Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan: Barış ve demokrasi...

Allah kimseye başka keder vermesin elbette; aydın çevrelerimizin yeni tartışması, önce barış mı olur yoksa önce çözüm mü sorusunun etrafında düğümleniyormuş.

Haberin Devamı

Esasen tamamen boş ve amaçsız bir tartışma sorusu olduğunu söyleyemeyeceğim sorulan sorunun. Ama bana öyle geliyor ki, ortada bir ikilem yok. Var sanılan, sahte bir ikilem bu.

Bugüne kadar bize hep şu söylendi: ‘Aslında demokratikleşme ve özgürleşme planları hazır ama terör yüzünden bunları uygulayamıyoruz.’
Yani, barışın olmadığı durumlar yüzünden demokrasimiz ve özgürlüklerimiz de kısıtlı oluyordu. Teröre kalkışanların, eline silah alanların bir bölümü, demokrasi ve özgürlük eksikliği yüzünden bunu yaptığını söylüyordu.
Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar hikayesi.
Şimdi neredeyse beş aydır çatışma yok. Kimse ölmüyor. Terör için bitti demek zor elbette ama PKK’dan kaynaklanan terör durdu.
Hükümet geçmişte ne diyordu? ‘Terör varken demokrasiyi geliştirmek zor, önce silahlar susmalı.’ Bir süredir silahlar susuyor. Hatta daha ilerisi, PKK silahlı unsurlarına Türkiye dışına çıkma emri verdi.
Demek beklememiz gereken demokratikleşme ve özgürlükleri geliştirme hamleleri. Bunlar Meclis’ten gelecek; inisiyatifi de iktidar partisi elinde tutuyor.

Gelelim aydın çevrelerin son tartışmasına...
Bu tartışmanın ‘yeni’ hiçbir tarafı yok; anlatmaya çalıştım.
Eskiden, ‘Terör dursun demokrasi gelir’ deniyordu, demokrasinin önündeki engelin terör olduğu söyleniyordu. Bugünse bunun bir başka şekli tartışılıyor: Demokrasi olmadan barış olmaz, önce demokrasi sonra barış.
Yeniden aynı sahte ikilem: Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan?
Nasıl, ‘Barış olmadan demokrasi olmaz’ geçerliği tartışmalı bir önermeyse, ‘Demokrasi olmadan barış olmaz’ önermesi de doğruluğu tartışılır bir önermedir.
Mantıki geçerlikleri tartışılır iki önerme arasında tartışma yapılacağına, aydın enerjisinin sürecin yapıcı eleştirisine yönelmesi daha iyi olmaz mı?
Mesela, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı ile görüşüyoruz’ diyerek süreci ilan ettiği Aralık sonundan geçen haftaya kadar süreç baş döndürücü bir hızla ilerlerken, PKK’nın ‘Çekiliyoruz’ demesiyle birlikte sanki biraz yavaşladı. Aydın enerjisini bu yavaşlamanın nedenleri üzerinde durmaya yönlendirsek daha iyi olmaz mı?
Hükümetin her davranışından ve Başbakanın her sözünden derin manalar çıkartıp bunları evrensel geçerlikte davranışlar gibi algılamazdan önce, tam önümüzdeki meseleye, ‘Çözüm süreci’nin demokratikleşme aşamasına odaklansak ya?
Ama hayır. Maalesef hiçbirimizin bağımsız bir pozisyonu yok. Herkes kendisini hükümete göre konumluyor. ‘Çözüm süreci’ aslında ikincil planda. Önemli olan, hükümete karşı bakışımız, yargılarımız, önyargılarımız, hatta duygularımız.
İşin tuhafı çoğu zaman, en azından toplumla iletişiminde Başbakan ve hükümet de kendini medyaya göre konumluyor. Özellikle eleştirel medyaya.
‘Önce demokrasi sonra barış’ diyenler, Başbakanın bir cümlesini yakalayıp, ‘İşte gördünüz buradan demokrasi çıkmaz, dolayısıyla barış da çıkmaz’ diyerek hemen en kötümser pozisyona geçiyor.
Başbakan da kendisi için böyle konuşanlara hemen cevap yetiştiriyor, ‘Böyle aydın mı olur, bunlar akan kandan besleniyor’ diyor.
Oysa, söylemeye çalıştığım gibi aynı anda hem yapıcı hem de eleştirel olmak mümkün.
‘1 Mayıs’ı bile kutlatmayan zihniyet mi demokratikleşmeyi yapıp Kürt sorununu çözecek’ cümlesini söylemek elbette mümkün. Ama diyelim ki bu cümle yüzde 100 doğrudur; o zaman ‘Ört ki ölem’ dememiz gerekiyor; çünkü o ‘zihniyet’i seçim sandığında yenip iktidar olabilecek daha iyi bir ‘zihniyet’ ufukta gözükmüyor.
Burada anlatmaya çalıştığım tam da Türk usulü bir muhalefet çıkmazı: Hükümete muhalif olayım derken ülkenin demokratikleşme, hepimizin özgürleşme ihtimaline de muhaliflik yapılmış oluyor.
Oysa demokrasiyle özgürlükler, muhalefete ve muhalif aydınlara, iktidara lazım olduğundan daha fazla lazım.

Yazarın Tüm Yazıları