Tuğrul Şavkay: Antik sofra







Tuğrul ŞAVKAY
Haberin Devamı

Muhterem hocamız İlber Ortaylı'ya özenerek tarih yazıları yazmaya giriştiğimin akla gelmesini istemem. Önce, üniversitede ikinci anadal olarak yapmaya kalkıştığım ama eksik kalmış tarih eğitimim buna izin vermez. Sonra da, Osmanlı'da büyük erdemlerden birinin haddini bilmek olduğunu öğrenecek kadar tarih okumuşluğum var.

Yine de tarihin önemini kavrayamamış olmamıza hep hayıflanırım. Hele gündelik yaşamı ve sıradan bireyleri ramp ışıklarına çıkartan modern tarihten hiç haberdar olmamamız esef vericidir. Hele antik Yunan ve Roma'nın en büyük mirasçısı olduğumuzun neredeyse inkar edilmiş olmasını bir türlü içime sindiremem. Oysa bin yıldır üzerinde yaşadığımız topraklar antik Yunan'ın çiçek açtığı kırları barındırır. Onun devamı olan Doğu Roma İmparatorluğu'nun -yakın dönemin Alman tarihçilerinden kopya çekerek- ‘‘Bizans’’ diye vaftiz edilip Yunanlılara hediye edilmesi ise hiç affedilemez.

ARCHESTRATUS’UN NOTLARI

Böyle bir giriş yapmama bakıp sakın aldanmayın. Arşiv karıştırmadım, ancak hatırladığım kadarıyla Yunan ve Roma uygarlıklarındaki yemek adetleri üzerine şimdiye kadar yazdıklarım sayıca bir elin parmaklarını zor bulur. Oysa bir Türk yemek yazarı böyle bir görevi savsaklamamalıydı. Ben öyle yaptım. Şimdi ise okuyucularımdan özür diliyorum.

Bana böyle bir günah çıkartma yazısını yazdıran geçenlerde gönderilen bir kitap oldu. 1995'de kurulmuş ve özellikle arkeolojik yayınlar üzerinde uzmanlaşmış Homer Kitabevi'nden bir deste kitap aldım. Editörler, Ayşen Boylu Salcan ve Ahmet Salcan, yayınlarının bir kısmını yollamışlar. İçlerinden biri, Andrew Dalby ve Sally Granger'in yazdığı Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü aralarında hemen dikkatimi çekti.

Kitabı ilk kez birkaç ay önce British Museum'ü gezerken görmüştüm. Bütün gün müze gezmenin yorgunluğu ile uzun boylu inceleyemedim. Bu konuda daha önce ağzım yandığı için de alelacele satın almadım.

Dalby ve Granger, metinlerini kanıtlarla desteklemiş. Sunuş yazısında belirttikleri gibi, gündelik hayata ilişkin Yunanca ve Latince metinleri kullanmışlar. Mesela M.Ö. 700 civarında, Yunan destanı Odysseia bunlardan biri. M.Ö. 350'lerde bir gurme, Archestratus'un Akdeniz pazarlarını araştırırken tutulan notlar bir başkası. Hele M.S. 200'lerde yazılmış bir Konuşma Kılavuzu'nda akşam yemeğiyle tamamlanan bir hamam keyfi üzerine yazılmış bölümdeki aşçı ve garsonlara ilişkin bilgiler gerçekten çok ilginç ipuçları içermekte.

Böylece ortaya bilimsel bir birikim ve yaklaşımla yazılmış, sürükleyici ve insanın iştahını kabartan ama aynı zamanda ruhunu da doyuran bir kitap çıkmış. Bir de böyle bir kitap özenle çevrilmiş, itinayla hazırlanıp basılmış olunca, keyif zirveye ulaşıyor.

ROMA VE ATİNA KİTAPLARI

Bu kitabı okuyacakların ağız tadını kaçırmamak için daha fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak, bu vesileyle aynı yayınevinin çıkardığı iki kitaptan daha söz etmek istiyorum. Çünkü Antik Çağ Yemekleri ve Yemek Kültürü üzerine başka yerlerde de tanıtım yazıları çıktı. Eğer yemek tarihine ilgi duyduğunuzu düşünüyorsanız, o zaman Hilary J. Deighton'un Eski Atina Yaşantısında Bir Gün ve Eski Roma Yaşantısında Bir Gün adlı kitaplarını da okuyun. Satır aralarındaki yemek ve içmeye ilişkin ayrıntılar sizi çok ilgilendirecek.

Nihayet kitapçıma ısmarlayıp hálá bulamadığım bir kitap da İnci Delemen'in Antik Çağda Beslenme adlı çalışması. Belki elinizi benden daha çabuk tutarsınız diye yayıncısının Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü olduğunu kaydedeyim.

Öğüt vermeyi hiç sevmem. Yine de yemeğe ve içmeye ilgi duyanlara bu tür ciddi tarih kitaplarını asla kaçırmamalarını önermekten kendimi alamıyorum. İlk bakışta garip gelebilir ama, bu tür kitapları okudukça yemeği daha çok seveceksiniz. Çünkü beyin ve damak arasında bizim ilk bakışta fark edemediğimiz mutlak bir ilişki var. Bu da Yaradan'ın sayısız mucizesinden biri olmalı. Sakın, 'bu nasıl bir mucizedir?' demeyin; En'am suresinde buyurulduğu gibi, ‘‘Şüphesiz Allah'ın öyle bir mucizeyi indirmeye gücü yeter, fakat çokları bilmezler.’’

Gusto Dergisi

İçkiyi ve içkiye ilişkin her türlü konuyu çok ciddiye alıp bu işe yıllarını veren bir gazeteci olan Mehmet Yalçın'ı, bu köşenin birçok okurunun zaten tanıdığını varsayıyorum. Mehmet Yalçın, 'Gurme' dergisinin kapanması üzerine, Türkiye'nin ilk içki kültürü dergisi olan 'Gusto'yu çıkarttı. Yıllar önce bir bilge kişi, anlamakta güçlük çektiğim bir matematik kitabının yazarı için, 'konunun derinliklerini bilmeyen biridir, o yüzden söylemek istediğini açık seçik belirtememiş' diyerek kestirip atmıştı. O gün bilmenin gerçek ölçüsünün, bilgiyi aktarmaktaki kolaylık olduğunu anlama yolunda ilk adımımı atmıştım. Gusto dergisinde gördüğüm en temel özellik de bu. Yani bilgi çok kolay anlaşılır ve çoğu yazarın tatlı üslubuyla bilgece aktarılıyor. Gusto dergisinin uzun ömürlü olmasını candan diliyorum. Ama öte yandan bu dileğimi gerçekleştirecek olan da elbette sihirli lambanın cini değil! Bu dilek ancak dergi geniş bir meraklı kitlesine ulaşırsa yaşayabilir. Onun için bütün içki meraklılarını Gusto'yu arayıp bulmaya ve abone olmaya davet ediyorum. (Derginin telefonu: 0212- 244 0018. Adresi: İstiklal Caddesi, Saka Salim Çıkmazı 3\6, Beyoğlu-İstanbul.)

Yazarın Tüm Yazıları