Tarantino: Klişelere fısıldayan adam

Sinema önünde sonunda bir hikaye anlatma biçimidir ve sinemacı da hikayecidir.

Haberin Devamı

Modern zamanların meddahlarıdır sinemacılar. İtalyan asıllı bir babadan olma, yarı İrlandalı yarı Cherokee bir anneden doğma bir hikayecidir Tarantino. Evde yanlayarak film tüketmeyi seven tembel sinema düşkünleri için hazine niteliği taşıyan bir filmografiye sahip bir modern zaman meddahı. 1987’de ilk filmi “My Best Friend’s Birthday”i çektikten sadece 5 yıl sonra 1992’de “Reservuar Köpekleri” ile nam saldı ve 1994’de kült filmi “Ucuz Roman”ı çektiğinde 30’lu yaşlarının başındaydı henüz.

İçerik ve estetik açıdan B ve C sınıfı denebilecek yapımlara düşkün biri. Bunu göğsünü gere gere söyler bir çok röportajında. En çok da bu nedenle ortalama sinema seyircisinin hoşlandığını klişeleri beceriyle kullandı ve o klişeleri sıradışı bir işçilikle, her tür sinema düşkününü  biraraya getirecek seyirliklere dönüştürebildi. Tarantino’nun korkusuzca kullandığı ve hatta şehvetle bağlı olduğu klişeleri unutulmaz artistik katkılarla geliştirmekteki yeteneğini teslim etti sektör. Olağanüstü isabetli müzik seçimleri, her defasında ilgi ve gerilimi ayakta tutmayı sağlayan kamera hareketleri eşliğinde havada uçuşan uzuvlar, kendi kanında boğulan kurbanlar, beklenmedik ve çoğu zaman sudan sebeplerle hayatı sönen ağzı bozuk karakterler…

Haberin Devamı

Devlet de, sivil toplum da dünyanın birçok yerinde benzer ezberlere sahip. Her iki belirleyen de, ellerinde tuttukları eğitim enstrumanını kullanmaktaki becerisizlikleri nedeniyle yükselen eğitimsizliğin beslediği şiddet sarmalının kabahatini sanatta bulmayı marifet sayar. Tarantino da bu yüzleklikten payına düşeni fazlasıyla aldı. Sıkça şiddet pornografisi yapmakla suçlandı.  Hatta Amerika’da gerçekleşen her okul cinayetinden sonra; şiddeti sıradanlaştırdığı ve bu yolla özendirdiği gerekçesiyle eleştirildi. Her toplu cinayetten sonra kendini ve filmlerini savunmak zorunda kaldı..

Oysa Tarantino’nun şiddet gösterileri dramaturjik açıdan gerçekçi olma telaşı içinde değildir. Aksine alabildiğine karikatürize, çoğu zaman sarkastik ve ironiktir. Tarantino’nun şiddeti sonlandığı zaman, seyredene kalan özdeşleşme ve provakasyondan ziyade, ağır bir yabancılaşma ve hiçlik duygusudur. Bunun bir tür şiddet güzellemesi olduğunu kabul etmekle birlikte özendirme amacıyla yapılmadığı çok açıktır. Elbette asgari eğitime sahip ve ortalama ruh sağlığını korumakta olan seyirci için…

Haberin Devamı

Deneyimlerime de yaslanarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, yönetmenle senaristin aynı kişi olması, oyuncu için büyük şanstır bir filmde. Tabii her iki alanda da yetkinleşmeyi başarmış olanları kastediyorum. Yoksa her eli kalem tutan ortalama yönetmenin kendi sığ senaryosunu sette kurtarmaya çalışmasından sözetmiyorum burada. Tarantino postmodern auteur’ların imzası kolaylıkla okunabilenlerinden biri. Kolay okunabildiği için onu sıradan ilan edenlere katılmak zor. Zira anlaşılır olmanın kabahat sayıldığı yüksek sanat komiserleri ne derse desin, Tarantino; hem anlaşılır ve hem de derdini uyutmadan aktarabilen üslubuyla sıradışıdır. Seyretmek istediği gibi filmler çeker.

Haberin Devamı

Seyirciyi doğrusallık gözeterek yazılmış senaryolara zorlamak yerine, sade hikayelerini grotesk de olsalar sahicilikleri zedelenmemiş ve seyredende tanıma arzusu doğuran karakterlerle donatır. Bu nedenle oyuncuları daima yüksek bir motivasyon ve angajmana sahiptir. Aynı motivasyon seyirci için de geçerlidir. Aslında başarısız bir soygun sonrası, terkedilmiş bir garajda beceremedikleri soygunu değerlendiren bir grup azılı adamın hikayesini hatırlayın. Rezervuar Köpekleri karmaşık görünen geriye dönüş sahneleriyle bezeli sade bir hikayeyi, külyutmaz bir dramaturg edasıyla seyretmenizi, anlamanızı ve kendinizi sıkı bir sinemasever olarak görmenizi sağlar…

Haberin Devamı

Filmlerini hafife alanlara, politik mesaj bekleyip aradığını bulamayanlara, bu filmleri bir kere daha seyretmelerini öneririm. Pulp Fiction’da, Cristopher  Walken’ın ölen silah arkadaşının emanet ettiği kol saatini düşmana kaptırmamak için savaş boyunca neresinde sakladığını anlattığı sahne, sizce de yeterince politik değil midir? Tarantino’nun politikaya bakışı bu. Özetle; kamu spotu çekmekten hoşlanmadığı çok açık ve filmlerini şehvetle seven seyircisinin de bundan rahatsız olmadığı belli.

Sinemada çoğu zaman kadın karakterler yüzlek ve klişedir. Bir tür dolgu malzemesi gibi kullanılırlar. Tarantino’nun kadın karakterleri ise hikayenin ana ekseninde etkili bir konumda bulunurlar ve tıpkı erkek karakterler gibi kadın karakterler de geçmişlerine dair bilgi ve geri dönüşlerle derinleştirilmişlerdir. Tarantino’nun dillere destan ayak fetişistliği de matrak bir mevzuudur ama galiba bu yazının konusu değil…

Haberin Devamı

Tarantino 2012’nin sonlarında kendisiyle yapılan bir röportajda 10 filmi tamamlayınca emekli olacağını söyledi. Çünkü yönetmenler özetle; yaşlandıkça kötü filmler çekmeye başlıyorlarmış. Onlara benzemek istemiyormuş. Tümüyle kendisine ait sekizinci ve son filmi Django. Sırada muhtemelen Kill Bill Vol:3 var. Demek ki, yönetmenlik kariyerini tamamlamak üzere çekeceği son bir film kalıyor. Bu durumda -eğer fikrini değiştirmezse- birkaç yıl içinde sinemasının tüm alameti farikasını kapsayacak bir başeser bekliyoruz ustadan.

Tarantino 2011’in en iyi 10 filmini sıralarken ilk sıraya Woody Allen’in “Midnight in Paris”ini koymuş. Belki de son barutunu–hepimizi şaşırtacak biçimde- tek kurşunun atılmadığı, kimsenin ölmediği, tüm karakterlerin sonsuza dek mutlu yaşadığı bir klasik dramaturjiye kullanmak istiyordur.

Ezcümle; klişeler güzeldir esasen ve bir klişenin başına gelebilecek en iyi şey Tarantino’nun eline düşmektir. Tarantino’nun hayat öpücüğüyle ömrü daha da uzayacaktır o klişenin… Şimdi huzurlarınızda DJANGO… Klişelerin efendisi Quentin Tarantino’dan…

Mısırınız bol, taze ve az tuzlu olsun…

Yazarın Tüm Yazıları