Serdar Turgut: Yazsam yazsam ne yazsam!

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

BUGÜN konu seçmekte zorlanıyorum. Sosyal içerikli yazı yazdım diye beni ancak şimdi severek okumaya başlayanlara gıcık olduğumdan şöyle sıkı bir ‘penis yazısı’ yazıp, onların akıllarını başlarına getireyim diyorum.

Vallahi de billahi de aklıma bu konuda söylenecek yeni bir şey gelmiyor. Kendimi tekrar etmekten hoşlanmam. Dolayısıyla bir ara bu konuda dünyada söylenebilecek hemen her şeyi söylemiş olduğumdan, meseleye tekrar dönüş yapamıyorum.

Bu mazeretimi bilin de hani artık bu konudan utanıyor, yaşlandı, akıllandı filan diye düşünüp bana haksızlık filan yapmayın dedim.

Meselenin üzerinde çalışmalarım sürüyor, ilk parlak fikirde bu konuyla karşınızda olacağım.

* * *

Şu ‘K noktası’ meselesine de girebilirim aslında.

Anladığım kadarıyla kadınlarda şimdi de bir ‘K noktası’ varmış galiba.

Biz heniz daha ‘G’yi arıyoruz, bu ‘K’ da nereden çıktı ki?

İnşallah G ile K arasındaki harfler için de kadın vücudunda çeşitli noktalar yoktur. H noktası, I noktası, i noktası (bakın bunu küçük harfle yazdım ki eğer i noktası diye bir şey varsa onu Amerika'da da bulabilsinler. Ben gerçek enternasyonel bir adamım yemin ediyorum) J noktası filan da varsa yandık.

Hayat kısa, o da harf noktaları aramakla geçecek vallahi.

Bu ‘K noktası’ ilginç bir şey. Çünkü bunun aracılığıyla kadınlar en fazla üç dakika içinde orgazmın doruklarına ulaşıyorlarmış.

İyi ki erkeklerin vücudunda da böyle ilginç noktalar yok. Düşünsenize bizim vücutta da böyle orgazm süresini kısaltan noktalar keşfedilseydi, durum felaket olabilirdi.

28 saliseye filan inerdi o zaman bizlerin süresi ve kadın ile erkek arasındaki uzlaşmaz çelişki de bir güzel sürüp giderdi.

Dediğim gibi erkeklerde bu tür noktalar yok ve kadında ‘K noktasının’ keşfi ile dünya tarihinde ilk kez erkek ve kadın tatmin olma süresinde senkronizasyona yaklaşan bir uyumluluk tutturmayı başaracaklar belki de.

Bu yeni durumun sosyal yansımaları nasıl olur artık bilemem.

* * *

Bu konuya da fazla girmek istemiyorum ancak bir şeyi vurgulamadan da geçemeyeceğim.

Türkler'in yapabileceği en devrimci, en radikal şey ne olabilirdi biliyor musunuz?

Kadının vücudunda bir ‘yumuşak g’ noktası keşfetseler bu ülkenin bilim adamları yemin ediyorum müthiş olurdu.

‘Yumuşak g’ noktası bir tek Türkler'de var olabilirdi ve kendi vücutlarında mümkün olduğunca farklı noktalar olmasından kaygı duymadıkları anlaşılan dünya kadınları ‘yumuşak g’ye de sahip olabilmek için Türkçe öğrenmeye başlarlardı.

Böylece Türkiye kendi nüfusunun yüzde 85'i fakirken bir de üstüne üstlük emperyalist olabilmek gibi kimilerine çok da tuhaf gelebilecek bir şeyi de başarırdı.

* * *

Bütün bu safsatayı bırakıp yine sosyal içerikli bir yazı da yazabilirim aslında.

Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki gelir dağılımı konusu, g noktası konusuyla karşılaştırıldığında, gerçekten de çok ama çok sıkıcı bir konu.

Yani bunu geçenlerde komunist parti kuran kişilere bile sorsanız eminim ki onlar bile ‘‘Evet aslında g noktası gelir dağılımı meselesinden çok daha eğlenceli’’ diyecekler sonra da ‘‘Ama biz bu tür eğlenceleri komünist devrim sonrasında yapmayı doğru buluyoruz. O da uygun görülürse tabii ki’’ diyeceklerdir.

Ehh, benim onu bekleyecek kadar vaktim yok ne yazık ki, dolayısıyla sosyal içerikli yazı yasak bugün.

* * *

Hafta sonu yaşanan skandala bilmem dikkat ettiniz mi?

Radikal'de Tuğrul Eryılmaz kendisinin Kapital'i sadece özetinden okuduğunu açıkladı kamuoyuna.

İstesem bu konuda değil bir yazı, kitap bile yazabilirim. İnanın bana.

Eğer yakında Tuğrul marksizmi de sadece Politzer'in kitabından okuduğunu açıklarsa bu sefer dayanamaz ve şak diye düşüp bayılabilirim, bunu da bilin.

Bu arada bilmem dikkat ettiniz mi ama Kapital'i okumadığını açıklamak da moda oldu.

Geçenlerde Allah onu başımızdan eksik etmesin, üst düzey yöneticilerin en üst düzeyi genel yayın yönetmenim de Kapital'i birkaç sayfa okuduktan sonra sıkılıp bıraktığını açıklamıştı.

Şimdi bakın bir şey anlatacağım. Hayatta hiçbir şey bilmeyebilirim ama Kapital'in nasıl okunması gerektiğini bilirim, tamam mı!

Tuğrul ve genel yayın yönetmenim Kapital'in ilk 70 sayfasını okumayı atlayıp kitaba başlasalardı, okumayı bir daha durdurmaları mümkün değildi.

Çünkü Marx ilk 70 sayfada malların mallarla mübadelesi konusunda soyut analizler yapar ve konuya girer.

70'inci sayfadan sonra da polemik başlar. Hem de ne polemik.

Hayat ne kadar tuhaf değil mi?

Genel yayın yönetmenini ben 1970'li yıllarda tanımış olsaydım belki de Kapital'i ona bu metotla okumasını öğretecektim ve o belki de hızını alamayıp bırakın Kapital'i Grundrisse'yi bile baştan sona okuyacaktı ve bütün bunların sonunda bugün Türkiye büyük ihtimalle çok daha farklı bir ülke olacaktı.

Kimbilir, kimse bilemez ama hayal etmek de benim işimin bir parçası işte.

Yazarın Tüm Yazıları