Zehra Teyze’nin dizleri fena

GEÇEN hafta bu köşede Zehra Teyze’nin hikâyesi vardı.

Haberin Devamı

Bir sürü mail aldım.

“Yarım Kalan Hayatlar için devam” diyen...

Mendil satarak geçimini sağlayan 74 yaşındaki bu yaşlı teyzenin hikayesinden çok etkilendiğini, onun için bir şeyler yapmak istediğini söyleyen...

Banka hesap numarasına para yatırmayı teklif eden...

Yalnız yaşadığı o Sıraselviler’deki bodrum katına terlik göndermek isteyen...

Kira vermeden evinde kalmasını öneren...

Hatta Uşak Özel Recep Koparan Huzurevi ve Yaşlılar Bakım Merkezi’ne yerleştirelim diyen...

Zehra Teyze’nin dizleri fena

Tabii “densiz” davrandığım için bana kızanlar da oldu...

Hangi akla hizmet, kimsesiz, yaşlı bir kadının hesabına 20 bin lira yatırılmasını sağlarmışım...

Hiç mi beynim yokmuş!

Ya da onların deyimiyle “kansızın” biri, elinden parayı almak için ona zarar verirse...

Ben ne halt edermişim.

Beni gereğinden fazla iyi niyetli olmakla suçluyorlardı.

“Hiç mi aklına gelmedi?” dediler.

Gelmedi... 

Beni kafam böyle çalışmadığı için -belki de yeteri kadar çalışmadığı için- aklıma böyle kötü şeyler gelmiyor. 

Bu kadar alçak insanlarla birlikte yaşadığımızı, 74 yaşında zavallı bir kadına birilerinin kötülük yapabileceğini düşünmek dahi istemiyorum.
*
Yazıdan sonra heyecanla Zehra Teyze’yi aradım. 

Ne tür tepkiler aldığını sormak için.
 
“Ne tepkisi yavrum” dedi. 

“Hiç dışarı çıkmadım, dizlerimin ağrısından dışarı çıkacak halim mi var?”

Gazeteden bile haberi yok.

“E bankaya gitseydin bari” dedim

“Tamam giderim, sen beni öğleden sonra ara” dedi.

Zehra Teyze’nin dizleri fena.

“İçinden ağrıyor.Geceleri uyutmuyor, artık çok zor yürüyorum, öbürü de ağrıyor ama sağ dizim kadar değil” diyor.

Öğleden sonra aradığımda, banka paranın hesabına yattığını söylemiş. Ben de banka müdürü Neşe Hanım’la konuştum.

Zehra Teyze’ye vadeli hesap açacaklarını, her ay belli bir miktar parayla geçimini sağlayabileceğini söyledi.

Ama ben anladım ki, esas sorun başka.

Esas sorun, dizleri.

Dizleri Zehra Teyze’ye hayatı zehir ediyor.

Hani soruyordunuz ya, “Ne yapabiliriz?” diye.

İşte buyurun size hedef, bence onun tekrar sağlığına kavuşmasına yardımcı olalım.

Ben de artık İstanbul’dayım, yazın sonuna kadar tepenizdeyim, Allah rızası için, bir “dizci” arıyorum. Teyzemizi önce muayene edecek,
sonra ameliyat edecek ve onu eski yürüyebilen, mendil satabilen haline getirecek...

Bizzat ben de ameliyat sırasında ona refakat edeceğim.

Sizden haber bekliyorum.

HAMİŞ: Bu arada, Uşak Özel Recep Koparan Huzurevi ve Yaşlı Bakım Merkezi’ne teşekkürler. Zehra Teyze, henüz yaşlılar yurdu kavramına hazır değil, “Dizlerim düzelsin, bir on yıl daha kendi evimde hayatımı sürdürebilirim” diyor.

Sevişelim arkadaşlar aşkla, sevgiyle

SİZ kadınlara neler yapıyorsunuz farkında mısınız! Siz kendiniz bizzat Ayşe Arman olarak yazıp çizerken, bir dolu kadın, üstündeki ölü toprağını atmak için bazen komik duruma düşerek, sizin izlerinizi sürüyor. Ayşe Arman gazeteciliğini ben bilmem, onu Ertuğrul Özkök övsün o onun işi, ama siz bir kadın olarak herkeste çığır açtınız. Gerek yatakta... gerek annelikte... gerek insanlıkta... gerek eşlikte... Ben buna o kadar şahit oldum ki... Bir konu olunca “Ayşe Arman şöyle yazmıştı o mesele hakkında” diyorum, size en bok atanlar bile “Aa evet” diye atlıyor. Sever sevmez ama takipçiniz çok. Ama şu sizi taklit edenler bazen fena saçmalıyorlar. Sürekli “çakma Ayşe’ler” türüyor. İzlemek, fark etmek eğlenceli oluyor. Her neyse siz hep böyle kalın e mi... Sevgiyle, aşkla... (Ayşegül G.)

*Hep böyle kalmam. Kalırsam sevmezsin beni. Değişmeliyim, gelişmeliyim, önce kendimi, sonra sizi şaşırtmalıyım. Yarım Kalan Hayatlar mesela, benim için yeni bir açılım. Heyecanlanıyorum. Bir işe yaradığımı hissediyorum.

Ama yazdıkların arasında biliyor musun, “Yatakta çığır açtı” ifadesi çok çok hoşuma gitti! Bayılırım böyle bir şeye. Eğer kadınların biraz olsun seksten keyif almalarına ön ayak olabiliyorsam, benden daha mutlusu olamaz. Sevişelim arkadaşlar, aşkla, sevgiyle, ölene kadar...

Sarımsaklasak da mı saklasak

22 yaşındayım, bu sene üniversiteden mezun oluyorum. Aşk yaşacak adam o kadar az ki, hatta yok! Şimdiki gençlik sadece “takılıyor”. “Love story’i evleneceğim kızla yaşarım” diyeni var, “Kendini eşine saklıyorsan, saygı duyarım” diyeni var, ama “Nasıl yaparım da bu kızı yatağa atarım” diyeni de. Ne var ki yatağa attıklarıyla da aşk ilişkisi düşünmüyorlar. Bu zamanın en modern erkeği bile, “Onun ilki olayım” diyor, bakire olsun istiyor. Bunlar nasıl aşılacak? Artık Duygu Asena da yok, bunları anlatsın bize. Hal böyleyken insan aşk yaşama fikrinden soğuyor. Siz şanslısınız ki, sizin gibi düşünen birini bulmuşsunuz. Darısı bizlerin başına. (Gizem.)

? Haklısın, ilk defa senden duymuyorum bu şikayeti. Biz bu ülkede kadın-erkek ilişkilerinde gittikçe geriye gidiyoruz. Ama sen sen ol, bu “bakire rüzgarı”na sakın takılma. Yazıktır ve salaklıktır! Şunu da unutma, ben şanslıysam senin de şanslı olma şansın var demektir. Kendine güvenen, zarlarla takıntısı olmayan adamlar var. Yemin ederim var. Ve onlar seks seven kadınları seviyorlar. Bir gün karşına çıkacaktır.

Evlilik mi yaratıcılık mı?

BU evlilik konusunda öyle haklısın ki... Ama nedendir bilmiyorum, şimdiki yeni nesil, nasılsa evlilik hayali ile büyüyor. 15 yaşındaki kızım, ilk flörtü ile evlenip New York’a yerleşmenin hayallerini kuruyor. Vitrinlerdeki gelinlik modellerine iç çekerek bakıyor. Arkadaşlarımın kızları da aynı durumda. Biz anneler “Birlikte yaşayın, aşık olun, hayatın tadını çıkartın ve hatta evlenmeden çocuk bile doğurulur bal gibi” öğütleri verdikçe mi bunlar bu hale geliyor diye düşünmeye başladım artık...(Ayşe.)

* Öyle mi dersiniz, o zaman eyvah, yandık! Yine de inanmak istemiyorum. Ya da bu fikre teslim olmak istemiyorum. Evlilik hayalleri kurarak vakit kaybetmek yerine, iş kurmanın, yaratıcı olmanın derdine düşülmesi çok daha güzel değil mi? Yine de bakmayın böyle dediğime, kararı onlar verecek. Hayat, onların hayatı.

 

Yazarın Tüm Yazıları