Yaşam ve ekranlar

TELEVİZYONLARDA sansür ve otosansürün alanını sürekli genişlettiğinin farkındayım.

Ama bu baskının filmin çevirisine, altyazısına da ağır şekilde yansıdığını yeni fark ettim.

İngilizce konuşmada geçen "seks", "yatma", "aşk yapma-sevişme" gibi sözcükler Türkçe altyazıya "ustalıkla" yansıtılmıyor.

Ya yerine ilgi, birlikte olma, yakınlaşma gibi "yumuşatılmış" sözcükler yerleştiriliyor.

Ya da -manayı pek bozmuyorsa- bu sözcükler altyazıda "es" geçiliyor.

RTÜK’ün ceza ve kapatma baskısının nasıl bir sansüre/otosansüre neden olduğunu daha önce de yazmıştım.

Ama artık sadece "açık, edep/adap/sosyal ahlak dışı" sayılan sahneleri değil, filmdeki konuşmaları, dili de makaslıyor (oto)sansür.

* * *

Sinema, artık bizim televizyonlarımızda "yedinci sanat" olarak yok.

"Yedinci sanat"ın zaten nadir örnekleri, TV’lerde artık kırpık.

"Altı buçuk" bile değil...

Daha önceden izlediğim filmlerin, fiziksel ya da zihinsel olarak "dekolte, edepsiz" sayılan sahnesi yok.

Tümüyle kesilmiş...

Hatta bir kadının bir an bacaklarının -bile- gözüktüğü sahnede, o edep dışı bacak flulaştırılmış, karartılmış.

Ve insan teninden, bedeninden arındırılmış/ayıklanmış bir tür "sanat mevzuatı" yerleştiriliyor hayatımıza.

Filmleri bırakın... Bir reklamdaki değil öpüşme sahnesi, öpüşme iması bile RTÜK’ün kara kaplı şikayet gündemine yerleşebiliyor.

Usulca, adım adım...

* * *

Alkolde kırmızı bölge gibi, ekranlarda, perdelerde, sergilerde, heykellerde, festivallerde, reklamlarda, billboardlarda kırmızı bölgeler yerleşti yaşantımıza...

Ardından internete geldi sıra.

Bin 112 site yasaklanmış.

Müzik, sinema konusunda en yeni şarkıların yanısıra, en nostaljik kliplerin, klasiklerin izlenebildiği, vizyona yeni çıkan filmlerin fragmanlarının yer aldığı youtube’u geçtik, artık aklına esen hedef aldığı siteyi kapattırabiliyor.

Yani ağır bir ekran karartması.

Yaşam da zaten bir ekran değil mi...
Yazarın Tüm Yazıları