Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Seyahatlerde, efsanelerde ve haberlerde yılan

Rize’de Havva adlı yaşlı kadının bir yılan yüzünden ormanı yakmasıyla ilgili haber aklıma ‘yılan’ konusundaki yanlış inanışları, antik söylenceleri (efsaneleri) ve ilginç bir kitabı getirdi.

Bu sıcak yaz günlerinde yılanların olduğu kırsal alanlara gidecek; antik yerleri gezecek olanlara ve ilginç haberleri anlamak isteyenlere gerekli bir kitap...

Arkeolog İsmail Gezgin, Psikolog İlkay Gezgin, Turist Rehberi Nazım Çokişler’in birlikte hazırlayıp Güncel Yayıncılık’tan çıkardıkları ‘Mitoloji: Mitos Logos- Hayatımıza Yön Veren Söylenceler’ adlı kitap, söylediklerine göre kültürlerin DNA’sını açıklıyor... Örneğin Tarzan, Kaz Dağları, Elma, Karga, Horoz, Özürlü İnsanın Yaratılışı, İnsan ve Protein İhtiyacı, Yılan, Günah, Doğa ve Kadın’a kadar birçok şey bu kitapta ele alınıyor.

Yılandan önce; (yılan düşmanı) horozun ortaya çıkışını aktarmak istiyorum. Mitoloji: Mitos Logos kitabının yazarlarına göre Kavga Tanrısı Ares, güzel Aphrodite’nin yanına kocası olmadığı geceler gider ve kapıya bir nöbetçi bırakır. Nöbetçinin görevi güneş doğup Apollon her şeyi görmeden önce Ares’i uyandırmaktır. Böyle günlerden birinde, kapıya bırakılan nöbetçi uyuya kalınca, dünyayı aydınlatan Apollon iki aşığı yakalayıp onları tüm dünyaya teşhir eder. Bunun üzerine Ares, nöbetçiye sonsuza kadar sürecek bir ceza verir: Onu sabah gün doğmadan önce herkesi uyandıran bir horoza çevirir.

HEM ÖLÜM HEM YAŞAM

Bu kitapta Tevrat’tan anlatılan Yaratılış mitosuna göre: Tanrı’nın yeryüzünde yarattığı hayvanlar içinde en hilekarı olan yılan bir gün Havva’ya, cennetin ortasında duran (meyvesinden yemenin yasak olduğu) ağacın meyvesinden yediği gün gözlerinin açılacağını ve iyiyi kötüyü bilerek Tanrı gibi olacağını söyledi. Bu nedenle Havva meyvenin tadına baktı ve lezzetli olduğunu görünce onu Adem’le paylaştı. İşte o anda her ikisinin de gözleri açıldı. Tanrı’nın her şeyin farkında olduğunu anlayınca Havva suçu yılana yükleyerek ‘yılan verdi ben de yedim’ dedi. Sinirlenen Tanrı yılana döndü ve ‘bunu yaptığın için bütün sığırlardan ve bütün kır hayvanlarından daha lanetlisin. Karnının üzerinde yürüyeceksin. Seninle kadın arasına düşmanlık koyacağım’ diyerek lanetledi.

Şimdi bu efsaneden sonra, ‘80 yaşındaki kadın yılanı yakmak isterken orman yangını çıkarttı’ başlıklı haberi farklı bir gözle okuyabilirsiniz: ‘Rize’nin İkizdere İlçesi’ne bağlı Cevizli Köyü’nde, 80 yaşındaki Havva Aslan, tarlasında gördüğü yılanı yakmak için çalılıkları ateşe verdi. Rüzgarın etkisiyle çalılık ve ormanlık alana sıçrayan yangın kontrol altına alınamadı. Havva Arslan’ın yaktığı çalılıklardaki alevler, önce yakındaki çalılık alana buradan da bitişikteki ormanlık alana sıçradı. Yol olmadığı için itfaiye araçlarının müdahale edemediği yangında söndürme çalışmalarını jandarma, Orman Müdürlüğü ekipleri ve köylüler kazma ve küreklerle sürdürüyor. Şu ana kadar 40 hektar alanda etkili olan yangın, kontrol altına alınamadı.’ (14 Nisan 2005, nethaber)

Özetlemek gerekirse ‘Mitoloji: Mitos Logos’ kitabının yazarlarına göre yılan, dünyanın her kültüründe benzer anlamlarda ve sembolik bir yapıda algılanmakta. Özellikle, tek tanrılı dinlerde günah ve ölüm kavramlarıyla birlikte anılan yılan, genel olarak ölüm ve yaşamın sembolik ifadesi olarak kabul edilmiş. Psikanalizde daha çok eril anlamlar ifade eden yılan, karanlık ve dişil güçleri sembolize eder. İnsanın cennetten kovulmasına ve ölümlü olmasına neden olan yılan, özellikle değişebilme ve yenilenebilme özellikleriyle de ölümsüzlüğün ve yaşamın bir temsilcisi.

Bu ikili haliyle yılan, hem ölüm hem de yaşamdır. Birçok kültürde, çocukları getiren yaratık yılan olurken aynı zamanda yeraltında, ölüler ülkesinde yaşadığı için de ölümü getirendir. Bir İslam söylencesine göre, önceleri ayakları olan yılan, Havva’yı kandırdığı ve onu günahkar olmasına neden olduğu için, Tanrı tarafından ayakları yok edilerek sürünmeye mahkum edilmiştir.

Milli Kütüphane Başkanlığı’nın iki ciltte topladığı Türk Atasözleri ve Deyimleri adlı eserde atalarımızın (dünyanın en yanlış anlaşılmış hayvanı olan) yılanla ilgili sözlerinden bazıları şunlar: Yılan doğrulmayınca deliğine giremez... Yılan kendi eğrisini bilmez, deveye boynu eğri der... Yılan masalı gibi uzadıkça uzadı... Yılan uğursuz olmaz... Yılan yiyen hekim bulamaz... Yılan yıldız görmeyince ölmez... Yılanı ben tutmalıyım ki gözüne sen bakasın... Yılanın sevmediği ot, deliğinin ağzında biter...

ONLARA ZARAR VERMEYİN

Bence bunlar arasında en ilginç olanı ‘Yılan uğursuz olmaz’ sözü. Evet çok doğru; hem ekolojik, hem de ekonomik anlamda yılanların doğada önemli ve yararlı bir yeri var. Örneğin, yılanlar böcekleri ve fare gibi kemirgen hayvanları yiyerek insanları birçok hastalıktan ve zarardan korurlar. Fakat yılanların sayısı hem onunla orman gibi doğal yaşam alanında karşılaşıp ondan korkan ve tiksinen insanlar, hem de yaban hayatı hiç dikkate almadan şehirleşen, tarla açan, yol yapan, etrafa ilaç saçan, orman yakan insanlar tarafından çok gereksiz ve yanlış bir şekilde her geçen gün hızla azaltılıyor.

Yılanların göz kapakları olmadığından gözleri hep açıktır, ama koku alma yetenekleri daha güçlüdür. Koku almak için de çatallı dillerini kullanırlar. Yani bu yaz dili dışarıda bir yılanla karşılaşırsanız, hemen ‘niyeti kötü’ diye düşünmeyin. Yılan, görünmek istemeyen korkak bir hayvandır. Bu nedenle, fırsatını bulur bulmaz insanlardan kaçar. Sadece tehdit edilen ve korkutulan yılanlar olduğu yerde kalıp kendini korumaya çalışır. Bu sıcak yaz günlerinde kırsal alanda veya bir gölün etrafında dolaşırken bir metre önünüze bakarak yürüyün. Kazayla üzerlerine basmaz veya saldırmazsanız yılanların size zararı dokunmaz.
Yazarın Tüm Yazıları