Yalnız Kurt ülkesine döndü

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Ne başkanlık tartışmaları, ne atama furyası, ne S-300 fırtınası. Bugün sadece Yalnız Kurt'un yüz beş yıl sonra ülkesine dönmesi ilgimi çekiyor.

Sistemin çöktüğü yerde normal yollardan hiçbir iş yapılamadığı için herkesin birbirine gebe kaldığı ve eline ufacık bir imkan, bir iktidar parçası geçirince gemisini yürütebilmek için borçlarını ödemek zorunda olduğu gerçeğini umursamıyorum.

General Custer'ın ordularını 1876'da Little Big Horn'da ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra Amerikan ordularının misillemesi karşısında darmadağın olan Oglala Siu Kızılderilileri'nin ilginç hikayesini düşünüyorum.

* * *

YALNIZ Kurt'un bu sırada Amerikalılardan kaçıp Buffalo Bill'in ‘‘Vahşi Batı’’ gösteri kumpanyasına girişini, Amerika topraklarında dolaştıktan sonra Londra'ya gelişini düşünüyorum.

Kraliçe Victoria ve Galler Prensi önünde bufalo avından, savaş sahnelerine kadar Kızılderili yaşamını canlandırışını gözümün önüne getirmeye çalışıyorum.

New York'taki Cem-Pangalos görüşmesinden hiçbir sonuç çıkmadığı için, daha önceden yazdırdığı ortak açıklama metnini gerisin geri dosyasına yerleştirmek zorunda kalan Amerikan Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın hayal kırıklığını takmıyorum.

Altyapısı hazırlanmayan bu tip buluşmaların artık bir fayda vermeyeceği iyice ortaya çıktığından üzerinde durmuyorum.

59 yaşında öleceğini anlayınca bir kurt resmi çizip ‘‘mezarımın taşına kazıyın’’ diye vasiyet eden Yalnız Kurt'un doğduğu yerlerden uzakta İngiltere'de ölümü bekleyişine aklımı takıyorum.

Sonra Elizabeth Knight adlı İngiliz ev kadınının dört yıl önce mezarı buluşunu, Yalnız Kurt'un trajik yaşam öyküsünü araştırıp Amerika'daki akrabalarına ulaşmasını okuyorum Independent Gazetesi'nin salı günü dokuz sütuna manşetten ‘‘Kemiklerimi Londra'dan alın ve Wounden Knee'ye gömün’’ başlığıyla verdiği haberde.

* * *

KIZILDERİLİ sihirbaz, ‘‘Vücut doğduğu topraklara dönmezse ruh huzura kavuşmaz’’ dediğinden Dakota'daki Kızılderili kampında yaşayan akrabalarının Londra'ya gelip Yalnız Kurt'un kemiklerini almasının öyküsüne, Independent'ın bu kadar geniş yer vermesi kurcalıyor kafamı.

Bir de gazeteciliğe başladığım ilk günden itibaren öğrendiğim, 'sayfada resim sağa bakmalı' kuralına meydan okuyan Yalnız Kurt'un torunu John Kara Tüy'ün dokuz sütüna yayılan resminde sola bakması.

Mesut Yılmaz'ın 24 Mart 96'da Anayol Hükümeti'nin başbakanıyken ‘‘Yunanistan'a üçüncü taraf çözüm yolları dahil hiçbir çözüm yöntemini bertaraf etmeyen kapsamlı bir çözüm yöntemi öneriyorum’’ diyerek Lahey Adalet Divanı yolunu da açmışken şimdi neden sustuğunu sorgulamıyorum.

Çiller S-300'leri vurmaktan söz ettiğinde eleştirirken, neden şimdi bu seslerin kendi hükümet döneminde de yükselmesine ses çıkartmadığını merak etmiyorum.

Türkiye'de politikaların siyasi irade dışında şekillenme sürecinin başlamasına tepkisiz kalmasından rahatsızlık duyduğumu bilincime çıkartmak istemiyorum.

Şimdi ben Yalnız Kurt'un 105 yıl sonra vatanına dönüşüyle ilgileniyorum.

Ve Londra'da mezarı başında ailesinin hep birlikte söylediği ,‘‘Halkım cesur ol. Ben bir savaşçıydım. Artık değilim!’’diyen şarkıya kulak kabartıyorum.

‘‘Takala Kun miye ca/wana henamala yelo!’’

Yazarın Tüm Yazıları