Paylaş
Bakıyorum da, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı bir şeyler beklemenin neredeyse gündelik, "sıradan bir deliliğe" dönüştüğünü izliyorum bu şehirde.
Belki de ana arteri, "işten-eve, evden-işe" olan bir yaşamda o yorgun alışkanlıkları yinelemekte arıyoruz, güveni ve huzuru.
"Yeni" ya yok önümüze sunulan seçimlerde, ya da "yeni"yi yaratamıyoruz o döngüsel çemberimizde.
Yeni hep "uzak" geliyor bize ya da olanaksız.
Ve "uzaklar" ürkütüyor bizi.
Biz küçük arabamızın içinde işten eve gelirken, kendimizi seyahatte sanmayı seviyoruz.
Gerçek gezginlerden, seyyahlardan ürküyoruz.
İşimiz, evimiz, küçük arabamız ve büyük seçimlerde küçük seçimlerimiz.
O yapayalnız, tek yaprak/tek tabanca oylarımız.
Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, aynı kenti, aynı sorunları tekrar tekrar yaşayıp, bir şeylerin değişmesini hayal ediyoruz.
Kişiliğimizin baş köşesine kurulan "benlik beyi"nin çağrısına bırakıyoruz kimliğimizi:
"İtaat et, itaat et bana ve herşeye..."
Ediyoruz.
Ve "İtaat et bana" diyen kişiliğimizi yedirip-içiriyoruz-besliyoruz, aynen tekrarlanan günlerde, masal(l)arda.
Mahkumu oluyoruz, kişiliğimizdeki gizli/kilitli o küçük "illegal hücre"nin.
* * *
Ve kendimize yalan söylemek kadar yalanlara inanmayı da öğretiyor bize, "benlik beyi".
En tehlikeli yalanları, kendimize söylüyoruz.
Yaşadığımız hayatı değiştiremiyoruz, ama yaşadığımız hayatın bize yansımalarını yalanlarımızla değiştirebiliyoruz.
Yanılsamalardan ibaret bir yaşam imar ediyoruz.
Mimarı oluyoruz, herşeyimizin, her günümüzün, her seçimimizin.
"Yeni bir günümüzü" biz, "sıradan, aynı bir gün" yapıyoruz.
Paylaş