Trafik gevezelikleri

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Bundan 31 yıl önce Milliyet Gazetesi'nin ‘‘Düşünenlerin Düşünceleri’’ köşesine ‘‘Trafik Vahşeti’’ adlı bir makale yazmıştım. O gün bugündür, trafik konusunda yazar dururum. Geçen yıllar içinde, trafik güvenliği konusunu işleyen makalelerimi, şu önem sırasında kaleme aldım:

a) Sürücülerin kültürel ve teknik eğitimi,

b) Trafik polisliğinin geliştirilmesi,

c) Fiziki altyapının ıslahı.

Bugün geriye dönüp baktığımda, bu sıralamada hata ettiğimi anlıyorum. Bir numaralı öncelik, trafik polisliğinin geliştirilmesi olmalıydı, diye düşünüyorum. Çünkü, her ne kadar trafik kazalarını azaltmak öncelikle, sürücülerin kültürel ve teknik olarak eğitilmesinden, yani ‘‘kafalarının değiştirilmesinden’’ geçiyorsa da, mevcut trafik polisliği anlayış ve uygulamasıyla, bunu yapmak mümkün değildir. Bu bakımdan, ikinci madde birincinin yerini almalıdır noktasına geldim. Trafik polisliğinin kitabını yeniden yazmak gerekse, şu ilkelere birinci sayfada kalın harflerle yer verirdim:

1. Trafikte her kural çiğneyen, bundan bir kâr bekler. Polislik, kural ihlal eden sürücünün kâr etme beklentisini, zarara dönüştürme sanatıdır.

2. Polis, araçların yollardaki hareketini düzenlemez, sürücüleri denetler.

3. Polis, her sürücünün, her hatasını yakalayamaz, ama yakaladığı her hatalı davranışı, adil ve tarafsız bir şekilde mutlaka cezalandırır.

4. Gerçek trafik suçu, sürücünün araç hareket halindeyken üçüncü şahısların can ve mal emniyetini tehlikeye atan davranışlarıdır.

Trafik polislerinin görevlerini layıkıyla yapamamalarının iki ana sebebi vardır:

a) Trafik polislerinin, ‘‘imtiyazlı sürücüler’’ karşısında ezik kalmaları,

b) Trafik polislerinin, bir harekât planı içinde toplu olarak değil, münferit ekipler halinde, vaka bazında görev yaparak etkili olmaya çalışması.

* * *

Rivayete göre Osmanlı devrinde Bolu dağlarını eşkıya sarmış. Hükümet, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen çakı gibi bir yüzbaşıyı, buralara kanun ve nizam getirmek üzere vazifelendirmiş. Göreve yeni gelen yüzbaşı, çevre köy ve kasabaları gezmeye çıkmış. Uğradığı bir çayhanede, eşraftan biri yüzbaşıya, biraz da ona acıyarak şöyle bir soru sormuş: ‘‘Mülazım efendi, bildiğimiz kadarıyla senin bir bölük askerin var. Buralarda ise dağ çok. Sen bu kadar askerle, bu kadar dağı nasıl bekleyeceksin?’’ Yüzbaşı bir an durmuş. ‘‘Bak ağam’’ demiş, ‘‘Ben bu dağlara öyle bir korku salacağım ki, o korku bu dağları bekleyecek. Benim, senin sandığın kadar askere ihtiyacım yok.’’

SON SÖZ: En etkin eğitim ceza; en ağır ceza kazadır.



Yazarın Tüm Yazıları