Türk modernleşmesini başlatan sultan

Bazı adlar var ki, hayatları, yaptıkları bilinmeden Osmanlı İmparatorluğu’nu da Cumhuriyet’i de anlamak mümkün değildir. Bu adların başında III. Selim gelir. Onun adı yenilikçi bir devletin, modern anlayışın temsilcileri arasında anılır

Haberin Devamı

Coşkun Yılmaz’ın editörlüğünde hazırlanan III. Selim - İki Asrın Dönemecinde İstanbul kitabı, sultanı birçok yönüyle inceliyor. Devlet yönetiminden sanatçılığa kadar uzanan çizgide, yaptıkları uzman kalemlerce, bilim adamlarınca ele alınıyor.
Kemal Beydilli, Mehmet İpşirli, Beşir Ayvazoğlu, İskender Pala, Nuran Yıldırım, Erhan Afyoncu, Mehmet Güntekin, Gözde Ramazanoğlu, Fatih Yeşil, Aysel Yıldız, Uğur Demir, Ahmet Önal kitapta yer alan isimler.
Bu topraklarda; yenilikçi tavırların nasıl tepki uyandırdığını, bu tavrın cezasını canlarıyla ödediklerini tarih III. Selim’in sonuyla da bir kez daha göstermiştir bize. Ancak neticeye baktığımızda dün cezalandırılan yenilikçiler, her zaman haklı çıkmıştır.
Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölümde yer alan makalelerden sonra; resim, gravür ve fotoğraflarla görsel bir zenginliğe kavuşuyor.
Kemal Beydilli’nin Kendi Kaleminden III. Selim’de devlet yönetiminin yozlaşmasından duyduğu ıstırabı okuyacaksınız:
“Allah Allah bu ne iştir? Her yerde gerçek saklanıyor. Tıraş için huzuruma gelen berberlerden ikisi topçu esamemiz (maaş belgesi) var dediler... Allah kahreylesin! İşte böyle böyle memleket elden çıkıyor.”
“Bu din ve devlet işidir. Bunda hatır ve gönül olmaz.”
Fatih Yeşil’in Nizâm-ı Cedîd yazısı iyi yönlendirilemeyen yenilik hareketlerinin kötü sonlarını inceliyor.
Mehmet İpşirli’nin Ulema ve III. Selim’i, sanırım bugünün bir bölüm aydını için de tarih içinde açıklayıcı, değerlendirici saptamalar içeriyor. Kemal Tahir’in aydın ihaneti üzerine söylediklerini anımsadım.
III. Selim kitabında üç konu başlığı beni daha çok ilgilendirdi.
Mehmet Güntekin’in Dâhi Bir Sanatkâr III. Selim’i, Beşir Ayvazoğlu’nun Şeyh Galib ve III. Selim’i, Coşkun Yılmaz - Uğur Demir’in III. Selim ve İstanbul’u.
III. Selim’in terkip ettiği yeni makamlardaki bestelerini müzikle ilgisi olan birçok kişi bilir.
Birçoğunu çaldığım için ayrıca ne kadar iyi, özgün besteler olduğunu bilirim. Güntekin’in yazısında belirttiği gibi, musiki bilgisinden, besteciliğinden çok, bir sanat hâmisi olması öncelik kazanır.
Beşir Ayvazoğlu, Şeyh Galib ve III. Selim’de, politika-sanat ilişkisini gündeme getiriyor.
Coşkun Yılmaz - Uğur Demir’in III Selim ve İstanbul’u da severek okuduğum bir yazı.
Yenilikçi bir padişahı, şiiriyle besteleriyle edebiyat müzik tarihinde yer alan III. Selim’i bütün yönleriyle tanıtan bir yazılar toplamı. Hiç kuşkusuz ardında Osmanlı tarihih seyrini de göreceksiniz.
(III.Selim - İki Asrın Dönemecinde İstanbul. Ed.: Coşkun Yılmaz, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti)

ŞEYH GALİB VE III. SELİM

III. Selim Mevleviliğe büyük ilgi gösteren ve devrin en büyük şairi Şeyh Galib’e hayranlık duyan bir padişahtı. Ancak bu ilginin ardında politik hesaplar da unutulmamalıdır. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak yeni bir askerî teşkilat kurmak isteyen yenilikçi padişahın, ocağın mensup olduğu Bektaşiye’ye karşı Mevleviye’yi desteklemek, bunun için de Mevlevi önderlerini arkasına almak istediği söylenebilir. Bu iki büyük şahsiyetin dostluğu esasen; biri çok büyük bir bestekâr, diğeri deha sahibi bir şair olarak, mukadder gibidir. Selim’in cülusundan kısa bir süre sonra, Mevlana’nın kabrine örtülmek üzere Konya’ya göndereceği pûşîdeye işlenecek beyti Galib Dede’den istemesi sadece Husn ü Aşk gibi bir şahesere imza atmış büyük bir şaire hak ettiği itibarı göstermek için değil aynı zamanda bu yolla onun desteğini kazanmak içindir. Galib çiçeği burnunda hükümdarın beklentisini boşa çıkarmaz ve ‘arzû-yı şâhâne’yi tek bir beyitle değil, sıkı bir dostluğun başlamasına yol acan kıca bir terci-i bendle yerine getirir.
Tekrarlanan beyitte hünkârdan ‘müceddid’ diye söz edilmektedir:
“Müceddid olduğu Sultân Selîm’ir dîn ü dünyâya
Nümâyanlar bu nev pûşîdesinden kabr-i Monlâ’ya”

III. SELİM’İN İSTANBUL’U

Haberin Devamı

Selimiye Külliyesi ve Kışlası, padişahın Üsküdar’a ilgisini canlı tutan en önemli faktördü. İnşaat süresince ve açılıştan sonra padişah buraları düzenli bir şekilde ziyaret ediyor, incelemede bulunuyor, görüşmeler yapıyor, Selimiye Camii’nde vakit namazları kılıyordu. Selimiye Camii’nin duvarlarını süsleyen kuşak yazısı olarak Fetih Suresi’nin, kubbe yazısı olarak da Mülk Suresi’nin seçilmesi camiin cümle kapısının üzerindeki kitabede “Üsküdâr’ı kıldı ihyâ çünkü hüsn-i himmeti” mısraına yer veriymiş olması Fetih-Mülk-İhyâ üçlemesi içinde sanki ideal bir hükümdarın temel niteliklerine gönderme yapılmak isteniyor gibidir. Gerçekten de Üsküdar Nizâm-ı Cedîd’in merkezidir, sarayın güvenliğine tarassut eder, Câbi Târihi’ndeki kaydın açığa vurduğu üzere, buradan verilecek gizli bir işaretle imdada gelmeye hazır askerlerin barındığı gözlem noktasıdır.
III. Selim’in imarına önemli katkılarda bulunduğu en önemli semtlerden biri de Eyüp’tür. Burası, Mekke-i Mükerreme, Medine’i Münevvere ile Kudüs-ü Şerif’ten sonra Osmanlı coğrafyasının en uhrevî mekânı kabul edilir. Semte adını veren Hz. Muhammed’i, Medine’ye hicretinde evinde altı ay misafir eden Müslümanların ilk kuşatmasında, İstanbul’da vefat eden Hz. Ebû Eyyup el-Ensârî (ö.668), Osmanlı hükümdarlarının manevi kişiliğine büyük hürmet duydukları bir şahsiyettir.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Aylin Tekiner / Atatürk Heykelleri / İletişim
Martin Parker - Valerie Fournier - Patrick Reedy / Alternatifler Sözlüğü / NTV Yayınları
Enis Batur / Noksan / Kırmızı Yayınları
Edith Wharton / Masumiyet Çağı / İmge Kitabevi
Mustafa Kutlu / Zafer Yahut Hiç / Dergâh Yayınları

Yazarın Tüm Yazıları