Yalan ve fotografi

ESKİDEN, çok eskiden doğumgünlerinde, bazen yeni yılın arifesinde, aile fotoğrafları çektirilirdi.

O günün mahalle stüdyolarında; mesela Stüdyo Emek’te, Foto Naci’de.
Sonra fotoğraf rötuşlanır (o zamanın mekanik photoshop’u), istenilen ebatta sunulurdu, o anını ölümsüzleştirdiğini düşünen aileye.
Oysa yoktu, ölümsüzlük.
Ve belki o toplu fotoğrafların çektirilmesinin tek nedeni, zaten ölümlülük bilgisiydi:
“Objektife gülümseyen bu insanlar, bir gün sadece bu fotoğrafta kalacak”.
Melih Cevdet Anday’ın dizelerindeki gibi, fotoğraflar insana ölümü hatırlatır:
“Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi...
(...) Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Oysa hayattayız hepimiz.”
* * *
Bazen en “belgeli” yalanları, -sanılanın aksine- fotoğraflar söyler.
Çünkü en güçlü yalan, anlık bir gerçeğin üzerine kurulanıdır.
Askerlik ya da mutluluğu sadece o karede kalmış düğün fotoğrafları gibi...
Yıllar sonra, yıllardır yaşanmayan mutlulukların yanılsaması gibi durur o fotoğraf, artık “albümlenmiş” geçmişin jelatini arasında.
Yalanı, saniyenin 8’de, hatta 100’de, binde birinde başka ne tasarlayıp, inşa edebilir?
Oysa zaman durmaz ve zamanı bir karede donduran fotoğraflar, bazen sadece bu nedenle yalana yataklık eder.
Üstelik karanlık odalar kalktığından bu yana, günışığında, digital kameralarla...
GGG
Niye fotoğraf çektirirken en güzel gülümsemelerini, en derin-keskin bakışlarını, en iyi beden hallerini takınmaya çalışan insanlar, beğenemezler hiç bir fotoğrafını?
Ve neden fotoğrafını inceleyen her insan, fotoğrafından daha yaşlıdır.
Kendini yeni günlere tab edemediği için mi?
Yazarın Tüm Yazıları