Bir kişinin biyografisi değil, bir dönemin tanıklığı

Kimi insanların yaşamını okumadan, siyasal tarihimizi ve toplumsal engebelerimizi eksik değerlendiririz. Zeynep Miraç’ın kitabında anlattığı tiyatro eleştirmeni ve çevirmen Seçkin Selvi’nin hayatı da öyle...

Haberin Devamı

Bazı kitaplar sanki bir hatırlatma belgesidir... Adeta geçmişten anımsamak istediklerinizle unutmak istedikleriniz aynı kap içinde size sunulur. Bir ithaf bile bu durumu tetikler.
Zeynep Miraç, iyi bir tiyatro eleştirmeni, iyi bir çevirmen olan Seçkin Selvi üzerine yazdığı ‘Seçkin-Ödünsüz Bir Yaşam’ kitabını bakın bana nasıl imzalamış: “Değerli Doğan Bey, bu kitap sizde kim bilir hangi anıları canlandıracak... Umarım seversiniz.”
Bu yazıyı okuduğumda hüzünlü bir sevinç duydum. Onun hakkında bir kitap yayımlanmasına çok sevindim, yaşadıklarına da onulmaz bir acı duydum. Yaşamının yazılacak yanı, onun bütün olumsuzluklar içinde direnmesi, çalışması, her şeye rağmen dimdik ayakta durmaktan, üretmekten, yaşamdan zevk almaktan vazgeçmeyen korkusuz bir kadın olmasından geliyor. Kitabın arka kapağını okusanız ona hayranlık duyarsınız.
Kimi insanların yaşamını okumadan, siyasal tarihimizi de, toplumsal engebelerimizi de eksik değerlendiririz. Seçkin’in tanıklıklarında, aydınlığa kavuşmayan birçok olay vardır. 1940’larda Neşet Naci Arzan öldürüldü, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan da intihar etti. Türkiye ‘Amerikan Rüyası’nı görürken babası onu Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne gönderdi. O sıralarda Truman Doktrini açıklanmıştı. İyi edebiyat öğretmenlerinden ders almıştı. Edebiyat matinelerine gider, Özdemir Asaf’ı, Haldun Taner’i, Sait Faik Abasıyanık’ı dinlerdi. Seçkin, şöyle tanımlar o dönemi: “Güzel günleri beklemiyorduk, güzel günlerin içindeydik.”
Tiyatronun kapısından ilk kez girdiğinde 8 yaşında olan Seçkin’in seyrettiği ilk oyun, Küçük Tiyatro’nun açılışını yapan, Ahmet Kutsi Tecer’in ‘Köşebaşı’ adlı yapıtıydı: “Beni tiyatroya da çeviriye de bulaştıran Güner’dir (Sümer). Bulaştıran diyorum çünkü her ikisinden de kurtulmuş değilim.”
Bir kişinin biyografisi değil, bir dönemin tanıklığı
Seçkin-Ödünsüz Bir Yaşam
Zeynep Miraç
Doğan Kitap

Seçkin’in Ankara’da yaşadıkları, dönemin Ankara’sını, insan ilişkilerini aktarıyor bize. Oradaki siyasal ortam anılarının önemli bölümleri arasında yer alıyor.
Vapurda tiyatro oyunu yazan eşi Sermet Çağan’ın ‘Ayak Bacak Fabrikası’ tiyatro tarihimizde unutulmaz bir yere sahiptir. Tiyatro dünyasının, severek, yaşamlarını fedakârlık üzerine kuranların tarihi içinde Seçkin’in önemli bir yeri var.
Sermet Çağan Cerrahpaşa’da dünyadan ayrıldı... Seçkin durumu şöyle özetliyor: “İyi yaşadı. Mutlu oldu. Beni çok sevdi.
Ben de onu...”
Cenaze töreninde Cevat
Çapan şöyle konuştu:
“Tek kişilik üniversiteydi.”
Eşi için “Adam gibi öldü 41’inde” diyen Seçkin’in hayatına beraberlikleri 16 yıl süren Tanju Cılızoğlu girdi. Hapishaneler, soruşturmalar, tutuklamalar, hayatın her aşamasında olanlar, o dönemdeki yetkililer de bu anılar içinde yer alıyor. Hiç kuşkusuz bu olayların başında askeri darbeler geliyor. Evlat ölümünün ne demek olduğunu bir de ondan okuyun.

Kepenkli bir meslek...
Seçkin, 2007’de Çeviri Derneği’nin onur ödülüne değer görüldü. Biz de Ahmet Cemal’in ‘Seçkin Selvi Kültürü’nü analım: “Çok bunaldığımda derim ki,
bir dahaki sefer geldiğimde kepenkli bir meslek edineceğim. Akşam indireceğim kepengi, sabah gelip açacağım.”
Tanıdığım, aramızdan ayrılan birçok dostumuz ışıklar içinde yatsın, yaşayanlara da uzun ömürler diliyorum.
Nice yazılara, nice çevirilere Seçkin.

 

Yazarın Tüm Yazıları