Ayıptır söylemesi...

Bu sözü çok seviyorum ayıptır söylemesi.

Haberin Devamı

Bu sözün arkasına sığınarak her şeyi söylüyoruz aslında.
Sözü başa koyuyoruz, ondan sonra Allah ne verdiyse saydırıyoruz.
Ayıptır söylemesi şu insan şöyle şöyle...
Ayıptır söylemesi şuna şu kadar para verdim...
Ayıptır söylemesi bilmem ne aldım, bilmem ne yaptım...
Bir laf, bir söz hayatımızı kurtarıyor farkında mısınız?
Yaptığımızı, ettiğimizi, birileri hakkındaki düşüncelerimizi açık açık, hiç sansürlemeden söyleyebiliyoruz “ayıptır söylemesi”ni başa koyunca.
Kim bulmuş bu sözü acaba, nasıl girmiş hayatlarımıza bu kadar?
Ezik, sinsi, pısırık, arkadan iş çeviren tipler vardır ya, işte onlara benzetirim bu sözü.
Aman ne şiş yansın ne kebap modundadır yani “ayıptır söylemesi”...
“Madem ayıpsa niye söylüyorsun?” da demiyoruz lafa bu sözle başlayana.
Anlatılacak olayın ayıplığını peşinen kabul etmemize rağmen “aman beni yanlış anlamasınlar” diye düşünerek lafa bununla giriyoruz.
Toplumda sivrilmeyeyim, kimse beni kötü bilmesin, benim hakkımda yanlış şey düşünülmesin gibi korkuların koruyucu kılıfı oluveriyor “ayıptır söylemesi” lafı.
Bir kişi “ayıptır söylemesi” ile başlayan bir cümle kurduğunda, baştan affediyoruz onu.
Fikrini, birileri için ettiği küfürleri, parasına puluna dair sözlerini mazur görüveriyoruz bir sözle.
Ayıptır söylemesi kurtarıcımız oluveriyor, anlattıklarımızı ve bizi masumlaştırıyor.
Söyleyemediğimiz ve içimizde kalan şeyleri söylüyoruz bu sözle.
Ben mesela dün birkaç kez kullanmışım bu sözü, ama başka anlamda.
Ayıptır söylemesi, dışarısı soğuk, hayvanlar aç ve mağdur...
Ayıptır söylemesi, Yetiş Ayşe’yi okuyun, bir ihtiyaç sahibinin elinden tutun...
Ayıptır söylemesi bilmem ne marka çantaya bilmem ne kadar lira vereceğinize, bu karda kışta ayağında ayakkabısı olmayan bir çocuğa bot alın...
Ayıptır söylemesi, yediğinizi içtiğinizi sosyal medyada paylaşmayın, alan var alamayan var, yiyen var yiyemeyen var...
Biraz daha duyarlı olmak lazım değil mi, ayıptır söylemesi!
Dizi izlemeyi severim bilirsiniz. Özellikle yabancı dizilerin sıkı takipçisiyimdir, yerli dizilerle aram pek yoktur.
Geçen gün bir okurum yerli dizilere dikkat çeken aşağıdaki e-postayı gönderdi:
“Ülkemizin içinde bulunduğu terör ve kaos ortamı her geçen gün daha kötüye giderken, sade bir vatandaş olarak -gündemlerden birazcık uzaklaşabilmek adına- akşamları evde dizileri seyrediyoruz.
Ancak hemen hemen tüm diziler kabadayılık, silah, boğaza bıçak dayama, iple boğma gibi şiddet içeriyor.
Fragmanları izlemek bile toplumsal şiddetin artmasında bir etken.
Sadece fragmana denk gelen bir çocuğun beynine şiddet normal olduğu mesajı oturuyor ve terörden kaçarken terörün içine mesajlarla itiliyoruz.
‘Yalan Dünya’ gibi komedi dizilerinin kalktığı bir ortamda bu tarz şiddet içeren dizilerin rahatça gösterilmesi, toplumsal şiddeti artıracağı gibi terörün kanıksanmasana da psikolojik olarak zemin hazırlıyor.
Sizlerden ricam, dizilerde şiddet ve kabadayılık dozunun azaltılması yönünde çağrıda bulunmanız.
Sade bir vatandaş olarak en azından geleceğimizi kurtarabilmek adına sizlerden yardım rica ediyorum.
Belki senaryo yazarları veya yapımcılar sesimizi duyarlar.”
Okurumun yazdıklarına hak verdim. Yerli dizi izleyenlerin çoğu, annem de aynı şeyi düşünüyor.
Özellikle şu yaşadığımız zor günlerde hepimizin birazcık gülmeye, eğlenmeye, kafaları boşaltıp stresten uzaklaşmaya ihtiyacı var.
Komedi dizileri ve mizah böyle zamanlarda rahatlatıcı olabilir.
Yapımcılar, yönetmenler, senaristler, oyuncular; siz bu durumun farkında mısınız?

Yazarın Tüm Yazıları