyen bir tarafı var.
Alınmıyor, kızmıyor, küsmüyor...
Türk siyasetinde artık unutmaya başladığımız güzel bir meziyet bu.
Neyse, hemen söze girdi:
“Seçim gecesi için bana haksızlık ediliyor”
Türkiye’de geçen hafta V.I.P köpekler dönemi açıldı.
Size bu haberin hikâyesini ve perde arkasını yazayım.
*
Son yıllarda Türkiye’de en beğendiğim yeni markalardan biri Les Benjamins...
Gümüşhane kökenli bir ailenin çocuğu olan Bünyamin Aydın’ın yarattığı bir giyim markası.
Başlarda “Ottoman Punk” tarzı deniyordu.
Lüks sokak modasının önde gelen isimlerinden biri oldu.
Özellikle fesli James Dean desenleri falan bütün dünyada tutuldu.
- 73 yaşımdayım...
- Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi.
- Bugün “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi” sitesine girip TC Anayasası yazdığım zaman karşıma çıkan metnin üzerinde şu yazıyor:
“Kanun numarası: 2709
Kabul tarihi: 18/10/1982”...
Güzel isim ama itirazım var.
İngilizce veya başka Hint Avrupa dillerinde telaffuzu sorun yaratabilir.
“Kakabey” olarak söylenir ve bu da yanlış anlamalara yol açar...
Onlar eğlenir biz üzülürüz...
Ama önce size önemli bir haber vereyim.
*
Türk “Silikon” dünyasında geçtiğimiz günlerde önemli bir gelişme daha oldu.
Dünyanın önde gelen dijital araştırma kuruluşlarından YouGov, Türkiye’de “Wizsight” adlı online araştırma şirketini satın aldı.
Wizsight 2017 yılında N. Özge Akçizmeci adlı genç bir girişimci tarafından kurulmuş bir startup şirket.
Böylece BluTV’nin yüzde 30 hissesinin bir dünya devi olan Discovery’ye satılmasından sonra ikinci bir Türk startup’ı daha dünya piyasasına girdi.
YouGov ilginç alanlarda online araştırmalar yapan bir şirket.
“Bazen bir ülkede bir adam gelir...”
Sonra birasından bir yudum alıp devam ediyordu:
“Bazen o ülkede bir adam daha gelir...”
Geçenlerde bu tiradı yazmıştım...
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir adam geldi...
Ülkeyi tam ortasından ikiye böldü...
Şimdi bir adam daha geldi....
‘Hiç’ diye karşılık verdim. ‘Kendimce bakıyorum, burnuma, şu burun deliğimin içine basınca biraz acıyor da’...
Karım gülümsedi...
‘Ben de ne yana doğru çarpık diye bakıyorsun sandım’ dedi.
Kuyruğuna basılmış köpek gibi döndüm:
‘Çarpık mı? Benim burnum mu?’
Karım dingince:
‘Elbette canım, İyi bak: Sağa doğru çarpık...”
*
Tartışmanın konusu “Afrodit” adlı bir kitaptı...
Yani Yunan mitolojisinin “Aşk ve güzellik tanrıçası” üzerine...
Daha doğrusu Fransız yazar Pierre Louys’un 1896 yılında yayınlanmış “Afrodit” adlı kitabı üzerine patlayan tartışmaydı bu.
*
Orhan Pamuk'la aramda bir 'kız meselesi' varmış
Rasim Ozan Kütahyalı yine günün adamı...
Dün Hürriyet’in manşetindeydi.
Cüneyt Özdemir, önceki gün onunla çok eğlenceli bir program yaptı.
Tabii Rasim olunca konu bana gelmeden olur mu...
Geldi nitekim.
*
Geçmişte Orhan Pamuk’la ilgili yazdığım eleştirel yazılar konuşuldu.
Bu arada Cüneyt Özdemir ilginç bir anısını anlattı.
![Orhan Pamukla aramda bir kız meselesi varmış]()
Orhan Pamuk Nobel almak için Stockholm’e gittiğinde onunla sokakta bir söyleşi yapmışlar.
Konu benim ve Fatih Altaylı’nın onu eleştiren yazılarına gelmiş.
Orhan Pamuk orada ilginç bir yorum yapmış ve şöyle demiş:
“Onlarınki heteroseksüel kıskançlık...”
Ancak mülakatın o bölümü montajda atılmış.
Vallahi hoşuma gitti... Keşke Cüneyt bulup yayınlasa o bölümü...
Çünkü nasıl yorumlayacağımı bilemedim...
*
Bir erkek için “heteroseksüel kıskançlıkta” arada bir kadın veya kadınların olması gerekir...
Bildiğim kadarı ile aramızda böyle bir mesele hiç olmadı.
Ya da benim haberim yok.
*
Yok “genel bir heteroseksüellik kıskançlığından” söz ediyorsa o zaman farklı...
Çıkardığım şu:
Anlamı şu olmalı: “Kadınlar beni beğendiği için onlar kıskanıyor.”
Yani arkasında “kadınların kendisine aşırı ilgisinden kaynaklanan bir özgüven” var demektir.
Haklı da olabilir de...
Haklı olsa da biraz abartı yok mu yani...
Şu gökyüzünün altında şu garibi beğenen birkaç kadın yok mudur...
*
Yok yok hepsi şaka....
Geçmişte Orhan Pamuk’u eleştiren yazılar da yazdım.
Çok öven yazılar da...
Onun Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve edebiyat tutkunu olarak benim için de gerçek anlamda bir gurur kaynağıdır...
Bazı konularda eleştirsem de Türkiye’nin en önemli aydınları arasındaki yerini hiçbir zaman inkâr edemem...
*
O nedenle bırakalım kıskançlığımız heteroseksüel kıskançlık olsun...
Kadınların beğenisini kazanmak konusunda onunla aynı pistte yarışmak ve kaybetmek de benim için bir şereftir. Yeter ki bu yarış maço bir “alfa erkek rekabetine” dönüşmesin.
Bir de bugün cumartesi.
Hafta sonu yani...
Biraz erkek mavrası yapmış olalım...
TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİ
TOP-TOPİK: RASİM OZAN’LA ARKADAŞLIK YAPILMAZ MI
CÜNEYT Özdemir’le Rasim Ozan’ın sohbetini izledim.
Müthiş bir “heteronormatif müesses nizam” insanı...
![Orhan Pamukla aramda bir kız meselesi varmış]()
Tam Tuğrul Eryılmaz’ın “Seviyeli magazin” köşesinde tarif edilen iki erkek.
Zaten konu Twitter’da TT olmuş.
Son konu Orhan Pamuk’la geçen yıl çektirdikleri bir fotoğraf...
Bu fotoğrafın niye mesele olduğunu anlamadım....
İnsanların dostluklarının kendine ait bir psikolojisi vardır ve o dostlukların ille de bizim onayımızı alması gerekmez.
Kimsenin kimseye “Sen onunla niye dostsun” diye hesap sorma hakkı da yoktur. Bunu sormak da ilkelliktir.
Arkadaşlarımız hakkında sicili ancak kendimiz veririz...
O nedenle bu nedir diye sorarsanız, “Kaybedenler Kulübü” filmindeki o cümleyle cevap veririm:
“Standart yani...”
ROK eğlenceli bir medya karakteri...
Ben de sık sık konuşuyorum onunla...
Cüneyt de onu ekrana çıkararak güzel bir program yaptı... Kendini ciddi zanneden televizyon tartışmalarındaki insanlardan sıkılmış ruhumuz renkleniyor bu sayede...
5 GÜNLÜK URLA GÜNCESİ: YÜKSELEN YENİ ÜRÜNLER
GEÇEN hafta Tansu’nun yanına Urla’ya gittim ve 5 harika gün geçirdim.
Tansu ilk akşam bana erken uyandırılmış enginarla harika bir yemek yapmış. Erken uyandırılmış enginar giderek hayatımıza daha çok giriyor.
Yanında taze bakla vardı. İzmir geleneğinde enginarın yanında bakla olmadan bahar gelmez.
Bir de rezene ve cibes...
Urla’da olduğumu fark ettim. Urla’nın yeni trendlerine gelince, onları da ayrı ayrı anlatayım.
5 NUMARA İZMİR TULUMUNUN ÖNLENEMEZ YÜKSELİŞİ SÜRÜYOR
5 numara İzmir tulumunu iki yıl önce Urla’da yaşayan kız kardeşim Serpil Güngör’ün evinde keşfettim.
Üç yıldır vazgeçilmezim. Benim için parmesandan sonra en güzel peynir. Adı İzmir tulumu ama Bergama’da yapılıyor.
Çevremde de ünü giderek yükseliyor.
Urla’daki Ödemiş peynir butiğine sordum. İzmir dışından telefonla gittikçe daha fazla sipariş alıyorlarmış.
Önümüzdeki günlerde bir Instagram hesabı açacaklarmış.
Eminim adını giderek daha çok duyacağız.
YENİ KEŞİF ‘YAMALAK SARISI’ ZEYTİNYAĞI
URLA’da zeytinyağı konusunda İtalya’da eğitim alarak uzmanlaşmış Müge Nebioğlu ile tanıştım.
Bursa’da yaşayan bir zeytinyağı tutkunu.
![Orhan Pamukla aramda bir kız meselesi varmış]()
Bana Aydın yöresinin “yamalak sarısı” zeytininden elde edilmiş zeytinyağını tattırdı.
İlk defa tadıyorum. Mükemmel. Vazgeçilmezlerim arasına girdi.
Zeytinyağı konusunda hep Ayvalık ve Gemlik’i biliyoruz.
Oysa Türkiye’nin en büyük zeytin bölgesi
Akhisar var.
Hak ettiği markalaşmayı henüz elde edemedi ama İzmir-İstanbul yolunda giderken bu bölgedeki zeytinliklerin güzelliğine hayran kalıyor insan.
Nebioğlu sayesinde Aydın’ın zeytinyağının kalitesini de keşfettim.
Bu arada Milas’ın da giderek yükseldiğini işitiyorum.
Müge Nebioğlu’nu Od Urla’nın kurucu şefi Osman Sezener’in yanında tanıdım.
Tahmin ediyorum Türkiye gastronomisinde Nebioğlu’nun adını da daha sık işiteceğiz.
SELDA TOKAT’IN AMCASI İÇİN YAPTIĞI ÇOK ÖZEL ŞARAP
BİR haber de Denizli Pamukkale Şarapçılık’tan.
Şirketin pazarlama işlerinin başındaki Selda Tokat, amcası Yasin Tokat’ın adına özel bir şarap yapmış.
Şişesi, etiketi ile çok çarpıcı.
Hep yazıyorum.
![Orhan Pamukla aramda bir kız meselesi varmış]()
Pamukkale ailesi bu ülkenin şarap üretiminde yüz akı kuruluşlarından biri.
Denizli Güney platosunun yükselişinde onların büyük katkısı var.
Fiyat/kalite dengesini hep çok yukarıda tutan dürüst bir şirket.
Tabii bunda da ailenin başındaki Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu Yasin Tokat’ın çok büyük payı var.
Yani aile geleneğini sürdüren bu şarabı hak eden bir insan.
Hepsine daha çok uzun ve başarılı yıllar diliyorum.
Sizlere Türk şarap sektöründen yeni haberler vermeye devam edeceğim.
OD URLA’DA KUM MİDYESİNİ YENİDEN KEŞFETMENİN KEYFİ
KISA sürede Türkiye’nin yurtdışında en çok tanınan restoranlarından biri haline gelen Od Urla kapalı.
O nedenle Osman Sezener bize küçük bir ev yemeği yaptı. Benim Vongole makarna hastası olduğumu bildiği için dalgıçlara özel kum midyesi siparişi vermiş.
Seferihisar denizinden kum midyesi gelmiş.
Bugüne kadar az gördüğüm kalitede dolgun bir kum midyesiydi. Sarmısak ve zeytinyağı mükemmeldi.
Yanında portakal soslu harika bir barbunya balık ve ahtapot karpaçyo...
Özlemişim Od Urla’yı...
URLA AVRUPA’NIN YEDİNCİ ŞARAP GÜZERGÂHI OLDU
EN son haberim şarap konusunda. Urla belki de Fransa’nın Bordeaux, Bourgogne, İtalya’nın Toscana ve Barollo, İspanya’nın Rioja ve Ribera del Duero bölgelerinden sonra Avrupa’nın yedinci şarap gastronomi güzergâhı oldu.
Bunda Urla Şarapçılığı kuran iki ortak Can Ortabaş ve Bülent Akgerman’ın büyük katkısı var.
![Orhan Pamukla aramda bir kız meselesi varmış]()
Osman Sezener’in ev yemeğinde Can Ortabaş’tan öğrendim.
Mourvedre üzümünden yeni bir şarap yapmış.
Adı da “Sus”...
Ancak henüz şişelenmemiş.
O gece tattık.
Şunu söyleyebilirim.
Türkiye’nin en üst düzey şaraplarından biri geliyor.
Bu arada Tempus da son 5 yılda çok iyi bir performans gösterdi.
GİZLİ TANIK, AÇIK İTİRAFÇI VE BİLDİK KUZULARIN SESSİZLİĞİ
OSMAN Yıldırım’ı hatırlıyor musunuz?
Hani şu “Danıştay saldırısının” meşhur “gizli tanığı”...
Geçenlerde Cumhuriyet gazetesine bir mektup yazmış ve “Bütün Atatürkçülerden ve Cumhuriyet gazetesinden özür diliyorum” demiş.
Kimdi bu Osman?
Danıştay’a saldırıp bir hâkimi öldüren o karanlık çevrenin ve çetenin elemanı...
Sonra gizli tanık olup “Bu saldırıyı Ergenekon çetesi düzenledi, Cumhuriyet gazetesine de bombayı o darbeciler attı” diyerek Türk adalet tarihinin en karanlık kumpası ile Silivri dönemini açanlardan biri...
Danıştay saldırısının ertesinde “Bu Türkiye’nin 11 Eylül’üdür” diye yazdığım için o günlerde Ergenekon kumpasını aslanlar gibi savunan gazete ve yazarlarının hedefi olmuştum...
Hayatımın hiçbir döneminde o kadar ölüm tehdidi almadım.
Hatta yurtdışındaydım, Hürriyet’in yazıişleri müdürü Tufan Türenç telefon edip, “Bir süre dönmeseniz iyi olur” demişti.
Çünkü 15 Temmuz darbesi ile sonuçlanan o dönemi açanların Türk ordusunun şerefli subaylarına, laik çevrelere karşı ilk sindirme komplosu buydu.
Yani 15 Temmuz darbesinin ilk işaret fişeğiydi o kumpas...
FETÖ şakşakçıları o günlerde bu Osman Yıldırım’a “Osmanım” diyerek sahip çıkıyorlardı...
Osmanım “gizli tanıktı” şimdi “açık itirafçı” oldu.
Adam şimdi çıktı ve “Bunların hepsi bir kumpastı özür diliyorum” diyor...
Gizlice söylediklerini manşetlerine taşıyanlar, nedense açıkça söylediklerine karşı sağır ve dilsiz...
Tık yok...
Tam bir kuzuların sessizliği...