Yalçın Bayer: 'Unutma bizi'

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

MOĞOLİSTAN'dan Voyvodina'ya kadar uzanan bir coğrafyada değişik ülke ve ırklardan elliye yakın din adamı ve müftü, üç gündür süren ‘‘4. Avrasya İslam Şûrası’’nda bir sevgi ve hoşgörü ortamında sorunlarını tartıştılar.

Uçsuz bucaksız bir kültür kaynağından çıkan bu insanlar gelenek ve alışkanlıklarında ortak bir nokta aradılar. Orta Asya'dakiler dinde yapılaşmanın modellerini ararken, Balkanlar'daki Müslümanlar siyasi barış istiyordu. Bu nedenle tarihi tecrübesi ve kültürel zenginliği fazla olan Türkiye'nin bu konularda daha da belirleyici olması özellikle vurgulandı. Değişik dillerdeki konuşmaların ana teması ‘‘İşbirliği yapılabilir ülke ve bölgelerinde eşitlik, adalet ve özgürlük kavramları nasıl yerleşebilir?’’di.

Tabii bu bir İslam Toplantısı. Ekonomik ilişkilerden daha çok din ve dil faktörü öne çıkıyor. Burada iki yönlü bir saptama yapmak gerekiyor.

Rusya ve Orta Asya'daki Müslümanlar, ‘‘Din sadece insanların değil milli kültürümüzün de muhafazasını sağladı. Komünizm döneminde din yok oldu. Maddi ve manevi olanaklarımız kesildi. Ancak biz milli benliğimizi korumaya çalıştık, şimdi yeniden yeşeriyoruz. Cami, okul ve kitap sıkıntımız var. Kuran-ı Kerim'in dillerimize tercümesini yapmak istiyoruz. Yani açıkçası bir yapılanma ve dinde örgütlenme sorunumuz var. Türkiye'nin Anayasası'nda yer alan Diyanet modelinden yararlanmak istiyoruz’’ diyorlar.

FARKLIYIZ AMA EŞİTİZ

Şûra'da Bazı ülkelerin hükümetlerinin kontrölünde oluşturulan din komiteleri adına Saraybosna'ya gelmeleri dikkat çekiyordu..

Balkanlar'a gelirsek...

O kadar çok dini temsilci vardı ki, bunlar; Arnavutluk, Batı Trakya, Romanya, Yugoslavya, Prizren, Bulgaristan, Hırvatistan, Slovenya, Voyvodina ülke ve bölgelerini kapsıyordu. Balkanlar'daki Müslümanlar İslamiyeti korumaya ve yaşatmaya çalışıyorlar, Osmanlı'dan kalan cami ve medreselerle... Konuşmacılar ‘‘Dinler arasında bir sorunumuz yok, kendi yörelerimizde el ele verdik. Bosna Hersek savaşında Katoliği, Ortadoksu ve Musevisiyle direndik. Barış çağrıları yaptık. Biz Müslümanlara Ortadokslar kiliselerini tahsis etti, yardımlar yaptı’’ dediler.

Ne yazık ki kısmi barış var ama henüz siyasi çözüm yok. Konuşmaların hepsi samimiydi, bu birliktelik, sıcak diyalog ve kardeşlikle büyük mesafeler alınacağını gösterdi. Bazı konuşmacıların vurguladıkları husus Balkanlar'daki modelin Orta Asya Cumhuriyetleri'ne de model olabileceği yönündeydi. Burada Türk Diyanet İşleri Başkanlığı bir ana konumunda kabul ediliyor. Dün Saraybosna'daki Katolik bir Hırvat'ın, Ortadoks bir Sırp'ın ve bir Musevi'nin yaptıkları konuşmalarda, dinlerin komşuluğunun Bosna'nın geleneği olduğu belirtildi ve savaştan her kesimin etkilendiği ama artık dinler savaşının zamanının geçtiği vurgulanarak, ‘‘Farklıyız ama eşitiz’’ mesajı verildi.

Saraybosna'daki Müslümanların lideri Dr. Mustafa Efendi Ceriç'in anlattığı bir anı hayli ilginçti. Vatikan'dan bir Katolik geçenlerde kendisini ziyarete gelmiş, ‘‘Siz asırlardır değişik dinler altında nasıl yaşadınız’’ diye sormuş. Renkli bir kişi olan Ceriç'in yanıtı şöyle olmuş: ‘‘Siz Avrupalılar dinlerle yaşamayı bilmiyorsunuz. Avrupa'da ölen bir Müslümanın cenazesinin nasıl kaldırılacağından çok bir köpeğin nasıl besleneceğini veya gömüleceğini biliyorsunuz. Avrupa bize insan haklarını öğretmek istiyor. Aslında biz onu kendi aramızda asırlardır yaşıyoruz. Dinler artık globalleşiyor, Müslümanlar gibi siz de buna alışık olmalısınız.’’

Savaşta bin gün kuşatma altında kalan Osmanlı'yı değil ama izlerini hüzünle seyrettik. Mimar Sinan'ın Mostar Küprüsü'nün yeniden yapımında hálá sorunlar var. Biz bir milyon dolar vererek köprünün taşlarını almışız ama proje çok yavaş yürüyor. Nedense Hırvatlar bombaladıkları köprüye hákim bir tepeye kocaman bir haç dikmişler. Şimdi de bu Osmanlı abidesine biz de katkıda bulunalım diyorlar.

Gerçekten Balkanlar renkli bir mozaik; insanlar kardeş ama şu siyasette güç kullananlar yok mu? Onun için milyonlarca Müslümanın temsilcileri haykırıyorlar: ‘‘Türkiye bizi unutma!’’

Keçeciler: Bunlar dürüst

DEVLET Bakanı Mehmet Keçeciler 25.7.2000 tarihli ‘‘Soruşturmalar kime emanet’’ başlıklı yazımızı açıklıyor: ‘‘Bakanlığım bağlı kuruluşu Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri Fikret Yağmur, Şener Macun, Işık Eyüboğlu ve Sabahattin Kalyoncuoğlu (Selahattin Kalyoncu olarak yazılmıştır) hakkında 'Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başdenetçileri' imzalı mektuptan ifadeli alıntı şeklinde sütunlarınıza yansıyan yazı fevkalade üzüntümü mucip olmuştur.

Hemen belirtmeliyim ki, sözü edilen kurul üyeleri uzun yıllar devletin en üst kademelerinde sorumluluk almış, büyük özverilerle hizmet yapmış saygın ve onurlu kişilerdir.

Fikret Yağmur; Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumu'nda Genel Müdür, Şener Macun; Başbakanlık'ta Müsteşar Yardımcısı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde Genel Müdür (Halen ERDEMİR'de Genel Müdür), Işık Eyüboğlu; BOTAŞ'ta Genel Müdür Yardımcısı, Genel Müdür Vekili ve ERDEMİR'de Genel Müdür, Sabahattin Kalyoncuoğlu ise; Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığı'nda Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmışlardır.

Size ulaşan mektuptaki gizli ithamların araştırıldıktan sonra yayımlanmasını gönülden arzu ederdim.

Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri, size ulaşan mektupta iddia olunduğu gibi, herhangi bir olayı ortaya çıkartma işlevine sahip değildir. Bu görev, fiilen denetim yapan başdenetçi ve denetçilere ait bulunmaktadır.

Bazı sayın üyelerimizle ilgili asılsız iddiaların, Kurul tüzel kişiliğini de zedeleyeceği hususundaki düşüncemi takdirlerinize sunarım.’’

Çekin elinizi...

ERZURUM'daki Özdoğu Pen Ltd. Şti'nin sahibi ve DSP eski il yönetim kurulu üyesi Kenan Öztürk'ten gelen bir faks, ihalelerde neler döndüğünün güzel bir örneğini oluşturuyor: ‘‘Sosyal Hizmetler İl Müdürlğü'nün onarım inşaat işlerinin ihalelerinin Ankara'daki genel müdürlükte ilan edilmeden direkt ihaleye çıkarılması ve yüklenici firmanın keşif bedellerini 60 milyar olan iki işi yüzde 3 kırımla alması akıllarda soru işareti bırakmaktadır.

Bizler Erzurum'da doğunun ağır şartlarında çalışan, vergisini batıyla aynı oranda ödeyen, Milli Gelir'den payını en az alan bölgenin işadamlarıyız. Bu şartlarda ihaleye çıkan işler yüzde 40 tenzilatlarla yapılırken, Ankara Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü, Yapı İşleri Daire Başkanlığı alay edercesine yüzde 3 tenzilatla buradaki müteahhit firmaları yok sayarak Ankara'da bu işleri ihale ediyor.

Yıllardan beri doğunun kaderini değiştirmeye çalışan bu siyasiler artık bu şartlarda doğunun kaderiyle uğraşmasınlar.

Bu konular duyarlı, dürüst, namuslu insanlarla çözüme kavuşur. Yetimlere ev sahipliği yapan bu devlet kuruluşunda yetim hakkının nasıl yenildiğinin hesabı, Yapı İşleri Daire Başkanı Osman Ünsal'dan sorulur.’’

Soran olursa tabii...

ELAZIĞ'daki anneme Unkapanı Ziraat Bankası'ndan 1.5.2000'de 30 milyon gönderdim. Gider olarak 2 milyon 100 bin lira aldılar. 4.7.2000'de yine aynı miktardaki parayı bu kez Merter Ziraat'ten gönderdiğimde alınan ise 3 milyon 675 lira oldu. Bu fark keyfiyetten mi kaynaklanıyor yoksa Unkapanı ile Merter arasındaki uzaklık farkından mı?

M.Tevfik YILMAZ-İSTANBUL

ABONE olurken kablolu yayından tüm ülkelerin TV'lerini izleyecektik. Apo nedeniyle İtalyan kanalları kablodan çıkarıldı. Daha sonra kanlı boğa güreşi nedeniyle İspanyol kanallarının da yayınları kesildi. Onların maçlarından, konserlerinden, şovlarından ve de haberlerinden mahrum kaldık. Oysa abone olduğumuzda bu yayınlar yapıyordu. Bunları hangi makama şikáyet etsek acaba?

Rebia KERVAN-İSTANBUL

Yazarın Tüm Yazıları