Yaban kent: Termessos

Termessos, hem arkeolojik hem de biyolojik olarak halen sırlarla dolu. Mütevazı bir insan gibi sessizce Güllük Dağı'nın bin metre yüksekliğindeki kartal yuvasını andıran doğal platformunda duruyor.

Genellikle her ayın ilk haftası Türkiye'yi ve dünyayı Atlas Dergisi aracılığı ile geziyoruz. Bu hafta bu sayfada yer alan yazıları da Atlas'ın piyasada olan sayısından özetledim. Bu hem benim soluklanmama yardımcı oldu hem de sizlerin bilinmedik köşeleri keşfetmenize olanak sağladı. Bu hafta okuyacağınız mekánlar hakkında daha detaylı bilgi almak ve bir ay boyunca keyifli bir yolculuk yapmak istiyorsanız derginin son sayısını almanızı öneririm.

Bir Pisidia kenti olan Termessos, Güllük Dağı'nın eteklerinde, bin metre yükseklikteki doğal bir platformda yer alıyor. Kentin adındaki çift ‘s’ harfi, onun Anadolu insanları tarafından kurulduğunun dilbilimsel bir kanıtı kabul ediliyor. Yunan coğrafyacı Strabon'a göre Termessos sakinleri kendilerini Slymi olarak adlandırırlardı. Yaşadıkları dağa da verilen bu isim, sonraki yıllarda Zeus'la özdeşleştirilen Anadolu Tanrılarından Solymes'ten gelir. Termessos madeni paralarında genelde bu Tanrı'nın resmi vardı.

Termessos kenti, tarihte ilk olarak Büyük İskender'in meşhur kuşatması ile birlikte anılır. Termessos'un stratejik öneminin üzerinde duran eski tarihçi Arrianus, güneyde yer alan sekiz yüz metre derinliğindeki Yenice Boğazı gibi başa çıkılamaz doğal engellerden dolayı, kentin küçük bir birlikle bile savunulabileceğini belirtir. Pamphylia'dan Phrigia'ya geçmek isteyen İskender'in yolu, Termessosluların tuttuğu Yenice Boğazı'ndan geçiyordu. İskender, boğazı ele geçirip kenti kuşattı. Fakat kuzeyde alçak ve kolay geçitler varken, Termessos'a Yenice Boğazı'ndan saldıran İskender, sarp kayalardaki siperlere gizlenen kent halkının geçidi tutması sonucu ilk yenilgilerinden birini aldı.

FİLLERE KARŞI AT

İskender 319 yılında öldükten sonra, onun generallerinden biri olan Antigonos Monophtalmos, kendisini Anadolu'nun hükümdarı ilan edip, esas destekçisi Pisidia olan rakibi General Alcetas'a karşı savaşmak için hazırlanır. Antigonos'un, 40 bin piyade, yedi bin süvari ve sayısız filden oluşan kuvvetlerine karşı, atının üzerinde savaşan General Alcetas ve arkadaşları fazla direnemeyip Termessos'a sığınırlar. Termessoslular onlara yardım etme sözü verir. Fakat Antigonos şehrin önüne gelip düşmanının kendisine iade edilmesini ister.

Yabancı bir Makedon uğruna şehirlerinin felakete sürüklenmesini istemeyen Termessos'un yaşlıları, Alcetas'ın iade edilmesine karar verirler. Ama genç Termessoslular, Alcetas ve arkadaşlarına verdikleri sözü tutmak istediklerini ve savaşacaklarını söylerler. Yaşlılar baskın çıkar. Antigonos'a bir heyet yollanır ve Alcetas'ın bırakılacağı söylenir. Termessoslu gençler kenti gizlice terk ederler. Ve yakında tutsak olacağını anlayan Alcetas, düşmanın eline düşmeyi kabul etmeyerek kendi canını alır. Yaşlılar, Alcetas'ın cesedini Antigonos'a verirler. Üç gün boyunca cesede her türlü eziyeti yapan Antigonos, onu gömmeden bırakarak Pisidia'dan ayrılır. Termessoslu gençler, Alcetas'ın cesedini alıp saygı içinde kente gömer ve anısına bir anıt dikerler.

HAZİNE AVCILARI

Kentin güneyi, batısı ve kuzeyinde, çoğu şehir duvarlarının içinde yer alan geniş mezarlar bulunuyor. Bunlardan sütunlarla çevrili bir tanesinin Alcetas'a ait olduğu düşünülüyor. Ama ne yazık ki mezar, hazine avcıları tarafından yağmalanarak zarar gördüğünden hiçbir şey kesin değil. Bu mezarın bir kısmında ata binen savaşçı betimlemeleri bulunuyor.

Türkiye'nin en iyi korunmuş antik kentlerinden birini çevreleyen Termessos Milli Parkı, sadece adını aldığı antik Termessos kentinin arkeolojik özellikleriyle değil, yaban hayatıyla da Toros Dağları'nın en iyi doğal alanlarından biri. Bunun temel nedenlerinden biri milli parktaki habitat çeşitliliği. Parkın doğusundaki kızılçam ormanlarıyla kaplı düzlük alanlarda alageyik (Dama dama) gibi ender türler barınırken, kayalık dağlar tamamen dağkeçilerinin (Capra aegagrus) hakimiyetinde.

Milli parka komşu olan 34 bin hektar alan büyüklüğündeki Düzlerçamı Yaban Hayatı Sahası'nda, 1981 yılından başlayıp 1990'lı yılların ortasına kadar dağkeçisi avına izin verildi. Bunun yanında, 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'nda belirtilen ‘Milli parklar içinde tabii dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi avlanma ve patlatma yapılamaz’ maddesine rağmen Termessos Milli Parkı sınırları içinde bile dağkeçilerinin vurulduğu biliniyor. Aynı yıllarda, bölgede karakulakların, dağkeçilerinin sayılarını azalttığı iddia edilmiş ve Türkiye'nin de taraf olduğu Bern Anlaşması tarafından korunan bu tür yok edilmeye çalışılmıştı.

KAÇAK AVCILAR

Toplam 773 erkek dağkeçisinin 1996 yılına kadar izinli olarak avlanması, milli park ve çevresinde bulunan dağkeçisi popülasyonunu kötü yönde etkiledi. Av sahasının misafirhanesinde bir metreden uzun boynuzlu, ölü bir tekenin ve canını alanın bir fotoğrafı var. Ünlülerle çektirilen fotoğrafta aranan prestiji, avcı kurbanının yanında bulmuş gibi gülüyor. İzinli avlanan hayvanlardan ayrı olarak, bölgede kaçak avlanan dağkeçisi sayısı ise bilinmiyor.

Milli parktaki 680 bitki türünden 80 tanesi yöreye endemik. Bunun yanında, belki de Türkiye'nin en sağlıklı karakulak (Caracal caracal) popülasyonlarından birine sahip olan Beydağları'nın kuzey ucundaki Termessos Milli Parkı, keşfedilmemiş yaban hayatı ve arkeolojik yapısıyla, Pisidialılardan Bizanslılara kadar pek çok halkı barındırmış uzak bir dünya parçası.

Amazon'un uzak köşesi

Amazon Havzası, 2020'ye kadar barındırdığı türlerin beşte birini kaybedecek. Ama bu dev alan içinde küçük ve uzak bir köşe, Ekvador'daki Kapawi bölgesi kendini yıkımdan korumaya çalışıyor. Zafer Kızılkaya yerlilerle birlikte yürütülen projeyi izledi ve yazdı.

Amazon, Güney Amerika'yı bir yağmur ormanı kıtası yapan, dünyadaki bütün tatlı suyun dörtte birini taşıyan nehir. Bir zamanlar Güney Amerika, Afrika'dan kopmadan önce muhtemelen Kongo Nehri'yle birleşikti. Binlerce yıl Büyük Okyanus'a doğru aktıktan sonra, And Dağları'nın yükselmesiyle artık değişmeyecek rotasıyla Atlas Okyanusu'na yöneldi. Ölçülerini hayal edebilmek o kadar zor ki, Brezilya'da okyanusa yaklaştığı bölgede iki kıyısı arasındaki mesafenin Londra ve Paris arasından daha uzun olduğunu söylemek belki yardımcı olabilir. Altı milyon kilometrekarelik Amazon Havzası, dünyadaki yağmur ormanlarının yüzde 33'üne sahip. Bununla beraber her dakika 10 hektara yakın alan, nehrin geçtiği değişik ülkelerde kesilerek yok oluyor. Amazon'a ait istatistikler, her konuda en yüksek sayılara sahip. En fazla canlı türü ve en hızlı yok edilen yağmur ormanları.

Amazon Havzası’nın en dokunulmamış köşelerinden birisi de Ekvador'da bulunan, Peru'ya sınırı olan Kapawi bölgesi. Bu alan adını kıvrıla kıvrıla akan ve Amazon'un kollarından Pastaza'ya dökülen Kapawi Nehri'nden alıyor. Burası biyolojik çeşitlilik açısından Amazon Havzası'nın en el değmemiş ormanlarına sahip.

KEŞFEDİLMEMİŞ DÜNYA

Amazon'un coğrafi keşfi 1800'lerden günümüze büyük ölçüde tamamlanmış durumda aslında. İçlerinde ünlü İngiliz doğa bilimci Alfred Russell Wallace'ın da bulunduğu çok sayıda bilim adamı Amazon Havzası'nı en uzak köşelerine kadar keşfetmeye çalıştı. Bugün neredeyse bütün küçük nehirler, göller ve değişik orman bölgeleri isimlendirilmiş durumda. Ama herhangi bir Kapok ağacının üzerinde hálá ortalama yüz yeni tür böcek keşfediliyor. Öte yanda, Amazon ormanlarını kesmek için başlayan yarış her geçen gün daha da hızlanıyor.

Latin Amerika ülkelerinin bozuk ekonomileri Amazon'da her gün yeni bir parçanın yok edilmesine neden oluyor. Bu zengin canlı barınağında yaşayan türlerin birçoğu daha insanoğlu tarafından keşfedilmeden dünyadan siliniyor. Hesaplamalara göre 2020 yılına kadar Amazon'da yaşayan türlerin beşte biri yok olacak. Onlarla birlikte birçok bilgi de. Özellikle tıp, çok önemli olabilecek ilaç kaynaklarını geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedecek.

Birkaç cesur girişimci olmasaydı bugün Kapawi'yi büyük bir petrol arama şirketi satın almış olacaktı. Orman canlılarıyla beraber büyük olasılıkla Achuarlar da yurtlarını kaybedecekti. Her şeye rağmen Amazon'un dünyanın en canlı köşesi olduğunu hatırlamak için çok geç kalmış sayılmayız.

ATLAS DERGİSİ'NDE BU AY

Türkiye'nin tek coğrafya ve keşif dergisi Atlas son sayısında okuyucularına birbirinden ilginç konular sunuyor. Bir ay boyunca elinizden bırakamayacağınız dergiyi tükenmeden almanızı öneririm.

Aşiretler konağı ‘Siverek’

Şeyhler, ağalar, nüfusu 20 binlere ulaşan aşiretler... Arabasının tekerleğinden fırlayan taşları öperek, şeyhlerine kutsallık atfeden köylüler... Ne üzerinde çalıştıkları arazi, suladıkları pamuk, ne de kullandıkları traktör onların. Attıkları pusu, tuttukları nöbet, verdikleri oy da onların değil. Siverek ve köylerinde doğumdan ölüme hayat, aşiret ilişkileri içinde şekilleniyor.

Karanlıktaki dil ‘Karamanlıca’

Mezar taşlarına ‘Allah rahmet eylesin’ ve ‘Ya dost, bana ziyarete mi geldin’ yazan Hıristiyanlar... Arap harfli Osmanlıcayla XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar yan yana yaşayan bir dil... Yunan harfleriyle yazılan Türkçe. Rumlar mübadeleyle Yunanistan'a göçünce Karamanlıca ve bu dilde yaşayan kültür de Anadolu'dan silindi.

Son Tırmanış ‘Uğur Uluocak'

Kendine hayatta bir rota çizdi. Kilometrelerce yükseldi, milimetrelerin hesabını yaparak. Bir yol gösterdi... İşaretlenmiş, fotoğraflanmış, tarif edilip detaylandırılmış. Bir yol gösterdi; ancak tutkuyla, dostlukla, bilgiyle ve inançla yürüyebilecekler için. Ve o yolda düştü. Uğur Uluocak'ın kamerasından çıkan filmler ve tırmanışın öyküsü.
Yazarın Tüm Yazıları