Diziler... Diziler...

Bazı akademisyenlerin “yerli diziler” hakkında ortak bir görüşleri var, bilmem ne kadarına katılırsınız?

Haberin Devamı

Kısaca özetlersek, şöyle diyorlar: “Bu bir toplumsal mühendislik projesidir. Görünen o ki toplumumuz adım adım tabiri caizse yoldan çıkartılmak ve hatta sosyal manada uçuruma itilmek, çaresiz duruma düşürülmek isteniyor. Yani toplumumuzu değiştirme ve dönüştürme sürecidir. Bu 1,5 asır önce başlatılmış ve bugün bir kolu da dizilerle devam eden bir süreçtir. Dizilerin gençler üzerindeki olumsuz etkisi su götürmez bir gerçektir.” 

Aslında ben de dizi seyretmesini çok seviyorum ama asla yerli dizileri değil, yabancı dizilerin sıkı takipçisiyim. Reklamları neredeyse hiç yok gibi olan, en uzunu 45-50 dakikayı geçmeyen, kalite kokan dizilerin yani...
Geçen gün annemin misafirleri vardı, şen şakrak hanımlar toplanmışlar, ev hali işte; çaylar, kuru pastalar ve elbette ki sınırsız muhabbet...
Başladılar sevdikleri, izledikleri dizilerden muhabbete. İşin komik yanı, anladığım kadarıyla hepsi birer dizikolik ama neredeyse tamamına yakını da şikayetçi. En çok şikayet edeni de annem. İster istemez kulak misafiri oldum ve geçen cümlelerin aklımda kalanlarını aktarıyorum:
- Karagül dizisinde dünyanın en kötü adamı varmış, asıyormuş, kesiyormuş, ne kanun varmış, ne polis varmış, tam üç sezondur devam ediyormuş.
- O Hayat Benim dizisi yeter artık dedirtiyormuş insana! Adam beyin ameliyatı oluyormuş, ertesi gün hastaneden çıkıyormuş.
- Tüm dizilerde evler harikaymış, kılık kıyafet çok güzelmiş... Gel gör ki aynı sahnenin devam çekimlerinde oyuncuların kıyafetleri değişiyormuş. Bir sahne öncesinde kadının kolunda saat var, öbür sahnede saat yokmuş! Adam lüks arabadan inerken arabanın koltukları siyahmış, binerken koltuk rengi oluyormuş taba! Duvarda tablo varken öbür sahnede tablo sizlere ömürmüş!
- Hayat Mucizelere Gebe diye bir dizi varmış, kısa sürede bitmiş. Eğlenceli sayılırmış ama tam anlamıyla bir trajedi çünkü öyle bir olay gerçek hayatta olsa cinayet çıkarmış!
- Kiralık Aşk güzel diziymiş! Tiplemeler çok eğlenceli ve komikmiş. Ama artık şu Defne ile Ömer evlensinmiş. Yoksa dizi uzadıkça tadı kaçacakmış!
- Poyraz Karayel hiç kaçırılmıyormuş. Ayşegül’ün el kol hareketleri, mimikleri süpermiş. Poyraz’la gerçekte de sevgililermiş. Hele o küçük çocuk Sinan’ın ağzını burnunu yiyesimiz varmış.
- Konular neredeyse hep aynıymış.. Kötü adam, ama ne kötü! İyi kadın, mağdur... Kavuşamayan aşıklar, melul melul birbirine bakan gözler, sevgisini söyleyemeyen karakterler, arada hep bir savaş, ince hesaplar, ihtiras... Ha bir de kadınlar kıyafetleriyle duşta suyun altında ağlıyormuş ama makyaj akmıyormuş!
Mevzu derin, muhabbet uzadıkça uzuyor, hele hele Osmanlı dizileri hakkında konuşulanları yazmaya kalksam tam sayfaya sığmaz.
Aaaa bir de dizilerin uzunluğu kadar reklamların da çok oluşu hepsini çileden çıkarıyormuş.
“Yeterrr!” diyerek içeri dalmak ve “Madem bu kadar şikayetçisiniz neden izliyorsunuz?” naraları atmak istedim ama tabii ki mümkün değil.
Galiba bu “toplumsal mühendislik projesi” düşüncesine inanmaya başlıyorum. Ya siz?

Yazarın Tüm Yazıları