Yalancının mumu

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Nazlı Ilıcak'la Özer Uçuran Çiller'in önceki gece televizyonda yaptıkları söyleşiyi hayretle ve ibretle izledik. Bir gazeteci düşünün ki, Özer'i daha önce karşısına oturtmuş ve çanak sorular sorup şike yapmış. Ortalık ayağa kalkınca, önceki gece yaptığı canlı yayında bizim ‘‘Sor’’ dediğimiz soruları Özer'e sormak zorunda kalıyor. Bu yöntemle güya kendini aklamaya çalışıyor!

Evet, programında Mehmet Yılmaz, Sedat Ergin, Şükrü Kızılot, Yalçın Bayer, Gülçin Telci, Hikmet Çetinkaya ve Emin Çölaşan'ın gündeme getirdiği soruları sormak zorunda kalıyor! Bir gazeteci için ne acıdır, ne utanç vericidir.

Nazlı Ilıcak bakınız 9 Aralık 1995 günkü yazısında özetle ne yazıyordu:

‘‘Tansu ve Özer Çiller çıksınlar basının karşısına. Ama öyle önceden pazarlık yaparak değil. Al gülüm ver gülüm biçiminde değil. Karşılarına Emin Çölaşan, Yalçın Doğan, Bekir Coşkun, Hasan Pulur, bir de ben geçeyim. Eğer bu sınavdan yüz akıyla çıkarlarsa, hesabını verebiliyorsa, Amerika'daki mal varlığını getirmesine bile lüzum yok...’’

Bunları yazan Ilıcak şimdi rüzgârgülü gibi dönmüş hiç sıkılmadan ‘‘Al gülüm ver gülüm’’ yapıyor! Çiller Ailesi'nin servet bekçiliğine soyunuyor.

Sözünü ettiğim yazısında Çiller Ailesi'ne mal varlığı ve edindikleri inanılmaz servetle ilgili somut sorular soruyor ve yazısını şöyle noktalıyordu:

‘‘Haydi diyelim ki (Tansu) gazetecilerin şiddetinden çekindi. Hiç değilse Mesut Yılmaz'ın karşısına çıksa ya!.. Ama ondan da kaçıyor.

Hanımefendi, böyle kaçak güreşmek sizin cesaretinize hiç yakışır mı? Yoksa postu iyice deldirmekten mi korkuyorsunuz?’’

İki yıl önce bunları yazan rüzgârgülü, Tansu döneminde oğlunun çıkardığı Akşam Gazetesi'ne devlet bankalarından milyonlarca dolar kredi hortumlandıktan sonra birdenbire dönüyor ve şimdi onları karşısına oturtup şike yapıyor!

Yürekleri yetmediğinden, önceki gece yaptıkları canlı yayına telefon bağlayamıyorlar!.. Çünkü bağlasalar, Özer'in orada söylediği bütün yalanları yüzüne vuracağız.

Hayatım boyunca çok şike, çok danışıklı dövüş gördüm ama bu kadarını hiç görmedim.

* * *

Evet, önceki gece yapılan yayında Özer'in sinirleri bozuktu. Gözlerimizin içine baka baka yalanlar söylüyordu. Bunları elbette ki onun yanına bırakmayacağız. Tek tek belgelemek bizim görevimizdir.

Nazlı Ilıcak'ın himayesine sığınmış, karşıtlarına hakaret ediyordu.

* * *

Burada defalarca yazdım ve dedim ki: ‘‘Karısı başbakan olduğu dönemde Özer, devletin üst düzey bürokratlarının atamalarını yapıyordu. Eğer inkâr ediyorsa beni derhal mahkemeye versin. Kendisine iftira attığımı ve yalan söylediğimi iddia etsin ve benden yargı önünde hesap sorsun. Bu yazdığımı yargı önünde kanıtlayacağım.’’

Yanıt veremediği gibi, mahkemeye de veremedi. Birkaç gün önce burada Nazlı Ilıcak'a seslendim:

‘‘Benim bu sorumu kendisine televizyonda sormak zorundasın. Ya beni canlı yayına telefonla bağla, ben sorayım, ya da sen sor!..’’

Ve bu soruyu önceki gece sordu.

Özer kızardı bozardı ve elbette inkâr etmek zorunda kaldı. Şöyle dedi:

‘‘Tamamen yalandır. Ben bu işlere hiç karışmadım. Çölaşan bana iftira atıyor. Madem böyle iddia ediyor, isim açıklasın da görelim. Ben onu niye mahkemeye vereyim? O beni versin...’’

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı!

* * *

Sevgili okuyucularım, ben yalan yazmam. Eğer bir şeyi yazıyorsam, elimde belgeler, tanıklar, kanıtlar vardır.

Şimdi sıkı durun.

Size Özer'in Konut'ta yaptığı atamalardan bir isim açıklıyorum.

Başbakan kocası Özer Uçuran Çiller, Maliye Bakanlığı Tasfiye ve Döner Sermaye Genel Müdürü Tolga Akgün'ü bir gün telefonla Konut'a çağırıyor ve ona şöyle diyor:

‘‘Sizi görevden aldım. Bu işlemi ben yaptım. Ancak galiba biraz yanlış oldu. Size yeni bir görev vereceğim. Bundan sonra bize yardım eder misiniz?..’’

Tolga Akgün onurlu bir insan. Devletin namuslu, tertemiz, pırıl pırıl genel müdürlerinden biri. Reddediyor ve çıkıp gidiyor.

Akgün şu anda bir başka kamu kuruluşunda üst düzey görev yapıyor.

Özer şimdi beni derhal mahkemeye versin ve kendisine iftira attığımı belirterek dava açsın.

İşte, isim verdim. Başkalarını da vereyim mi?

* * *

Özer arada sırada gazete ziyaretleri yapar, birkaç kadeh içince başı döner ve dili çözülürdü!..

‘‘Yav çocuklar, Hazine'ye falancayı mı getirsek? Filanca yerin genel müdürü Ahmet'i alıp Mehmet'i mi getirsek?..’’

Arkadaşım Bekir Coşkun'u bir gün Konut'a çağırmıştı. Ona aynen şöyle dedi:

‘‘Biz çeşitli komisyonlar kuruyoruz. Siz çevre konularıyla ilgilisiniz. Bu komisyona sizi almak istiyorum?..’’

Bekir de reddetti!

Aynı Özer, Ankara'daki Avrupa Birliği büyükelçileriyle Konut'ta toplantı düzenlemedi mi? O toplantının notlarını her devrin adamı, tüccar gazeteci İlnur Çevik tutmadı mı?

Ondan sonra çıkmış ortaya ‘‘Karım başbakan iken ben 25 metrekarelik bir odada işsiz güçsüz oturuyordum’’ diyor!

Haydi canım sen de!.. Karın başbakan iken Türkiye'yi sen yönetiyordun. Hiç değilse yalan söyleme.

Özer'in birkaç yalanına daha yarınki yazımda değineceğim. Hangisini yazacağımı şaşırdım! Nereye el atsak petrol fışkırtıyor!

Yazarın Tüm Yazıları