Sedat Ergin: Hükümetin uyum sorunu






Sedat ERGİN
Haberin Devamı

GÜN geçmiyor ki, hükümet içinden Devlet Bakanı Kemal Derviş'i hedef alan ya da ekonomik programdan sapma anlamına gelen bir çıkış yapılmasın...

ANAP'lı eski Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın Tütün Yasası taslağına muhalefetini belirtirken sergilediği tavır ya da MHP'li Devlet Bakanı Faruk Bal'ın Emlak Bankası'nın kapatılmasına karşı çıktığı açıklaması bu serinin son iki örneği olarak gösterilebilir.

Ekonomik programın uygulamasında hükümet içinde sıkça görüş ayrılığına düşülmesi, Bakanlar Kurulu içinde sert tartışmalara girişilmesi yine bu başlık altında hatırlatılabilir.

Bir koalisyon hükümetinde farklı partilerden ya da konumlardan bakanların anlaşmazlığa düşmeleri belli ölçülerde normal karşılanabilir.

Ancak, hükümetin bu çatışmaları yaşama ya da üretme şeklinde makul görülemeyecek bir nokta var.

Bir kere, çatışma, büyük ölçüde otantik haliyle basında da yer alıyor; bu haliyle, kavga toplumun huzurunda yapılıyor.

Çatışma, kamuoyuna yansımadan, sabırla ve müzakere yoluyla kapalı kapılar ardında çözüme kavuşturulamıyor. Ayrıca, kullanılan üslup bazen rahatsız edici olabiliyor.

Türkiye ‘‘Bizim kavgamız yalnızca bizi ilgilendirir’’ diyebilme lüksüne sahip olsaydı, hükümetin uyumsuzluğu mesele olmayabilirdi.

Ancak, Ankara'dan dışarıya yayılan görüntüler, Türkiye karşısında zaten ‘‘bekle-gör’’ çizgisinde duran uluslararası finans çevrelerinde tedirginliğe yol açıyor, üçüncü kriz beklentisini artırıyor.

Örneğin, Niyet Mektubu'nda Emlak Bankası'nın bankacılık izninin iptal edileceği yolundaki kuvvetli taahhüde rağmen, bir bakanın bu konunun gözden geçirilmesini isteyebilmesi hükümetin programa ilişkin kararlılığı ve samimiyeti konusunda ciddi tereddütlere yol açıyor.

Dışarıdaki tedirginliğin ve kilitlenmenin tersinden etkisi, gelip yine hükümeti vuruyor. IMF, işi sağlama alabilmek için olmadık ağır koşullar öne sürebiliyor.

Çelişki şurada yatıyor: Türkiye, şubat ayında girdiği ekonomik krizden çıkabilmiş değil. Krizden çıkıp, 19 Şubat öncesi noktaya gelinebilmesi muhtemelen yıllar alacak.

Ekonominin düzlüğe çıkabilmesinin ‘‘olmazsa olmaz’’ koşulu, programın aksamadan uygulanabilmesi. Uygulamanın başarısı ise büyük ölçüde uluslararası finans çevrelerinin programa verecekleri destek, daha doğrusu dışarıdan Türkiye'ye para girişinin sağlanmasına bağlı.

Dolayısıyla, hükümetin uyumsuzluk sorununu aşamaması, bindiği dalı kesmesiyle eş anlamlı gözüküyor.

Türkiye'nin üçüncü bir ekonomik krize tahammülü yok. Şubat krizi, Türkiye'nin ekonomik varlığının yaklaşık yüzde 50 oranında buharlaşmasına yol açtı.

Üçüncü krizin yol açacağı hasarın çok daha yüksek olacağı, beraberinde getireceği sosyal ve siyasal tepkilerin hükümetin ayakta kalabilmesini de zora sokacağını tahmin etmek güç değil.

Yeni bir yol kazasının maliyetinin görülmesi ve dış dünyaya yansıtılan uyumsuzluk görüntüsünün aşılması, hükümetin bekası açısından da hayati önemde gözüküyor.

Yazarın Tüm Yazıları