Ben CHP’de bir karışıklık olsun düşüncesiyle hareket eden bir gazeteci değilim. CHP’yi önemsediğim için CHP’deki gelişmeleri de takip ediyorum. CHP gibi köklü partilerin istikrarını korumasının, demokratik istikrar açısından önemli olduğuna inanıyorum.
Muharrem İnce’nin partide kalmasını sağlanması için Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun adım atması gerektiği yönünde çağrılar yaptım. Yine aynı şekilde üç milletvekilinin istifa etmemesi için Kılıçdaroğlu’nun çaba göstermesi gerekiyor.
KILIÇDAROĞLU’NUN TEPKİSİ
Ama Kılıçdaroğlu “Cumhuriyet Halk Partisi’nde genel başkana mektup yazılmaz. Genel başkandan randevu alınır” dedi. Mektup yazan milletvekilleriyle görüşmeyeceğini açıkladı. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları üzerine İzmir milletvekili Mehmet Ali Çelebi ile konuştum. Mektup yazmadan önce 27 Ekim tarihinde Kılıçdaroğlu ile görüştüklerini hatırlattı. Görüşmede daha sonra mektupta yer alan rahatsızlıklarını ilettiklerini söyledi. “Bu durum böyle devam ederse müsaade isteriz” dediklerini hatırlattı. Çelebi ve Aksoy, sadece Kılıçdaroğlu ile görüşmediler. 14 Ekim’de CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’le, 14 Aralık’ta CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ile bir araya geldiler. Bir ilerleme sağlanamadığını gördükleri için bir de mektup yazmak suretiyle görüşmelerini iletmeyi tercih etmişler.
2 YILLIK BİR SÜREÇ
Dünkü konuşmamızda Mehmet Ali Çelebi ısrarla bu işin 2 yıllık bir süreç olduğunun altını çizdi. 24 Haziran 2018 seçim gecesinden başlayan bir süreç... Kılıçdaroğlu, CHP’yi “dostları”na göre yapılandırınca Muharrem İnce ve Mehmet Ali Çelebi gibi kendisini Cumhuriyetçi-Atatürkçü olarak tanımlayan isimlerin, parti politikalarından rahatsızlıkları başlamış.
RAHATSIZ OLDUKLARI İKİ BAŞLIK
Burada CHP ile HDP arasındaki ilişkilere bir parantez açmak gerekiyor. Kürt halkıyla HDP üzerinden ilişki kurulmak istenmesinden rahatsızlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu hakkında 1 milyon liralık tazminat davası açarken, “Bizzat kendisi bir kaset komplosu ile işbaşına gelen, partisi içinde taciz, tecavüz, hırsızlık hadiselerini görmezden gelen sözde genel başkanın sancısının sebebi budur. Bunların derdi millet, milli iradedir” diye tepki göstermişti.
Gelinen noktada ne Kılıçdaroğlu geri adım atıyor ne de Erdoğan bu işin peşini bırakmaya niyetli görünüyor. AK Parti MKYK toplantısında “sözde Cumhurbaşkanı” konusu açılınca Erdoğan, “CHP böyledir. Bunların sorunu milli iradeyle. Bu CHP’de tecavüzcüler var. Sahtekârlıklar var. Bizim bu partiye karşı tavırlı olmamız lazım” diyor.
SELÇUK ÖZDAĞ’A SALDIRIÖNCELİKLE Selçuk Özdağ’a ve gazeteci Orhan Uğuroğlu’na yapılan saldırıyı kınıyorum. Selçuk Özdağ’la doktorlar müdahale ettikten kısa bir süre sonra konuşmuştuk. Silahlı ve sopalı kişilerin saldırısına uğradığını anlatmıştı. “Cuma namazı için evden çıkmıştım. Şoförümün başına silah dayamışlardı. Biri bana silah çekti, diğerleri arkadan sopalarla saldırdı. Bir süre yumruklarla kendimi korumaya çalıştım” diye anlatmıştı.
Selçuk Özdağ’a yapılan saldırıya çok üzüldüm. Ama başkentin ortasında önemli bir siyasetçinin silahlı, sopalı saldırıya uğramasına daha çok üzüldüm. Böyle bir Türkiye istemiyoruz. Fikirlerin silahla, sopalarla susturulduğu bir Türkiye’nin mücadelesini vermiyoruz.
Selçuk Özdağ’ın kırılan iki parmağı ve koluna operasyon yapıldı. Dün hastaneden evine geçti. İçişleri Bakanı Soylu, Selçuk Özdağ’la sürekli temas halinde. Dün saldırganların ikisinin yakalandığı haberini alınca Selçuk Özdağ’ı aradım. Doğruladı. Teşhis için şoförünün Emniyet’te olduğunu söyledi. “Önemli olan onların arkasında kimlerin olduğu” dedi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN ARAMIŞ
Selçuk Özdağ, “Ne kadar sevildiğimi anladım” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan aramış kendisini. Olayın nasıl olduğunu sormuş. Geçmiş olsun dileklerini iletmiş. İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanı başta olmak üzere bakanlar, milletvekilleri, siyasi parti liderleri ve eski Meclis başkanları aramış. Selçuk Özdağ, MHP ve Ülkü Ocakları davasından idamla yargılanmış, bu uğurda 7 yıl hapis yapmış, çile çekmiş bir insan. Ona saldıranlar hangi bedeli ödedi acaba?
BAHÇELİ’NİN
Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından Ümit Özdağ’ın İYİ Parti’den ihraç kararının iptaline karar verildi. Ümit Özdağ bugün Meclis’te, saat 11.00’de düzenleyeceği basın toplantısında geniş açıklamalar yapacak. Ancak dünkü konuşmamızda, “Adalet yerini buldu. Hiçbir açıklamamdan dolayı pişman değilim. Bugüne kadar ne söylediysem, bundan sonra da söylemeye devam edeceğim. Şimdiye kadarki tüm sözlerimin arkasındayım” dedi. Ümit Özdağ, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu iddia etmişti.
İYİ PARTİ NE YAPACAK?
Bu karar karşısında İYİ Parti ne yapacak? Mahkeme usul açısından bir karar verdi. Öncelikle 1 hafta-10 gün içinde çıkması beklenen gerekçeli kararı bekleyecekler. Nerelerde usul hatası yapıldığı ortaya çıkacak. İYİ Parti kaynakları, “Ümit Özdağ’ın ihracına ilişkin esas hakkındaki gerekçelerimiz geçerliliğini koruyor. Mahkeme sadece usul açısından iptal kararı verdi. Zaten esas açısından karar verme yetkisi yoktur. Gerekçeli karar çıktıktan sonra yetkili kurullarımız yeniden değerlendirme yapacak” dedi.
Edindiğim izlenim, Ümit Özdağ hakkında yeniden ihraç düğmesine basılacağı yönünde. Özdağ, disipline sevk yetkisinin genel başkan ya da genel idare kuruluna ait olduğu, ancak kendisiyle ilgili işlemin genel sekreterlik tarafından yürütüldüğü itirazında bulunmuştu. Değişen tek şey, bu kez ihraç işlemi genel başkan tarafından yürütülecek.
AYHAN BİLGEN HDP’DEN KOPUYOR
ESKİ Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, tutuklandığında “tersine Türkiyelileşme” başlığı altında HDP’ye esaslı eleştiriler yöneltmişti.
Ayhan Bilgen
Böylece HDP’nin kapatılmasıyla ilgili tartışmalarda yeni bir sürece girildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parti kapatmaya sıcak bakmadığı biliniyor. AK Parti’nin önemli isimlerinin de bu yönde açıklamaları oldu. O nedenle MHP’nin, HDP’yle ilgili tutumunun cumhur ittifakının politikası olmadığı anlaşılıyor. Ancak AK Parti’nin, MHP’nin bu girişimini engelleme gibi bir çabası olmayacağı belli.
MHP’DEKİ HAZIRLIK
Soru 1: MHP’de, HDP’nin kapatılmasıyla ilgili bir çalışma var mı? Var.
Soru 2: Kimin başkanlığında yapılıyor?
Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız başkanlığında HDP’yle ilgili bir dosya hazırlanıyor.
Soru 3: MHP, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na HDP’nin kapatılması için müracaat edecek mi?
MHP, öncelikle Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili iddianame üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın HDP hakkında kapatma davası açmasını bekleyecek.
Soru 4:
WhatsApp’ın uygulaması hepimizi karar almaya zorlarken, sosyal medya ile siyaset ilişkisine bakmak istedim. Ha, bir de sosyal medya konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değerlendirmesi var. Sosyal medya, özellikle algı yönetiminde etkin bir şekilde kullanılıyor. Bu durum siyasetin de sosyal medyaya daha çok ilgi duymasına yol açıyor.
Peki hangi parti hangi sosyal medya platformunu tercih ediyor? Hilmi Daşdemir’in başkanı olduğu Optimar’ın bu konuda bir anketi var. Tek eksiği TikTok olan anketi paylaşıyorum.
PARTİLERE GÖRE SOSYAL MEDYA
AK Partililer Facebook’cu, CHP’liler Twitter’cı, MHP’nin önceliği ise Facebook. HDP’liler ise ezici bir çoğunlukla Twitter’cı. İYİ Partililerin tercihi ise Facebook. AK Parti ve İYİ Partililerin ikinci tercihi Twitter’dan yana. CHP, MHP ve HDP’liler ikinci sırada Instagram diyor.
Tabii siyaset de sosyal medyaya ilgisiz değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Twitter’daki takipçi sayısı 17 milyon 356 bin. Kılıçdaroğlu’nun ise 7 milyon 304 bin takipçisi var. Bahçeli’nin takipçi sayısı 5 milyon 459 bin olurken, Akşener’i 4 milyon 267 bin kişi takip ediyor.
CİNSİYETE GÖRE
Kadınlar daha çok Instagram’ı tercih ediyor. Gençlerin seçimi de o yönde. Erkekler ise Facebook ve Twitter’ı etkin bir şekilde kullanıyor. YouTube’da ise kadınlar ve erkekler eşit seviyede yer alıyor.
SOSYAL MEDYA İÇİN NE DEDİ?
1)Amerikan Kongresi 1814 tarihindeki işgalci İngiliz birliklerinden 207 yıl sonra Trump destekçileri tarafından baskına uğradı.
2) Dünyaya demokrasi ihraç eden Amerika’nın asıl kendisinin demokrasiye ihtiyacı olduğu ortaya çıktı. Bu aşamadan sonra herhangi bir Afrika ülkesi “ABD’ye demokrasi ihraç edeceğim” diyebilir.
3) Trump seçildiğinde “Bir ülkenin seviyesi devlet başkanına göre ölçülür” denilmişti. Bu sözün hakikat olduğu kongre baskınıyla ortaya çıktı.
4) Trump, Amerika’yı dünyaya rezil eden başkan olarak tarihe geçti. Şimdi onu rahat bir emeklilik değil, yargılanıp hapse girme akıbeti bekliyor.
5) ABD Başkanlığı tescil edilen Biden, Kongre binasının basılması üzerine, “Bu bir protesto değil, kalkışmadır” dedi. Biden, 252 kişinin şehit olduğu 15 Temmuz darbe girişiminden uzun bir süre sonra Türkiye’yi ziyaret etmiş ve “İnternet oyunu zannettik” demişti. Ama biz ABD’deki kalkışma için “İnternet oyunu zannettik” demedik. Bu da onlara ders olsun.
6)15 Temmuz’da ABD’nin desteklediği FETÖ’cü hainler Meclis’i bombalarken, bizim milletvekillerimiz meydan okumuştu, Kongre baskınında ise Temsilciler Meclisi üyeleri tam siper yaptı.
7)Dünyayı kasıp kavuran kanlı darbelerin hâmisi olan ABD, ilk kez darbeyi yakınında hissetti.
8)“ABD’de neden darbe olmaz? Çünkü orada Amerikan büyükelçiliği yok”
Kış ortasında bahardan söz etmek gibi bir şey.
Biden’ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte yeni bir dünya kuruluyor. ABD-AB ittifakı yeniden sağlanıyor. ABD başkanlarının seçimi dünya başkanı seçimi gibidir. Baba Bush’un, Bill Clinton’ın, oğul Bush’un, Obama’nın, Trump’ın başkanlığının ülkemizle ilişkilere ve bölgemize etkileri farklı farklı oldu. Darbeler tarihimiz incelendiğinde 12 Eylül darbesini destekleyen Carter’ı, 15 Temmuz’un arkasındaki Obama’nın adamlarının siluetini görürüz.
Biden, Türkiye’yi en yakından tanıyan ABD Başkanı. Ancak Türkiye’ye yönelik olumlu bir düşüncesinin olmadığı da bir gerçek. Peki biz Biden’la 4 yılı nasıl geçireceğiz.
Buna hazırlanmalıyız. Ankara’da yeni döneme göre kendini yapılandırıyor.
REFORMLAR
YEni sürecin kutup yıldızının reformlar olması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süredir ısrarla 2021 yılının reformlar yılı olacağını söylüyor. Ama ülke öyle bir kutuplaşma içinde ki göz gözü görmüyor. Kutuplaşma iklimi her şeyi esir alsa da reformlarla ilgili mutfak çalışması tamamlandı. Uzak olmayan bir süreçte reform iklimine gireceğiz.
Bu süreçte birbirine karıştırılmaması gereken iki çalışma söz konusu.
Biri Adalet Bakanlığı’nın kapsamlı reform hazırlığı, ikincisi ise AK Parti ve MHP’nin şimdilik ayrı ayrı çalıştığı ama daha sonra ortak bir çalışmaya dönüştürülecek olan seçim yasasıyla ilgili hazırlıklar.
Erdoğan’ın Bahçeli’yi ziyaretinden 1 gün önce AK Parti’de MYK toplantısı vardı. Erdoğan orada ziyaretten söz etmediği için sürpriz bir ziyaret olarak karşılandı. Oysa Erdoğan ile Bahçeli, bu görüşmeyi 30 Aralık günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki Kültür-Sanat Ödülleri töreninde kararlaştırmışlar. Görüşme öncesi iki lider baş başa sohbet edip kahve içmişlerdi. Erdoğan orada Bahçeli’ye, “Sizi ziyaret etmek istiyorum” diyor. MHP Lideri memnuniyetle karşılıyor. Erdoğan’ın yeni yılda Ankara’ya geldiği gün ziyaret saati kesinleştiriliyor.
GÜNDEM MADDELERİ
1 saat 15 dakika süren görüşmede ne konuşuldu? İki liderin de yakın çevresine herhangi bir bilgi vermediği söyleniyor. Sadece “devlet görüşmesi” denildi. 2021’le birlikte yeni bir döneme girildi. Biden’la ve ABD ile ilişkiler, AB ile açılmak istenen yeni sayfa ve içeride reformlar... Bir yanda AİHM’nin Demirtaş kararı ve HDP’nin kapatılması tartışması, diğer yanda ise reformlar... Peki birbiriyle çelişkili başlıklar hakkında nasıl bir yol izlenecek? Cumhur ittifakının iki liderinin 2021’in kaderini belirleyecek önemli başlıkları değerlendirmeleri yadırganmamalı.
Yeni dönemde ABD ve AB ile ilişkiler, reform süreci ilk ele alınan başlıkları oluşturuyor. Erdoğan, 2021 yılını reform yılı olarak ilan etti ama bunu MHP ile birlikte gerçekleştireceğinin de altını çizme gereği duydu.
27 MAYIS’IN GÖLGESİNDE İLKER BAŞBUĞESKİ Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, “Erken seçim olsaydı 27 Mayıs darbesi olmazdı” şeklindeki açıklaması kadim bir derdimiz olan darbe tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı.
AK Parti MYK’da İlker Başbuğ hakkında çok sert eleştiriler yöneltiliyor. Erdoğan konuşulanları başıyla onaylıyor ama kendisi ayrıca bir değerlendirme yapmıyor. Bu Erdoğan’ın konuşmayacağı anlamına gelmez. Çünkü AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “Darbe milletine silah çekmektir. Darbe emri alçaklıktır” sözlerini ilgiyle takip ediyor. Bence Erdoğan ilk konuşmasında esaslı bir cevap verecek.
TARİH BAŞBUĞ’U
Belbuka Üs Bölgesi; Van, Şırnak ve Siirt’in kesiştiği noktada yer alıyor. Şimdiye kadar 27 şehit verdiğimiz bir mıntıka. Kuzeyde Beytüşşebap Faraşin bölgesi, Kato Dağları, doğuda Bestler Dereler ve Siirt Kör Kandil ile Hereke bölgesini görüyor.
Yapımı 3 ay önce tamamlanmış. Üssün yapımı sırasında PKK’nın döşediği mayının patlaması sonucu iki işçi şehit olmuş. Ancak 1980’den bu yana Jandarma ilk kez kalıcı üs bölgesine sahip olmuş. Önceden yazın çadır kuruluyor, kışın ise hava sıcaklığının eksi 25-30 dereceye düştüğü bölge boşaltılıyormuş. Kalıcı üs bölgesinin yapılmasıyla Jandarmamız 365 gün orada, Kartal Yuvası’nda PKK’nın geçişine izin vermiyor.
İçişleri Bakanı Soylu’nun yılbaşında Mehmetçikle birlikte olduğu yerin hemen üstünde açık gözetleme kulesi varmış. O gece hava sıcaklığı eksi 20 derece olarak ölçülmüş. Soylu, açık gözetleme kulesini ziyaret ettikten sonra yılbaşı gecesinde Mehmetçikle birlikte olduğu kapalı gözetleme kulesine geçmiş. Soylu, en düşük rütbedeki askerle dahi birlikte olmak istemiş. O nedenle ortamdaki masalar çıkarılmış, Mehmetçiğe yer açılmış. Soylu, daha çok askerle bir arada olabilmek için masaların çıkarılıp, yer açılmasını istemiş. Ayakkabılar çıkarılıp bağdaş kurulmuş. Bakan-er ayrımı yapılmadan sohbet edilmiş. Çok sıcak ve samimi bir ortam oluşmuş.
İşte karlı dağların zirvesindeki Belbuka üssü
Orada gecenin kör karanlığında eksi 20 derecede baş başasın. Yılbaşında eşinden, çocuğundan ayrı vatan nöbetindesin. Ziyaretine bakanın geliyor, komutanların bulunuyor. Aynı yerde diz kırıp oturup, sohbet ediyorsun. Bu büyük bir moral olmaz mı? Cumhurbaşkanı telefonla bağlanıyor, senin yeni yılını tebrik ediyor. Bu mesaj üs bölgelerindeki askerlere ulaşıyor. Onlar “Benim bakanım yanında. En zor gecede dahi Cumhurbaşkanım beni unutmuyor. Devletim arkamda” diye düşünüyor. Bu tablo üs bölgesindeki askerin moralini yükseltirken, belli ki Bodrum’daki villalarında yılbaşı kutlaması yapan birilerinin moralini bozmuş. Süleyman Soylu ve askerlerin ayakkabılarını çıkarıp oturması gibi korkunç bir tehlikeyi tespit etmişler! Ayakkabı çıktı ya, rejim elden gidecek demektir.
Şehitlere değil, ayakkabıya bakan kafa.
Fikri Sağlar DYP- SHP koalisyon hükümetleri döneminde Kültür Bakanlığı yaptı. 49. hükümette Başbakan’ı Demirel, 50. ve 52’nci hükümette ise Tansu Çiller’di. Sultan Kara başörtülü bir gazeteciydi. Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın basın toplantısına alınmak istenmemişti. İtiş kakış üzerine basın danışmanı İsmet Demirdöğen müdahale etmiş, Sultan Kara’nın basın toplantısını izlemesini sağlamıştı. Başörtüsü yasağının en sert uygulandığı bir dönemdi. Fikri Sağlar’ın başörtülü gazeteciyi yanına oturtup basın toplantısı yapması ilgi uyandırmıştı.
NECİP FAZIL’LI, SAİD NURSİ’Lİ KAMPANYA
Sağlar, Said Nursi’nin, Necip Fazıl’ın, Nâzım Hikmet’in kitaplarını kütüphanelere sokan bir kampanyaya da öncülük etmişti. Bunu bir kampanyaya dönüştürmüştü. Çünkü onun Türkiye’nin “yasaklı kitaplar” tarihine geçecek bir öyküsü vardı. Fikri Sağlar Kültür Bakanı, Emre Kongar ise müsteşardı. Devlet Tiyatroları’na ait Ankara Macunköy’deki sahnenin bulunduğu yerde bir depoda 25 bin yasaklı kitap bulunmuştu. Kültür Bakanı Sağlar, “Kitaplara özgürlük” diye bir açıklama yaptı. “Kitapları özgürlüğüne kavuşturuyoruz” diye bir kampanya düzenledi. 25 bin yasaklı kitap depolardan çıkarılıp, kütüphanelere gönderildi. Sağlar bu açılımı ile saygınlık kazandı.
YASAKLI KİTAPLAR LİSTESİ
Bir de kütüphanelere girmesi yasak olan, “yasaklı kitaplar listesi” bulunmuştu. Ne günlerdi... Aralarında Süleyman Demirel’in Zincirbozan’da yazdığı mektuplardan oluşan kitap bile vardı. Demirel Başbakan ama Demirel’i anlatan kitap hâlâ yasaklı yayınlar listesindeydi. Demirel Başbakan olarak kütüphanelere girebiliyor ama onu anlatan kitap kütüphanelere sokulmuyordu.
SAĞLAR’IN KAMPANYASI
Kültür Bakanı Sağlar, yasaklı kitaplar listesine tepki gösterip karşı bir kampanya düzenlemişti. Kendi mahallesinden sert tepki gösterilmişti. Ama o geri adım atmadı. “Said Nursi kütüphanede sizi bekliyor”, “Necip Fazıl kütüphanede sizi bekliyor”, “Nâzım Hikmet kütüphanede sizi bekliyor” diye afişler hazırlatıp, reklam kampanyaları yaptı.
Özgürlükçü
Erdoğan’la görüşen ise DSP Genel Başkanı Önder Aksakal.
O partinin kurucu lideri Bülent Ecevit’ti. Ecevit yıllarca mücadele ettiği Demirel’in ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilmesi için mücadele vermişti.
Bunda yadırganacak bir şey yok. Ayrıca Önder Aksakal diyaloğa önem veren birisi. Son bir ay içinde, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Lideri Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ve Abdulhamit Gül’le görüştü. Yılbaşından sonra da Meclis Başkanı Mustafa Şentop’la bir araya gelecek. Önder Aksakal liderlere, ekonomi, hukuk, demokrasi ve insan hakları reformu konusunda DSP’nin önerilerini sunuyor. Sorumlu bir muhalefet ülkenin ihtiyacı olan konularda katkı yapar. Aksakal da onu yapıyor.
ERDOĞAN NASIL KARŞILAMIŞ?
O nedenle Aksakal’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesine, “sol parti” parantezinin dışına çıkarak bakmakta yarar var. Erdoğan, 2020 yılının son günlerindeki sıkışıklığa rağmen DSP Genel Başkanı ile görüşmesine önem vermiş. Önder Aksakal, “Samimi bir görüşme oldu” diye anlatıyor. DSP’nin önerilerinin yer aldığı paketi sunmuş. Ana başlıkları hakkında bilgi vermiş. Erdoğan ilgiyle dinlemiş. Sorduğu sorularla ilgisini hissettirmiş. Aksakal, “Bizim çalışmalarımız süreklilik arz eden çalışmalar. Çalışmalarımızı paylaşmak için zaman zaman görüşmek isterim” demiş. Erdoğan, not aldırmış. DSP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sıcak karşılanmış, ilgiyle uğurlanmış.
Şimdi gelelim görüşmenin içeriğine.
ABD YAPTIRIMLARI
Cumhurbaşkanı’yla görüşen Kıbrıs Fatihi
Ama CHP bir süredir taciz, tecavüz ve istismar haberleriyle gündeme geliyor. Koronavirüs sürecinde günlük olarak vaka sayısının açıklanması gibi, CHP’yle ilgili taciz tablosu gündeme getiriliyor. CHP’lilerin bunu hak ettiğini zannetmiyorum.
SAVCININ DEĞİL, CHP’NİN İŞİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, taciz iddiaları karşısında susuyor. Konuşunca da iktidarı suçluyor. “Gündemi değiştirmek istiyorlar” diyor. “Bu ülkenin savcısı yok mu?” diye soruyor. Bu ülkenin savcısı var da Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı yok mu? Savcı zaten gereğini yapıyor. Ama bu olay sadece adli bir vaka değil. Taciz, tecavüz ve cinsel saldırı gibi olayların bir de siyasi yönü var. Atatürk’ün partisi olan CHP’nin tacizle anılması iyi bir şey mi? Kılıçdaroğlu, cinsel saldırı iddiasıyla tutuklanan eski CHP Maltepe İlçe Yöneticisi hakkında ne diyor?
“Gündemi değiştirmek istiyorlar. Gereği yapılıyor, bu ülkenin savcısı yok mu? Tutuklandı ve biz hemen partiden ihraç ettik. Bir olay çıkar ve parti ilkeleriyle çelişirse o kişiyi partiden atarız”
Bu mu yani?
‘CHP TACİZCİLERİ KORUYOR’ ALGISI
Tacizle suçlanan CHP Konya İl Başkanı’na genel merkez sahip çıktı. Barış Bektaş’ın görevinin başında olduğu açıklandı. Elbette ki suçsuzluk karinesi esastır. Ben burada CHP yönetimi ve Kılıçdaroğlu’nun cinsel taciz suçlamaları karşısındaki tavrını yansıtıyorum. Bunun CHP’ye verdiği zarara değiniyorum. CHP’liler bunu hak etmiyor. Çünkü CHP’liler onurlu insanlardır. Ancak Kılıçdaroğlu’nun bu tür çirkin iddialar karşısında kararlı tavır koymaması nedeniyle, CHP tacizcileri koruyor gibi bir algı oluşuyor.
İSKİ REZALETİ
AİHM’nin Demirtaş hakkında iki kararı bulunuyor. AİHM İkinci Daire’nin 20 Kasım 2018 tarihli kararı ile yeni tartışmaya neden olan 22 Aralık tarihli Büyük Daire kararı. AİHM’nin Selahattin Demirtaş’ın “derhal serbest bırakılması”yla ilgili kararı şimdiye kadar avukatların attığı tweet’ler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert tepkisi üzerinden tartışılıyor. 160 sayfadan oluşan AİHM kararını ve iki muhalefet şerhini inceleme fırsatı buldum. Gürcistanlı hâkim Lado Chanturia ile Türk hâkim Saadet Yüksel’in muhalefet şerhleri dikkatle incelenmeye değer. Bunları başlıklar halinde aktarmak istiyorum.
ÖNCE AİHM KARARI
1) Türkiye’nin ‘parlamentolar arası birlik kararı bulunması’ nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğu yönündeki itirazı oybirliği ile reddedilmiş.
2) Anayasa Mahkemesi önündeki bireysel başvuru yolunun tüketilmediğine ilişkin itiraz oy çokluğu ile reddedilmiştir. Muhalefet şerhlerinde bu cümle önemli bir yer tutuyor.
3) Tazminat yolunun tüketilmediğine ilişkin itiraz ise Demirtaş hakkında etkili bir hukuk yolu olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş. Ancak muhalefet şerhinde bu karara ilişkin itirazlar da yer alıyor.
MAKUL ŞÜPHEYİ KARŞILAMAYAN DELİL ELEŞTİRİSİ
AİHM Büyük Daire’nin kararını incelerken yargımızın ciddi olarak tartışması gereken bir hükümle karşılaştım: “Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nce sunulan delillerin, sözleşmenin 5’nci maddesinin gerektirdiği makul şüphe kıstasını karşılamadığı, objektif bir gözlemcinin bu delillerle başvuranın (Demirtaş) tutuklandığı suçları işlediğine ikna edilemeyeceği gerekçesiyle sözleşmenin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir” deniliyor.
MİLLETVEKİLİ OLMASI
Firari FETÖ’cüler çıplak arama iddialarını bir kampanyaya dönüştürünce, insanlar bu FETÖ’cülerin yine hangi hesapları var acaba diye düşünmeye başladı. Çünkü yalan bunların mesleği. Yalan ve takiye ile herkesi aldatıp 15 Temmuz’da darbe yapacak güce ulaştılar.
FETÖ’CÜLERİN ÇARPITMASI
FETÖ’cüler “çıplak arama” derken bilinçli bir çarpıtma yapıyor ve insanların ahlaki yaklaşımlarını istismar etmeye çalışıyorlar. Bazı ülkelerin düzenlemelerinde, detaylı arama, derin arama, kapsamlı arama olarak da ifade edilen çıplak arama, aslında insanların giysilerinin tamamen çıkartılması suretiyle yapılan bir arama değil. Birçok ülkede olduğu gibi bizdeki mevzuatta da giysilerin kademeli olarak çıkartıldığı, çıkartılan giysiler giyildikten sonra diğer kısım giysilerin çıkartıldığı, sıkı kurallara bağlanmış bir arama şekli bu. Erkek veya kadın olsun, insanların tamamen giysilerini çıkarttıkları bir arama türü yok.
Belli ki cezaevlerinde güvenlik nedeniyle çıplak aramaya ihtiyaç duyulan durumlar oluyor. O nedenle ceza ve infaz kurumlarıyla ilgili yönetmeliğin 34. maddesinde çıplak aramanın nasıl yapılacağı belirlenmiş.
ÇIPLAK ARAMADA BULUNANLAR
Çıplak arama sırasında adli mahkûmlarda iç çamaşırına saklanmış uyuşturucu, SIM kart, bıçak, delici alet bulunmuş. FETÖ ve PKK’lılarda ise örgütsel doküman, ByLock var mı yok mu şeklinde mesajlar, kâğıt üzerine çizilmiş kroki ve şifreli yazışmalar tespit edilmiş.
MECLİS DÜNYA ÖRNEKLERİNİ İNCELEMİŞ
Çıplak aramayla ilgili tartışmaların sürdüğü bir sırada milletvekillerinin talepleri üzerine Meclis Araştırma Hizmetleri Başkanlığı ABD ve AB üyesi ülkelerdeki durumu inceleyen bir rapor hazırlatmış. Bu çalışmadan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum:
Mesut Yılmaz’la ilgili sahte belge neydi?
Mesut Yılmaz ile Yıldırım Akbulut’un yarışacağı kongreye sayılı günler kalmıştı.
Kıran kırana bir mücadele yaşanıyordu. Bursa’dan gazeteci arkadaşım Hüseyin Hiçdurmaz aracılığıyla bir belge geldi.
Hiçdurmaz, Akbulut yanlısı bir medya grubunun el altından yaydığı notunu düşmüştü. Kongrede Mesut Yılmaz’ın aleyhinde etkili olabilecek bir belgeydi. Resmi evraklar konusunda uzmanlığına inandığım kişilere danıştım. Akbulut’un ekibini yokladım. Doğrudan onlarla ilgisinin olmadığı sonucuna ulaştım. Bu arada Sevgi Ulusay aracılığıyla Mesut Bey’e ulaşmaya çalıştım. Sevgi Hanım’a ön bilgi vermiştim. Gecikmeden Mesut Bey aradı. “Öncelikle haberi yazmadan önce arayıp sorma gereği duyduğunuz için teşekkür ederim” dedi. Bunun benim görevim olduğunu söyledim. “Benim böyle bir üyeliğim yok. Dediğiniz kulübe olmadığı gibi bu tür hiçbir yapıya üyeliğim söz konusu değil” dedi. Kongre sürecinde kendisine zarar vermek isteyen bir yapı tarafından üretilen sahte bir belge olduğunu söyledi. Beyan esastır dedim. Haberi yazmadan önce kendisini aradığım için memnun olmuştu, daha geniş bir zamanda sohbet etmek üzere davet edeceğini söyledi.
PİŞMAN OLMADIM
Daha sonra FETÖ’nün sıkça kullandığı sahte evrak üretme gerçeği ile ilk olarak o zaman karşılaştım. Benim için öğretici oldu. Genç bir gazeteciydim. Çift kontrolün ne denli önemli olduğunu orada öğrendim.
Haberi yayınlasam kongre sürecinde çok büyük bir sansasyona sebep olabilirdi. Sahte olduğunu tespit ettirdiğim belge Mesut Yılmaz’ın Lions kulübüne üye olduğu yönündeydi. Lions’un resmi evrakı havası verilen bir kâğıt hazırlanmıştı. Doğruluğundan kuşkulandığım haberi yazmadım. Hayatım boyunca da pişman olmadım.
O tür iddialar muhafazakâr seçmende etkili oluyordu. Doğrusu Mesut Yılmaz’la ilgili iddia önüme gelince, AP kongresinde Demirel hakkında ileri sürülen “mason” iddiası hatırıma gelmişti. Demirel, mason olmadığına dair bir belge almak zorunda kalmıştı.
Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanlığı’na aday olduğunda ilk gezisini Marmara ve Ege bölgelerine yapmıştı. Mehmet Gedik koordine ediyordu. Mesut Yılmaz, Ecevit mavisi gömlek giyiyor, onu takdim ederken gençliğine ve dinamikliğine vurgu yapılıyordu. Gittiğimiz yerlerde Akbulut’u destekleyen teşkilatlar mesafeli duruyor ama Mesut Yılmaz’ın gelecek vaat eden genç ve dinamik yapısı sokaktaki vatandaşı etkiliyordu. Orada seçmenin umuda ve geleceğe oy verdiğini gördüm. Bursa’da ilk bölümü tamamlanan geziden ayrılırken, Mesut Bey otobüse gelerek bizlere teşekkür etti. “Başbakanlıkta ziyaretinize geleceğim” deyince hafif tebessüm ederek “Hayırlısı bakalım” karşılığını vermişti.
Kongreyi kazandı ve Başbakan oldu.
RÖPORTAJ İÇİN KAPISINDA BEKLEDİM
Mehmet Keçeciler’le yarıştıkları kongre öncesinde ise röportaj yapmak için yedi buçuk saat kapısında beklemiştim. Keçeciler’le konuşmuştum. Tek yanlı olmaması için Mesut Yılmaz’la da görüşmek istiyordum. Yedi buçuk saatin sonunda, o zaman Cumhuriyet gazetesi muhabiri olan Tuncay Özkan’la birlikte röportaj yapmıştık.
REFAH’LA KOALİSYONU ASKER İSTEMEMİŞTİ
ANAP’la Refah Partisi’nin koalisyon görüşmeleri sırasında izlemiştim. ANAP’ta ve Refah Partisi’nde bu işin olması için çaba gösterenler haber kaynağımdı. Neredeyse anlaşmışlardı. Bakanlıkların dağılımı tamamlanmıştı. ANA-REFAH hükümeti kurulmak üzereydi. Araya kısa bir tatil girdi. Asker, Refah Partisi’yle koalisyonu istemedi. Mesut Bey askerin, kamuoyunun ve eşi Berna Hanım’ın baskılarını dikkate alarak Refah Partisi’yle koalisyon hükümeti kurmaktan vazgeçti. ANA-REFAH koalisyonunun kuruluşunu açıklamaya hazırlanırken, bize DYP ile ANAP arasındaki koalisyon görüşmelerini izlemek düştü.
ÇİLLER-YILMAZ KAVGASI KORİDORDAN DUYULUYORDU
ANAYOL koalisyonu kurulmuş, merkez sağın iki partisi bir araya gelmiş, laik kesime göre Refah tehlikesi savuşturulmuştu. Bir kesimde bayram havası vardı. Ancak sahadaki gerçekler farklıydı. Refah Partisi’nin Çiller hakkındaki iddiaları üzerine, Çiller ve Yılmaz bir araya gelmişti. Koalisyonun kaderini belirleyecek bir görüşmeydi. İki liderin bağrışmalarını Meclis’in diğer koridorundan duyduğumuz zaman, koalisyonun uzun ömürlü olmadığını anladık. Bu olay bana alanda haber takibi yapmanın ne denli önemli olduğunu öğretti. Hayaller farklı ama sahadaki gerçekler başkaydı. Çiller-Yılmaz kavgası sonucunda hem koalisyon hükümeti yıkıldı, hem de merkez sağ çöktü.
28 ŞUBAT SÜRECİNDE MİSYONU
ANAP’ı izlemekle görevli bir muhabir olmadığım için Mesut Bey’i düzenli olarak takip etmedim. Özel bir hukukum oluşmadı. Siyasi olarak Özal’ın değişimci çizgisini takip etmedi. ANAP’ı bir arada tutamadı. Özal’la bilek güreşine girdi. Parti bölündü. Statükocu olduğu için uzak durdum. Ayrıca 28 Şubat sürecindeki çizgisini doğru bulmadım. 28 Şubat’taki askere yakın Başbakan profili siyasi hayatına mal oldu.
Mesut Yılmaz 83’te siyasete atılmasına rağmen 90’ların simgesi olan bir siyasetçiydi. Başbakan ve Başbakan Yardımcısı olarak 90’lı yılların en önemli siyasetçilerinden biriydi. Keşke bir Mesut Yılmaz belgeseli yapılsaydı. 1983-2002 arasındaki çalkantılı döneme ışık tutabilirdi.
PARLAMENTER SİSTEM ÖRNEKLERİ
Parlamenter sistemi, “kızıl elma” haline getiren liderlere Mesut Yılmaz üzerinden bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Mesut Yılmaz, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak yurtdışına giderken uçakta kendisini takip eden gazetecilere Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in ismini ancak sessiz filmlerde kullanılan pandomim yöntemiyle anlatabilmişti. Bugün Genelkurmay İkinci Başkanı’nın ismini bilen var mı?
Mesut Yılmaz bir de Batı Çalışma Grubu aleyhinde bir beyanat vermişti. Anında Genelkurmay’dan Başbakan’a haddini bildiren bir açıklama gelmişti.
Şimdi mümkün mü?
15 TEMMUZ’DAKİ YERİ
Mesut Yılmaz, 15 Temmuz darbe girişimi karşısında ise kararlı bir duruş sergiledi. 15 Temmuz’u başta ABD olmak üzere Batı dünyasına anlatmak için büyük bir çaba gösterdi.
Allah rahmet eylesin.
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle