‘Sessiz çoğunluk’ kimdir tartışması

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

Sessiz çoğunluk mütedeyyin Müslümanlar mıdır, yoksa Çarkıfelek'e ulaşan 2.5 milyon telefon mudur?

15 Şubat 1999 Pazartesi günü ANAP'ın seçim sloganından esinlenerek yazmış olduğum ‘‘Sessiz Çoğunluk’’ başlıklı yazı, belirli tartışmalara vesile oldu. Gerçekten kimdir bu ‘‘sessiz çoğunluk?’’

Sosyolojiden nasibini almamış ülkemizde hali ile ‘‘milletin’’ yapısal özelliklerini analiz eden saha çalışmaları yok denecek kadar az! Bu durumda da isteyen hem millete, hem onun bir alt parçası olarak sessiz çoğunluk dediğimiz kitleye istediği sıfatları yapıştırmakta serbest kalıyor. Hatta, daha ileri giderek, siyasi aktörler, çoğunlukla kişisel pozisyonlarını güçlendiren eylemlerini, ‘‘kendim için istiyorsam namerdim!’’ prensibine indirgeyerek, kendilerine millet üzerinden meşruiyet sağlamaya çalışıyorlar.

*

Osmanlı'da bile Abdülaziz'i tahttan indirenler, mahkemedeki ifadelerinde ‘‘milllet böyle istedi!’’ diyebiliyorlar. Bu ülkede tüm darbeler zaten ‘‘bıçak kemiğe dayandı’’ diye feryat etmek isteyen, ancak sesini duyuramayan sessiz çoğunluk adına yapılmadı mı?

Herhangi bir sosyal olguyu analiz etmekten aciz entellerimiz ise ‘‘gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür’’ marşları ile yoğrulan beyinlerinde her gün millete don biçmekten nerede ise yapacak başka bir iş bulamıyorlar.

Durum böyle olunca yine sonuçta herkesin muhayyilesi çapında bir sessiz çoğunluk tarifi vermesi kaçınılmaz oluyor.

Sessiz çoğunluk, benim tarif ettiğim gibi muhafazakâr ve milliyetçi bir kitle midir, yoksa geçen hafta sonunda çarkın feleğinden Palio araba kapmak için saatlerce telefon başında bekleyen 2.5 milyonun üzerindeki insan sayısı mıdır? Telefon başında gereğinde ağlayarak dilenen bir kitle çoğunluk mudur, yoksa azınlık mı?

Bu işe 2.5 milyon kişi soyunuyor ise bunlara azınlık diyemeyiz. Ama, artık bu kitlenin sessiz bir kitle olduğunu söylemek abestir.

Peki aynı kitle şayet kendilerinden başka bir mağdurun hakkını aramak için telefon başına geçmek durumunda olsa idi bırakın 2.5 milyonu, 2 bin 500 adam bulabilir miydik?

Zaten beni rahatsız eden de iki olgunun bir arada abartılması. Sessiz çoğunluk diye bas bas bağırırken, hem tanımadığımız bir kitle adına projeler üretiyoruz, hem de hiç tanımadığımız insanları, adeta vicdanlarımızı yıkamak için, hep olumlu sıfatlar ile tarif ediyoruz.

*

Halbuki bu insanlar, bir evvelki yazımda vurgulamaya çalıştığım gibi herkes kadar basit, herkes kadar karmaşık ve herkes kadar iç-çelişki taşıyan kişiler.

Ancak, ‘‘biz’’(*) değiller.

Ne, ne düşündüklerini, ne de taleplerini biliyoruz.

Zira kendilerine sormuyoruz ki.

Ancak, biz onları illa ‘‘biz’’ olmaları için zorluyoruz.

Bir arkadaşım anlattı. Aşık Veysel'e bir söyleşide gazeteci ‘‘Üstad ‘benim sadık yarim kara topraktır' ezgisini bestelerken aklında işveren-işçi, ağa-reaya çelişkisi vardı, değil mi?’’ diye sorduğunda Veysel ‘‘Yoo! sadece köyüm vardı’’ diye cevap vermiş.

Sessiz çoğunluk, çoğunlukla dindardır ama aralarında rakı içen de var. Muhafazakârlar ama cinselliği herkes gibi yaşarlar; namaza vakit bulamayanlar aralarında muteşem bir azınlık olmadığı gibi, dünya nimetlerinin peşinde koşanlar hiç de azımsanacak gibi değildir.

Ancak, şurası bir gerçek: Sessiz oldukları için, ancak kendilerine ihtiyaç duyduğumuz zaman farkına vardığımız bu kitle, abarttığımız şekilde iyilik melekleri olmadığı gibi onları yönlendirme iştahlarımızı göremeyecek kadar da aptal değiller!

(*) Biz= Sessiz çoğunluk adına ahkâm kesen herkes.



Yazarın Tüm Yazıları