Türkçenin kullanımı ve dil politikası

TÜRKÇE, dünyanın en çok konuşulan altıncı dilidir. Yayıldığı alan bakımından dünyanın üç büyük dili arasındadır. Türkçe günümüzde resmi dil, devlet dili, azınlık dili ve göçmen dili olarak 12 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada kullanılmaktadır.

Türkçe, yazı ve edebi dil, eğitim ve öğretim dili, sözlü, görüntülü yayın ve basın dili, ağız ve lehçe, yabancı dil olarak da Avrasya’da, Asya’da ve Avrupa’da en fazla kullanılan dil olmasına rağmen devletimizin ve milletimizin belirgin bir Türkçe dil politikası olmaması ’Türkçe sevdalılarını’, ’filologları’ ve ’Türkologları’ derinden üzmektedir.

Bulgarca, Sırpça, Romence, Yunanca, Arapça, Farsça, Çince gibi resmi dillerin devlet dili olarak kullanıldığı ülkelerde Türkçe, siyasi ve sosyal şartlara bağlı olarak, hatta uluslararası ilişkiler çerçevesinde tamamıyla yasaklanmış, bazen serbest bırakılmış şekliyle ’azınlık dili’ olarak varlığını devam ettirmiştir. Avrupa’da Almanca, Fransızca, İngilizce ve Flamanca dilleriyle birlikte kullanılan Türkçe’ye ’azınlık dili’ statüsü bile verilmemiştir.

Türkçe, Türkiye’de Türkiye Türkçe’siyle, KKTC’nde Azerbaycan’da, Özbekistan ve Türkmenistan’da o ülkenin geçerli lehçesi ile Kazakistan ve Kırgızistan da ise resmi dil özelliğini Rusça ile paylaşarak kullanılmaktadır. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Kumuk ve Nogay, Karaçay -Malkar Türkçesi ve Kafkas Türkmen Türkçeleri eğitim-öğretim, yazı, günlük konuşma ve basın dili olarak kullanılmaktadır. Gürcistan’daki Türk Toplulukları, Ahıska bölgesinden sürgün edilen Ahıska Türkleri de Türkçe’yi konuşma dili olarak kullanırken, Çuvaşistan’da Çuvaş, Başkurdistan’da Başkurt, Tataristan’da Tatar Türkçeleri resmi dil olarak kullanılmaktadır. Saha Cumhuriyeti’nde Saha, Altay Cumhuriyeti’nde Altay, Hakas Cumhuriyeti’nde Hakas, Tuva Cumhuriyeti’nde Tuva Türkçeleri Rusça gibi resmi dil olarak kullanılmaya devam edilmekte olup, Altay ve Hakas Türklerinde dil kaybolmakta olduğundan ’ana dilleri Türkçe’ye sahip çıkmak’ haysiyet meselesi haline gelmiştir.

TÜRKÇE LEHÇE VE AĞIZ

Türkiye
dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ve çocuklarının ana dilleri Türkçe’dir. Ancak üçüncü ve dördüncü kuşak Türk çocukları ana dillerini kaybetmiş olup, ana dil yerine İngilizce, Almanca ve Fransızca kullanmaktadırlar. Türkçe’yi sadece yabancı dil olarak öğrenen çocuklarımızın sayısı da gittikçe artmaktadır! Türkçe’nin kaybı demek Türkçe düşünülmesinin kaybı demektir.

"Her Türk Topluluğunu bir millet, her Türk lehçe ve ağzını bir dil yapma projesini" ustaca uygulayan ülkeler Türkçe’yi de, Türk milletini de parçalamak istemişlerdir. Türkçe ve Türk milleti bu görüntüden mutlaka kurtarılmalıdır. Türk dili kollarının büyük bölümünün "kayboluş ve yok oluş" sürecini engellemek için Türkçe’de birlik sağlanmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti sosyal hayattaki mahalli zenginlikleri ve çeşitlikleri koruyarak geliştirme ilkesini benimsemiş, milli devlet ilkesinin gereği olarak da her ülke gibi "tek dil, tek bayrak ve bütünlük içinde bir ülke olmak" ilkesine dayandığı için Türkiye Türkçesini her zaman koruyacaktır. Yeter ki Türkçe’nin zenginliğine güvenelim, her yerde her zaman Türkçe konuşalım ve yazalım, yazdıralım! Türkçe öğretelim! Türkçe hakkındaki olumlu görüşlere rağmen Türkçe’nin ve Türk kimliğinin erimemesi, yozlaşmaması için ve Türkçe’nin işlevini koruyan bir dil olarak kalması için Kıbrıs Türk’ü Yusuf Yanç’ın aşağıdaki sözlerini aklımızdan çıkarmamalıyız:

"Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine, içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi kaybettik, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?"

Müjdat KAYAYERLİ

İki soru

EFLATUN’a iki soru sormuŞlar.

Birincisi:

"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"

Eflatun tek tek sıralamış:

Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler.

Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.

Yarından endişe ederken bugünü unuturlar.

Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar.

Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar.

Ancak hiç; yaşamamış gibi ölürler.

Sıra gelmiş ikinci soruya:

"Peki sen ne öneriyorsun?"

Bilge yine sıralamış... Kimseye kendinizi ’sevdirmeye’ kalkmayin!

Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi ’sevilmeye’ bırakmaktır.

Önemli olan; hayatta ’en çok seye sahip olmak’ değil, ’en az seye ihtiyaç duymaktır’...

(O.R.GÜRAY’dan)

Açıl susam açıl

BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un 3 Aralık 2007’de yayımladığı Barış Gücü’nün (UNFICYP) görev süresinin uzatılması ile ilgili karar metninde "Kıbrıs Türklerine izolasyonların kaldırılması" hususuna dikkat çekince ortalık karıştı.

Annan planı aşamasında açık örnekler yaşadık, şimdi ise ikinci bir hengameli döneme doğru gideceğimiz bir sürece girdik.

Tarihin tekerrür ettiğini defalarca not etmemize rağmen Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi "şayet ders almış olsaydık tarih tekerrür eder miydi?" diye sormak gerektiğini de nazar-ı itibare almak lazım gelmez mi?

Sevr niyetinde olan Batı dünyası için ’Şark meselesi’ bugün aynen devam ediyor, ancak bu kez psikolojik savaş metodları ile...

Mete GÖZÜGÜZELLİ

KISA... KISA...

ODTÜ Mezunları Derneği tarafından ’27 Aralık Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi’ konulu bir panel düzenleniyor. Ankara, İnönü ve Atatürk... Atatürk’ü Ankara’da 21. Yüzyıla Taşımak... Ankara’nın Başkent Oluşunun Kodları... gibi konuların ele alınacaĞI etkinliğin konuşmacıları; Gülsün Bilgehan, Uluç Gürkan, Şevket Bülent Yahnici. Yönetici; Mehmet Ali Cevrem, 27 Aralık, perşembe, 18.30, Vişnelik Salonu’nda.
Yazarın Tüm Yazıları