Su kuru olsaydı sevinirdim

Masamda bu ay başında yayınlanmış birkaç İngilizce yelken dergisi duruyor. Cruising World, Yachting Monthly, Yachting World vs. Bazılarının kapağı neredeyse ortak.

Daha önce bu köşede de birkaç kez yapıldığı gibi okurlarını denizlere çağırıyorlar.

Erkenden çekilen güneşin zifiri karanlığında Noel hazırlıklarına girişen Kuzey insanlarının sıcak düşlerini kışkırtan hoş kapaklar. Yalnızlığın ve intiharların arttığı kış aylarını şenlendirme ve dergi satışlarını arttırma çabaları.

*

Cruising World, ‘Kaçışınızı planlayın. Yelkencilere kışın gidilecek yerler rehberi’ diyor kapağında. Sayfa 56’yı çeviriyoruz. British Virgin Adaları anlatılıyor uzun uzun. ‘Babalar ve Kızları’ başlıklı yazı, ‘Yazarımız cennet yolculuğuna çıkarken yanında kızları vardı. Onlarla birlikteyken zaman ya durur ya da çok ama çok hızlı akar’ spotu ile sunuluyor okurlara. Bilmez miyim?

Derginin kapak konusunun başlığı ise şöyle: ‘Bira bütçesi ile şampanya seyahatler’. Bir dünya turundan döndüğü Amerika’daki yabancı düşmanlığından ne denli rahatsız olduğunu epey önce okuduğum ve bu ortamda yaşamamak için teknesi Wild Card ile yeniden denizlere dönen yazar Kaptan Fatty Goodlander, ‘Deniz Çingeneleri’nin Okyanus Rehberi’ başlığı altında ‘Paranız yoksa da, varmış gibi görünebilirsiniz’ deyip, bunun tüyolarını veriyor. Çok keyifli...

Yachting Monthly ise adeta buyuruyor: ‘Yap... Yelken düşlerini şimdi yaşamak için 7 neden.’

Yazıda Jack Gush, ipoteğini ödeyip, elbiselerini yakıp, kendini nasıl denizlere attığını anlatıyor. Saydığı nedenler şunlar:

1 - Şehir yaşamının getirdiği bezginlik,

2 - Yeni bir yaşam tarzına uyum çabasının keyfi,

3 - İşten biraz olsun uzaklaşma ihtiyacı,

4 - Faturalardan ve maaş köleliğinden kaçış,

5 - Yaşamı basitleştirme gereği,

6 - Kendine yetmeyi öğrenme,

7 - ‘Yüzen köyde’ toplumsal yaşam ve getirileri.

*

Yazılanları okudukça, aslında dünyanın her köşesinde kara adamları ve deniz adamları diye iki ayrı insan türü olduğunu bir kez daha fark ettim; Homo Sapiens Terra ve Homo Sapiens Marinus.

Homo Sapiens Marinus’un derdi, herkesi bir şekilde suya bulaştırmak, suyla buluşturmak. Bunun için bir süre kararlı bir şekilde çabalıyor, sonra, baktı olmadı açılıp uzaklara gidiyor.

‘Denizlere açılın, özgürleşin, kendiniz olun’ diyenlere karşı, çıktığı ağacın dalından inmeyen, yapıştığı ağacı bırakmayan, gelişip gelişip çocukken emdiği parmağın yerine televizyonun uzaktan kumandasını ikáme eden bir başka insan türü var ki; o iflah olmaz: Homo Sapiens Terra.

Homo Sapiens Terra, denize yalnızca balkondan bakar ya da Karadeniz şehirlerinde olduğu gibi, evlerinin kör duvarlarını denize, balkonlarını dağa çevirir. Bu insan türü, üç tarafı denizle çevrili bu cennet vatanda yaşamaz yalnızca, yeryüzünün tüm vatanlarında onlardan bulabilirsiniz. Hayatı boyunca denize girmemiş, tekneden düşüp istem dışı denize girdiğinde de yüzme bilmediği için boğulup ölen İskoç balıkçılar işte o türdendir.

Geçenlerde bir arkadaşım, ‘Su o kadar iyi bir şey olsaydı, evrim sürecinde karaya hiç çıkmazdık’ diyerek biyoloji hocalığına soyundu. Yetmedi: ‘Yüzgeçlerimiz ve solungaçlarımız neden yok? Kaçmışız sudan oğlum. Anlamamışsın halá’ deyip su misyonerliğimle inceden dalga geçti. ‘Su kuru olsaydı çok memnun olurdum’ gibi derin saçmalama girişimlerinde de bulundu.

Parmakları, konser piyanisti hızıyla kanaldan kanala dolaşırken göz bebekleri, kanalların farklı ışık yoğunluğuna göre hızla açılıp kapanıyordu. Gözleri yoruluyordu garibin; yeni plazma ekrana alışmadığı için Türk filmi seyreder gibi iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Ses etmedim tabii ki; o ne de olsa bir Homo Sapiens Terra, evrimin önemsiz parçası.

Neler kaçırdığını anlatarak didaktik bir başöğretmene dönüşmek istemiyorum. Ama ben yelken basılı iş çıkışlarını, tekne demirliyken verilen öğle tatillerini, marina girişindeki trafik tıkanıklıklarını seviyorum.

Yapabildiğimden değil ama. Düşlemeyi seviyorum. Şimdilik.

Dünya şampiyonları İstanbul’da buluşuyor

Y
ıllık yelken takviminin en önemli yarışlarından biri olan Classe Figaro-Beneteau’nun 2006 yılında Cannes - İstanbul arasında yapılacağı kesinleşti. Hürriyet, CNN Türk ve Vakko’nun ilk sponsorları arasında yer aldığı bu uluslararası yarış ile ilgili açıklama, Paris’te geçen hafta başlayan Uluslararası Denizcilik ve Fuarı’nda yapıldı. İlk gün 31 ünlü sporcunun tekneleriyle kayıt yaptırdığı yarışa, Ellen MacArthur’un da katılabileceği belirtiliyor.

Fransa’da yayınlanan Le Figaro gazetesi ve dünyanın en önemli tekne üreticilerinden Beneteau’nun ortaklaşa düzenlediği yarış için İstanbul ve St. Petersburg çekişmesi, İstanbul’un lehine sonuçlandı. 25 Haziran 2006’da Fransa’nın Cannes Limanı’ndan yelken basacak olan tekneler 1500 deniz millik yolculuk ardından İstanbul’da Boğaz Köprüsü altında yarışı bitirecekler. Yarışın 7 Temmuz günü bitebileceği tahmin ediliyor.

Akdeniz’in bu en uzun yarışının Cannes - İstanbul arasında olacağına ilişkin açıklamayı, Paris 3 Aralık’da başlayan Uluslararası Deniz Fuarı’na katılan Le Figaro ve Beneteau şirketlerinin yöneticileri açıkladı. Fuar’da bulunan Türkiye standında yapılan törende konuşan Proje yöneticisi Frank Covat ‘Cannes-İstanbul arası 1500 mil; bu kadar uzun ve teknelerin yarışmanın hemen hemen sonuna kadar hiç duraklamadan, hiçbir yardım almadan çekişeceği bir başka yarışma daha yok’ dedi.

DEVLER İSTANBUL’DA

Fransa medyasının da izlediği tören ardından dünya şampiyonu yelkenciler Pascal Desmarets, Florence Arhaud, Philippe Poupon, Yannick Bestaven ve Correntin Douguet resmi kayıt başvurularını yaptılar. Yarış organizatörlerinin, İngiliz kadın yelkenci Ellen MacArthur’u da yarışa katılması için ikna etmeyi hedefledikleri öğrenildi.

Florence Arhaud, ‘Bu yarış şu ana kadarkilerden çok daha zorlu ama zevkli geçecek. Bir kere, ilk kez dört deniz geçeceğiz, ilk kez dört uzun sahilli deniz ülkesinin kıyılarında yarışacağız. Üstelik yarışmanın uzunca bir bölümünde Fransa, İtalya, Yunanistan ve Türk halklarının kıyıdan izleyebileceği mesafelerde yarışacağız.’

Akdeniz, İyon Denizi, Ege ve Marmara’nın rüzgarları, okyanus rüzgarları ile kıyaslandığında sporcular açısından çok daha büyük zorluklar yaratıyor. Okyanus rüzgarları ve akıntılar çok uzun mesafelerde değişmiyor; oysa Akdeniz ve içindeki denizlerin birbirlerine geçişleri şaşırtıcı akıntılar yaratabiliyor. Adalar, yarımadalar, burunlar da farklı rüzgar formları yaratarak, yelkenciyi teknesini iyi kullanması için sürekli hareket halinde tutuyor. Bu da sporcuların okyanus yarışlarına kıyasla çok daha fazla yorulması anlamına geliyor.

Yarışmayı Türkiye’ye getirmek için büyük çaba harcayan spor organizatörü Cumali Varer, Kuzey’in Venediği diye adlandırılan St. Petersburg ile İstanbul arasındaki kıran kırana savaşı anlatırken, ‘Bu mücadelede Türkiye Dışişleri Bakanlığı büyük destek verdi. Fransa Büyükelçisi tarafından yazılan bir destek mektubu ardından Dışişleri Bakanı Gül de benzer zariflikte bir destek mesajını bize iletti. St. Petersburg yerine İstanbul’un seçilmesinde bu iki mesaj çok etkili oldu’ dedi.

Yarışın, Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkilerin Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin tartışmalar nedeniyle gerildiği bir dönemde yapılacak olması, iki ülke halklarının ama özellikle Fransızlar’ın Türkiye’yi çok daha iyi tanımasına yol açacak. Yelken, bu ülkede futboldan sonra en önemli spor olarak gösteriliyor. Bu nedenle Classe Figaro-Beneteau’nun Cannes ile İstanbul arasında düzenlenecek olması yarış öncesi, sırası ve sonrasında Türkiye ve İstanbul’un sürekli Fransa gündeminde kalmasını sağlayacak.

HÜRRİYET SPONSOR

Le Figaro gazetesi yarış sırasında yayınladığı günlük haber ve değerlendirmelerle okurlarını durumdan an an haberdar ediyor. Bu yıl Le Figaro’ya Hürriyet ve CNN Türk de katılacaklar.

Cumali Varer 2006 yılı yarışında ana temanın ‘temiz deniz, temiz çevre’ olduğunu vurgularken, Türk yatçılığının da bu yarıştan çok olumlu etkileneceğini belirtiyor. Varer, Türkiye’nin ve Türk markalarının yalnızca Fransa’da değil, denizciliğin geliştiği tüm ülkelerde bu yarış sayesinde çok daha iyi tanınacağını vurgularken, ‘Avrupa’ya açılmak isteyen Türk şirketleri bu fırsatı kaçırmamalı. Hem Türkiye’nin, hem kendi markalarının tanıtımı açısından çok önemli bir pazarlama platformu olacak bu yarış. O nedenle pazarlama projelerini bu yarışı da gözönünde bulundurarak yaparlarsa iyi olur’ diyor.

Yarışma sponsorları arasında yer alan Vakko’nun sahibi Cem Hakko da Paris’de yaptığı açıklamada, projenin Türkiye açısından cok ciddi bir tanıtım - iletişim değeri olduğunu belirtti. Yapılan anlaşma uyarınca, Vakko’nun geçen yıl İstanbul Boğazı’nda ilk kez düzenlediği Vakko Kupası, 2006 yılında Cannes - İstanbul yarışı ardından düzenlenecek ve büyük olasılıkla dünya şampiyonları da bu yarışa katılacak.

Boat Show 2005 başlıyor

Türkiye’nin en büyük denizcilik ve tekne fuarı, International Boatshow 2005 17 - 25 Aralık tarihlerinde CNR Fuar Merkezi’nde 25. kez kapılarını ziyaretçilere açıyor.

Fuar’da 25.yıl onuruna Türkiye denizcilik tarihini, deniz turizmini ve deniz sporları konularını mercek altına alacak olan ‘TARİHTEN BU YANA DENİZLER ÜLKESİ TÜRKİYE’ projesi uygulanacak.

Bu doğrultuda, Milli Eğitim Bakanlığı İstanbul İl Müdürlüğü ile ortaklaşa Hürriyet Seyahat’in desteğiyle ‘Deniz, yelken ve çocuk’ konulu bir resim yarışması gerçekleştiriyor. Ayrıca, İstanbul’da bulunan üniversiteler arasında ‘Deniz kenti İstanbul’un mavisi’ konulu kısa film ve fotoğraf yarışması düzenlendi. Yarışma sonrası tüm resimler ve fotoğraflar fuar alanında ve Fuaye de yer alan Hürriyet Seyahat standında sergilenecek.

Bu yıl fuara, 160’ı tekne, yelken, yat, gemi üreticisi, 40’ı yan sanayi ve aksesuar ürünleri sunan toplam 200 firma katılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları