Türkçe kitabımız

"Azınlık

Hudutta bir yolcu

Asmalık’ta istimlak edilen bir tarla

Yeni Cami’ye giren bir cemaattir.

Azınlık

Yasak dağ bölgesinde

Yürekleri salt coşkuyla dolu

Kader dolu gözlerdir.

Azınlık

Yarısı kopmuş bir minare

Almanya’da bir işçi

İzmir’de Ege’ye bakan bir gelin

Ve Rumeli türküleri dinleyen ninemdir"

Batı Trakyalı Rahmi Ali’nin "Azınlık" şiirinin bu mısralarını Yunanistan’da hazırlanan bir "pilot" ders kitabından ödünç aldım.

İtiraf edeyim, Batı Trakya’nın benim için bugüne kadar neredeyse meçhul edebiyatından örneklerin yanısıra, bu bölgede Türkçe yayımlanan gazete ve dergilerden seçilmiş metinler "Türkçe Kitabımız" adı altında 208 sayfada toplanmış. Tam 43 Batı Trakyalı ozan, aydın ve yazarın eserlerini barındıran rengarenk kitabın her sayfasında eski-yeni fotoğraflar ve genç insanların hoşuna gidecek karikatür resimler var.

"Türkçe Kitabımız"ı farklı kılan bence en önemli özellik, hazırlayanların 4 Batı Trakyalı Türk ve 2 İstanbullu Rum olması. Herkül Millas yönetiminde Tuncay Balta, Koray Hasan, Aydın Bostancı, Evren Dede ve Dimos Yağcıoğlu aylarca bu kitap üzerinde çalıştılar. Batı Trakyalılar’ın kendileri için bir ders kitabını kendileri yazmaları dikkat çekiyor.

Aile sevgisi, öğretmen sevgisi, sağlık gibi her okul kitabında rastlayabileceğimiz konuların yanısıra, Batı Trakya Türk azınlığına münhasır konular işlenmiş. "Dilimiz", "Geleneklerimiz", "Mahallemiz" gibi.

Batı Trakya’da Türk çocuklarının eğitim konusu epey karışık. Ortaokul ve lise eğitimi veren Gümülcine’deki "Celal Bayar" ve İskeçe’deki "Türk Lisesi"nde okutulan kitaplar bir kültür protokolü çerçevesinde Türkiye’de hazırlanıyor, Yunanistan’da denetleniyor ve son şekli ile Türkiye’de basılıp gönderiliyor. Geçmişte bu kitapların aylarca tren vagonlarında beklediğine şahit oldum. Yunan devleti bir dönem bu ders kitaplarını kendisi hazırlamak istedi. Dağıtılan kitaplar Batı Trakya Türklerince itibar görmedi, toplatıldı, Atina’ya geri gönderildi. Ancak, ilişkilerin düzelmesiyle bu iki lisedeki öğrenciler, ders kitaplarını daha düzenli temin edebiliyorlar.

Sözünü ettiğim "Türkçe Kitabımız" bu liselerdeki öğrenciler için değil, Batı Trakya’da Yunan okullarına giden 3-5 bin civarında azınlık öğrencisi ve Türkçe öğrenmek isteyen Yunan öğrenciler için hazırlandı.

Herkül Millas "Amaç azınlığın kendi okul kitabını hazırlayabileceğini göstermekti. Azınlık kimliğine bir saygı gösterisi sayıyorum" diyor.

Öğrendiğim kadarıyla AB’nin maddi desteğiyle hazırlanan "Türkçe Kitabımız"ı Yunan Eğitim Bakanlığı kabul edecek mi bilmiyorum. Tıpkı, Türk azınlık içinde nasıl karşılanacağını bilmediğim gibi. Ancak şüphesiz önemli ve cesaretli bir çalışma.

Çello ile piyano birleşirse

Hürriyet’in Atina bürosunun konuğu iki genç kadındı, iki sanatçı. Biri Türk, biri Yunan. Sedef Erçetin ile Maria Papapetropulu. Çellist biri, piyanist öteki.

Paris’te 18 yıl önce tanıştılar. Birlikte konserler verdiler. Şimdi de stüdyoya girip ilk ortak CD’lerini doldurdular. Schumann, Bach, Rachmaninoff’dan başka çağdaş Yunan bestecilerden Mentis ve Ksantulis’in eserlerini icra ediyorlar. CD’nin son parçası ise tam bir sürpriz. Parçanın adı "Metamorfosis". Türk ve Yunan halklarının ortak müziğinden esinlenerek bestelemiş Sedef Erçetin. Papapetropulu ile birlikte bu çalışmaları için "Ege’nin iki yakasından dostluğumuzun göstergesi olarak, müzik sevgisiyle, klasik ve modern bestecilerin tanınmış eserlerini bir araya getirerek romantik bir atmosfer yarattık" diyor.

Metamorfosisis için de "Tarih boyunca yaşanan iki ülke arasındaki benzerlikler ve değişimler beni her zaman etkilediğinden, bu duygularımı notalara aktarmaya çalıştım"...

Sohbet sırasında gülüşleri, samimi davranışları, esprileri ve birbirlerine iltifatları ile takdir ettiğim Erçetin ve Papapetropulu, pazartesi günü Atina’da "Çello ve Piyano İçin Konser"de sahne aldılar. Gidemedim. Yunan besteciler arasında eşsiz bulduğum Manos Hacidakis’in iki şarkısını da icra etmişler.

Bu her yönüyle güzel "düet"i alkışlıyorum.

Acar polis Zina

Baharın buram buram kokular yayıp, bangır bangır "geliyorum" dediği Atina’da, yaşlandıkça daha çok kızdığım pasaklılığımla dalga geçercesine, çalışma masamın çekmecelerine sıkıştırdığım yüzlerce buruşmuş kağıdı ayıklamaya uğraşırken, gazetelerin birinde ilginç bir haber ilişti gözüme: "Yunan başkentinde görev yapan her üç polisten biri ya siyasetçileri ya da devlet yetkililerini koruyor."

Habere bakılırsa, Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas için 190, Başbakan Kostas Karamanlis için 150, ana muhalefet lideri Yorgos Papandreu için 50, her bakan için 8, her bakan yardımcısı için 6 polis görevlendirilmiş. Eski başbakanlar, diplomatlar, şu bu derken koruma ile görevlendirilmiş polislerin sayısı 3 bini geçiyor.

Siyasetçilerin korumaları genellikle naziktir. Sözgelimi gazetecileri öyle kabaca uzaklaştırmalarına filan rastlamadım pek.

Şimdi bu "koruma ordusu" arasında çok "farklı" birine değinmek istiyorum.

Cumhurbaşkanı Papulyas’ın hizmetinde görev yapıyor. Şehrin tam göbeğinde, Parlamento binasının arka cephesine ve binbir türlü ağacın bir arada bulunduğu Kraliyet Bahçesi’ne bakan "İrodu Attiku" Caddesi’nde, başbakanlığın hemen bitişiğindeki cumhurbaşkanlığının kapısında rastlamak mümkün ona. Cumhurbaşkanı bir yere gidecekse, korteje eskortluk ediyor. Kortejde koskoca bir motosikletin üzerinde en önde gidiyor Zina Theodorellu.

Daha okul yıllarında sevmiş motosikleti. Bir buçuk yıl görev yaptığı cumhurbaşkanlığından önce de trafik polisi olarak dolaşmış Atina’da. Kortej gideceği yere ulaştığında motorundan inip kaskını çıkarıyor, uzun sarı saçları rüzgarla buluşuyor. Bedenini sımsıkı saran deri üniformasını düzeltiyor.

Ne dersiniz? Dikkaten kaçması mümkün mü hiç Zina’nın?
Yazarın Tüm Yazıları