İçime sokasım var her birini, hepsini...
Geçen gün yürüyüş yapıyorum.
Bebek’te karşıma çıktı 4 çocuk, nasıl tatlılar nasıl...
“Abla” dediler, para vermeye kalktım.
“Yok be abla para verme, bize hamburger al” dediler.
İçim yandı, cebimdeki parayla alabildiğim kadarını aldım.
Ama son günlerde kendimi bayağı Instagram’lık görüyorum.
Her halimi çekip koymasam da epey bir paylaşım yapıyorum.
Bu da nasıl mı oluyor?
Öncelikle yemekçileri takip ediyorum, özellikle yurtdışı hesaplarını.
Eee ne de olsa ben bir gurmeyim, yemek için yaşayan bir tipim.
Sonra çantacıların (çanta delisiyim) fotoğraflarını beğendim, paylaştım...
Neyse uzun sürse de epey yol kat ettim, kendimi geliştirdim...
İstediği kadar parfüm sıksın, istediği kadar yıkansın, her insan kendine özel kokar.
Peki ya evler?
Esas evlerin de kokuları vardır kendine özgü.
Hiçbir evin kokusu bir başkasına benzemez.
İçinde yaşayan insanlardan mı, evde yapılan temizlikten mi ya da pişen yemekten midir bilinmez...
Mesela benim anneannemin evi bir başka kokar.
Yalnız e-postalardan biri beni hem çok etkiledi hem de çok güldürdü. Erkan Altaca isimli okurumun bana yazdıklarını aynen yayınlıyorum.
Erkan Amca siz çok yaşayın e mi, yazdıklarınızla beni çok güldürdünüz, özellikle de sütlü çay olayı süper. Sağ olun var olun...
¡¡¡
Sevgili Ayşe Aral kızım... Siz bana evvelce “Amca” diye hitap etmiştiniz. Bundan cesaret alarak ben de size “Kızım” diye hitap ediyorum. Zaten sizin yaşınızda ikiz kızım var.
“İtiraflarım” yazınızı, her zamanki gibi keyifle, zevkle okudum. Ve size yazmaya karar verdim.
Geçen pazar bizim Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi’nin pilav günü vardı. 1955 mezunuyum ya, dinozor (!) sıfatım dolayısıyla bana da söz verildi.
İnsan çeşnisi biriktiriyorum hayatımda.
Falcı malcı değil gittiklerim.
Bir amaç uğruna, canla başla öğrenenler ve insanlara öğretmeye niyet edenlere gidiyorum.
Metin Hara’yı yazmıştım daha önce sizlere.
Geçenlerde Onur Baştürk de yazdı Metin’i.
Sözleştiğimiz yere gittim oturdum.
Arkadaşımı beklerken boş masa bulamamış bir bey amca benim masama oturdu.
Sohbet etmeyi çok sevdiği anlaşılan bu tontonla muhabbete daldık.
Emekli öğretmenmiş, başladı anlatmaya...
Sonra gözümün içine bakarak, “Kızım sevmek mi istersin sevilmek mi” dedi.
Ne cevap vereceğimi bilemedim.
“İkisini istesem çok şey mi istemiş olurum...”
Çünkü evliyken hayatınızda sürekli adrenalin var.
Sürekli öyle ya da böyle bir dik durma, bir ayakta kalma, bir pençeleri hazır bulundurma hali var.
Kendi kendinin patronu olunca oluşan salıverme durumunu evliyken sıkıyorsa yap...
Evliyken her an bir çıldırtılma ve çıldırtma potansiyeli var.
Alınan, yerine getirilen, getirilmeyen, getirilemeyecek sözler var.
Sonucundan hoşlanmayacağın, veremeyeceğin ya da emin olamadığın cevaplar var.
Dakikası dakikasına uymayacak haller, hareketler, duruşlar, şutlar, goller, frikikler, ofsaytlar, defanslar var.
Az manyak değildim, hâlâ da düzelmiş sayılmam. Sadece sınırlarımı biraz daralttım, o kadar...
Bunlar eskiyip zaman aşımına uğradığından yazabildim. Şu sıralar yediğim haltları da üstlerinden biraz geçsin, bir ara yazarım artık...
Babama...
Bir gün bir gençlik dergisi almak için bakkala giderken, sormadan cüzdanından para aldım. Yani Turgut Özal tarafından sana özel imzalanmış o 5 lirayı harcayan bendim, Ayça değil... (Allah’tan çabuk fark etmiştin de gidip geri almıştım.)
İngiliz Hükümeti’ne...
Ülkenizde okuduğum yıllarda ehliyeti olmadığı halde sahte ehliyetle araba kiralayan, kiraladığı arabanın mazotla çalıştığını bilmediğinden yanlışlıkla benzin koyup arabanın içine edip, sonra da ortalıktan sıvışan bendim.
Sen gittin gideli buralarda çok şey değişti.
Bizler; senin emanetçilerin, ülkeyi kurda kuşa yem olmaması, daha doğrusu kötü niyetli insanlara bırakmamak adına bağrınıp duruyoruz.
Kurt kuş yazdım, yanlış yaptım, hayvan severiz biz.
Sen de severdin, keşke işimiz kurda kuşa kalsaydı.
Bizlerin artık birbirimize yanlış yaptığımızda, kelimeler yetmediğinde uzatacak bir zeytin dalımız bile kalmadı.
Yakında kuşlarımız da kalmaz...
Her söz insana dair, hayata dair, yaşama dair...
Bazen bir kitapta karşılaşıyoruz bu sözlerle, bazen Instagram’da, bazen biri söylüyor bize kulağımıza küpe olsun diye.
Güneş hâlâ flört ediyor bizimle.
Ama benim içimde var bir kıpırtı.
Bu kıpırtıya sizi de davet etmek istedim, size beğendiğim sözlerden derledim.
Buyurun buradan okuyun...
◊ Eğer tavuklarla takılırsan gıdıklarsın, eğer kartallarla takılırsan uçarsın.
İnsanlar kafadan uyduruyor. Ama güzel uyduruyor.
Mesela geçen gün televizyonda bir programda “gözüm kanıyor” diye bir laf duydum.
Ne oluyor diye baktım, “ay kimin gözü kanıyor” diye meraklandım.
Ben meğerse İşte Benim Stilim’i seyretmekteymişim.
Bu lafı söyleyen de Kemal Doğulu.
Onun da fihristine yarışmacı kızlardan biri sokmuş.
“Görüntü kirliliği” vurgusu anlamına gelmekteymiş bu söz...
Sevinç çığlıkları atıyorsun.
“Oley oley” diye bağrınıp duruyorsun.
Yaşın kaç olursa olsun, sevgilinden ya da kocandan hamile kalmanın hiçbir farkı yok.
Havaya giriyorsun etrafındaki herkese karşı.
“Artık ben çok değerliyim” diye düşünüyorsun.
Naz yapıyorsun birilerine.
Ama daha önemlisi civciv hangisinden çıkar?
“Elbette yumurtadan çıkar Ayşe!” diyenler kaybetti!
Niye mi?Çünkü artık civcivler Abraham Poincheval’dan çıkıyor!
İlk duyduğumda ben de çok şaşırdım ama vallahi de doğru bu.Yani üstteki cümleyi yanlış okumadınız.
Paris’te Abraham Poincheval adında bir sanatçı kafayı nedense civcivlere takmış.
Bu adam tavuk gibi kuluçkaya yatmış. Ve başarmış!
Kuluçkaya yattığı 10 yumurtanın birinden civciv çıkmış.
Daha da yağacak, yağdıkça da dere tepe karışacak gibi duruyor.
Aynı turkish.alibaba.com gibi...
Yahu bu nasıl bir sitedir? Bir sürü şey satılıyor. Gelelim çocuklara!
Mayo ve bikini tanıtımlarındaki çocukların fotoğraflarını gördünüz mü?
Ne pozlar!
Sanki yetişkin kadınlar gibi, güzellik yarışmasındaki mankenler gibi pozlar.
Kim çeker bu fotoğrafları?
Siz duvar ustalarından mısınız bilmem ama ben öyleyim.
Sıkı bir duvar örücüyüm!
Öyle itinayla duvar örerim ki minik bir delik bile bırakmam.
Üstelik ördükten sonrada üç kat boya geçerim üstüne, sonra şöyle bir bakarım olmuş mu diye, içim rahat etmez bir kat daha boya geçerim.
Tam güvenli olsun diye.
Yani bu işin esprisi tabii ama kendimi korurum dışarıdan gelecek her türlü hale.
Bir nisan ayı babacığımı ebediyete yolladık, bir nisan ayı tüm hayatım değişti.
Ve bir 19 Nisan daha geçti.
Senin ölüm yıldönümündü babam be...
Ben çoktan kaç sene geçti diye saymayı bıraktım. Acın yüreğimde neredeyse hiç azalmamışken...
Kaç yıl olduğunu, ne kadar süre geçtiğini hesaplamak beni daha da fazla üzmekten başka hiçbir halta yaramıyor çünkü!
O sabah kalktım, mutfağa gidip kendime her zamanki gibi bir kahve yaptım. Ve her zamanki gibi yılların verdiği alışkanlıkla büyük saatli maarif takviminin sayfasını kopardım.
“Çocuğum hasta Ayşe hanım, baba bizi terk etti gitti, tek başıma bakıyorum ona ama ben de astım hastasıyım” diye.
Küçük eller, küçük parmaklar...
O geldi, pazartesi günü. Annesiyle birlikte geldiler.
6 yaşında, can bakışlı bir oğlan. Her şeyden habersiz...
Erzurum’dan uçağa bindiler ve direkt Koşuyolu Eğitim Vakfı’na gittiler.
Anne şaşkın ve panik halde, oğluş her şeyden habersiz...
Yetiş Ayşe, Inner Wheel ClubInner ve Kalangos Vakfı olarak her şeylerini ayarladık.
Rabbi Dr. Abraham Twerski adı.
Ne tatlı tatlı anlatıyor aşkı. Ve bizim hiç aklımıza gelmeyen bir kapıdan bakıyor.
En azından benim gelmemişti aklıma.
“Sizler balık aşkı yaşıyorsunuz” diyor.
O ne falan oluyor insan. Hani balık hafızalı mıyız ya da balıklar gibi hemen mi unutuyoruz?
“Yok öyle değil” diyor.
Soruyor: “Niye balık yiyorsun?”
Bir süredir burada yaşıyorum. Gürültüsü, kalabalığı malum...
Seviyorum artık patırtıyı gürültüyü.
Beni canlandırıyor, hayata bağlıyor.
Son iki ayda tanık oldum sürekli duyduğum iki sese.
Birini önce anlayamadım, adam bir şey satıyor ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum.
Aşağıda bizim güvenlik var, “Yahu bu adam ne satıyor” diye sordum. Meğer simit satarmış...
Ay ne sevindim size anlatamam, meşhur sokak simidi evimize kadar geldi. Hem de Etiler gibi bir yerde.
Boğaz’a nazır saray yavrusu evinde, ayağına şortunu çekip sevgilileriyle birlikte havuzuna girerken, kafasını sağa çevirdiğinde Avrupa, sola çevirdiğinde Anadolu’yu izliyor ya... Çok imreniyorum çok...
Öyle sıradan bir saraycık da değil ha burası! Bastırmış parayı 5 sene önce, Osmanlı’nın torunlarından almış.
Sen istediğin yerden malikane alabilirsin ama Osmanlı torunlarından mal almak öyle herkese nasip olur mu ya?
Vallahi helal olsun...
Sadece o saraycığı almakla kalmamış üstelik... Çevresindeki konutlarda ikamet eden kiracılara da bastırmış parayı, “Hadi” demiş “benim keyfime ortak olmayın”, göndermiş hepsini.
Oh iyi yapmış, ellerine sağlık, para var huzur var kardeşim.
Adam orada havuzuna şortla da girer donla da, kim karışır di mi ama?
Köpecikler ve büyü
Rezillik, iğrençlik...
Kanım dondu, gözyaşım akmadı da adeta böğürdü, parçalamak istedim etrafımdaki her şeyi.
Problem insan olunca git, yakala, sarıl boynuna, sor hesabını, deş yarayı, ama iş dört ayaklısına gelince ne gezer ki hak, adalet?
Pislikler ötesi, ne ettiniz?
İki gün arayla üç canı öldürdünüz?
İkisi cins köpek (gerçi biz ayırmayız da pek)...
İki terrier, beyaz, poşette ölü bulundu, hem de Sarıyer sahilde.
Tanık yok, enteresan işte. Köpeklerden çıkan tek ortak şey birer tutam kadın saçı.
Bu köpekler belli ki evcil. Terrier özel cins ev hayvanı, en pahalılarından.
Pislik kokuyor.
Birçoğu “ölüm büyüsü” diyor.
Varmış böyle bir şey.
Ben de sen kendin geber diyorum!
Peki bu saç üzerinden yürüyebilir miyiz? DNA, mahkeme ve dahası bilirkişilerden, aşağıda...
Tam bu yazıyı yazarken bir de e-posta ulaştı bana: “Bu sabah Ankara Bala’da çok vahim bir olay yaşandı. Bir firmanın sahibi zavallı bir köpeği tüfekle çalışanına öldürttü ve durumu jandarmaya bildiren görgü tanığı arkadaşı da ‘seninle hesaplaşacağız’ diye tehdit ediyor.”
Ağzım açık kaldı, ne zaman bu kadar hayvan düşmanı oldu bu insanlar, bugün köpek öldüren yarın insan da öldürür. Kaldı ki köpek de başlıbaşına bir can taşıyor. Kimin ne hakkı var o canı almaya?
Ayşe’nin notu: Prof. Dr. Sevil Atasoy’a, Av. Merve Gürcan’a, Av. Hakan Hanlı’ya ve Av. Şeyda Yıldırım’a destekleri için teşekkürler.
DNA analizi
Ülkemizde henüz bir DNA veri bankası bulunmamaktadır. Bir başka deyişle köpek üzerindeki saç tellerinin DNA profillerinin kime ait olduğu bir veri tabanı yardımıyla bulunamaz.
Gelişmiş ülkelerin DNA veri tabanlarında evvelce suç işlemiş kişilerin DNA profil bilgileri bulunur. Bunların dışında olay yerinden elde edilen faile ait olduğu anlaşılan biyolojik örneklerin DNA profil bilgisi yer alır.
Ülkemizde DNA profillerinin eldesi, Ceza Muhakemesi’nde Beden Muayenesi, Genetik incelemeler ve Fizik Kimliğin Tespiti Hakkında Yönetmelik’e uygun olarak yapılmak zorundadır. Şüpheli bir kişiden DNA analizi için örnek alınabilmesi ancak üst sınırı iki yıldan daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda mümkündür. Bir suça ilişkin delil elde etmek için, şüpheli veya sanığın vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine, Cumhuriyet Savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re’sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de Cumhuriyet Savcısı tarafından karar verilebilir.
Özetle, saçın sahibi olduğundan şüphelenilen bir kişi varsa, işlediği suç iki yıldan daha fazla hapis cezası gerektirmiyorsa, DNA analizi için örnek alınamaz.
Prof. Dr. Sevil Atasoy
Mala zarar verme
Hayvanlara ne Türkiye’de ne de çağdaş herhangi bir hukuk düzeninde kişi statüsü tanınmıştır.
Dolayısıyla hayvanlar suçun konusu olabilirse de suçun mağduru olamazlar.
Hayvanlara karşı gerçekleştirilen kötü muameleler idari suç, yani kabahat olarak kabul edilmekte ve bunlara hukuka aykırı davranışta bulunanlara idari para cezası verilmektedir.
Türkiye’de, haklı bir neden olmaksızın, sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hale getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişinin, TCK’nın 151. maddesi uyarınca mala zarar verme suçundan ötürü cezalandırıldığı görülmektedir.
Mala zarar verme suçunu düzenleyen TCK madde 151/2 mağdurun şikâyeti üzerine, haklı bir neden olmaksızın sahipli hayvanı öldüren, işe yaramayacak hâle getiren veya değerinin azalmasına neden olan kişi hakkında dört aydan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır hükmünü içermektedir.
Üst sınırı iki yıldan daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda saç ve tükürük testleri yapılabileceğinden bu suç söz konusu olduğunda da gerekli testlerin yapılabileceği açıktır.
Tabii hayvan sahipli ise hapis cezası söz konusu iken, sahipsizse sadece idari para cezası söz konusu olabileceğinden test de yapılamayacak ve ispatlanamadığından cezasız kalabilecektir.
Av. Merve Gürcan
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle