Sinderella

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Çocukluğumda en sevdiğim masal nedense, ‘‘Sinderella''ydı. Bunun nedenini bilemiyorum. Ama Sinderella'nın, büyünün bozulduğu gece saat 12.00'de saraydan kaçarken ayağından fırlayan ayakkabısı beni cezbetmiş olabilirdi. Büyü bozulmuş, güzelim prenses ortadan yok olmuş ve hüzünlü prens, elinde ince, zarif bir ayakkabıyla kalakalmıştı.

Diana'nın yıllar önce çekilen ve bacaklarının tüm hatlarını açıkça gösteren şeffaf etekli fotoğrafını gördüğümde dudaklarımdan iki kelime dökülmüştü:

‘‘İşte Sinderella.''

O, benim için o gün bugündür hep gerçek prensini bulamamış bir Sinderella olarak kaldı. Ve sanıyorum, bir ayağı çıplak olarak öldü.

Ayakkabının diğer teki kimbilir kimdeydi.

Belki de bendeydi. Çünkü benim elimdeki en güzel şey, beyaz ve zarif bir ayakkabı tekidir. O, uzunluğu yaklaşık 1.5 santim olan minicik bir sanat eseridir. Çekmecemde küçücük bir kutuda saklarım ve arasıra kendimle başbaşa kalabildiğim zamanlarda kutuyu çıkarır minik ayakkabıyı elime alırım. Ona uzun uzun bakar, sağ elimin küçük parmağıyla okşarım.

Sonra usulca yerine koyarım.

* * *

Bu yazıyı dikte ederken Diana'nın bir başka fotoğrafına bakıyorum. Oldukça uzaktan teleobjektifle çekilmiş fotoğrafta Diana, bir sedir ya da şezlongda arkası dönük, uzanmış yatıyor. Sırtı beline kadar tamamen açık, boynu ve saçları görünüyor. Belinden itibaren kalçalarına kadar sarı bir şala bürünmüş; dizlerini karnına doğru çekmiş, ayakları birbirini okşarcasına bitişmiş ve ayak topuklarıyla tabanları görünüyor.

Onun uzun ve ince kemikli ayaklarının tabanlarını daha önce hiç görmemiştim. İçe doğru kavis alan bu tabanlar sanki uzak bir yerdeki ayakkabı tekine özlem duyarcasına sabırsız.

Sinderella'nın büyü bozulduğu zamanki müthiş paniğini hatırlıyorum. Ve sonra evine ulaşarak küllerin yanına çekilişini. Ve orada sessizce birkaç dakika önceki ihtişamı özleyişini. Küllerin arasında bile prenses olduğu gerçeğine varışını.

Her kadının içinde bir prenses yaşar. Ve her kadın aslında bir prensestir.

Ama içlerinde, elinde bir zarif ayakkabı teki tutan her erkek için istisnalar vardır.

* * *

Ben Diana'yı ne gördüm, ne konuştum, ne de üzerinde fazlaca düşündüm.

Ama kaza haberini alınca içim cız etti; donup kaldım. 24 saat kendime gelemedim.

Anladım ki, onu severmişim. O, ‘‘Günaydın hüzün'' diyen yüzü, ince uzun, çevik bacakları ve çekmecemdeki kutuda tekini sakladığım, ince kemikli ayaklarından birinin asla giyemediği ayakkabısıyla benim ezeli ve ebedi özlemimdi.

O benim için, mutluluğa ulaşamadan kaybetmek demekti.

Dünyanın bütün kadınları, onu bunun için sevdiler.

Ve tüm prensesler ayakkabılarının tekini saklayan erkeği özlerken öldüler.

Yazarın Tüm Yazıları