Sayıklamalar

Dört gün boyunca kanepeyle yekvücut olmuş bir şekilde TV karşısında zaplayan ve gazetelerle cebelleşen bir zavallının güncesi...

Gecenin bir saatinde yayınlanan magazin programlarının arasında bile çocukları hedefleyen reklamlar yayınlanıyor.

6. His filmindeki çocuk ‘I see dead people / Ölü insanlar görüyorum’ diye fısıldıyordu. Sonra bizim bir arkadaş çocuklu reklamların büyümüş de küçülmüş, sevimsiz mi sevimsiz çocuk kahramanlarından ilham alarak ‘I see small people / Küçük insanlar görüyorum’a devşirmişti mevzuyu. Nerede bilmiş bir yumurcak görsek, aynı şeyi söylemeyi adet edinmiştik.

Gecenin bir vakti, Serdar Ortaç’ın şarkısından ‘Beni uyut’ şeklinde uyarlanmış o teraneyi, kedi miyavlamasını andıran bir sesle söyleyen o üstü insan, altı çizim bebekleri gördüğümde, kendimi aynı şeyi fısıldarken yakaladım.

Molfix = Chucky sendromu... Küçük insanlar görüyorum... Korkuyorum...

Uyuyakaldığım kanepede sabaha karşı saatlerde gözümü açıp zapladım ki ne göreyim. Seçimlerde uğradığı hezimetin post travmalarını yaşadığını tahmin ettiğim Bora Gencer, Ünlüler Çiftliği’nde yatağa uzanmış, şarkıcıdan belediye başkanı olmayacağına inanmayan zihniyete söyleniyor: ‘Arto’dan belediye başkanı olamaz mı yani? Ne var? Bal gibi olur.’

Ulan hakikaten o günleri de görür müyüz, görme ihtimalimiz olabilir mi? Korkuyorum...

10 aylık bebeğini kar-kış demeden, İnönü senin, deplasman benim dolaştıran, gözüne duman kaçar mı, kafasına bir şeyler çarpar mı, dakka başı kavga çıkaran Çarşı grubunun ortasında başına bir şey gelir mi diye iplemeden kucağında kanguru modeli taşıdığı sübyanı tribünlerde helak eden, bunu da marifet zanneden; geçtiğimiz hafta bıçaklanarak öldürülen Cihat Aktaş’ın olaydan az önce çocuğunun yanağını sıktığını filan ana haber bültenlerinde gülümseyerek anlatan Aslı Aydın nasıl bir annedir? Patalojik durumu incelenmemeli midir?

Futbol ile şuur kelimelerinin aynı cümle içinde geçmesi doğaya aykırı mıdır? Korkuyorum...

Digiturk’ün komedi kanalındaki sit-com’ların durumu nedir ya? Aynı bölümü 16 kez filan veriyorlar. Hadi onlar sinekten yağ çıkarıyor, anladık da, ben neden oturup aynı gün içinde aynı diziyi üç kez seyrediyorum? Gerizekalılığın boyutlarını zorlamaya başladım. Korkuyorum...

Kıvırcık Taner filan yetmiyordu, şimdi de ‘Kendi kendine randevu alıp’ ünlülerin kapısına dayanan, kendini fena hálde komik zanneden ve otomatiğe bağlanmış vantrilog kuklaları gibi 30 saniyede bir gülen bir ‘illüzyonist muhabir’ Necmi türemiş.

Bu kıvırcık saçlı, kendin gevele-kendin gül model magazin muhabirleri mitoz çoğalmayla filan mı ürüyor? Daha da çoğalırlar mı? Korkuyorum...

Biz de Tarkan’ı efendi çocuk bilirdik. Karlı arazide otomobilinin önüne devrilen ağacı çeken ayıya bir teşekkür bile etmiyor yani. Sevgiye, saygıya ne oldu. İnsan gidip bir koşu ayıyı öpmez mi?

Bu gençlerin háli ne olacak? Korkuyorum...

Semraanım’ın suratıma doğru çemkirdiği bir karabasan gördüm. Karabasan değilmiş. Yine televizyonun karşısında uyuyakalmışım. Ama biliyorum yani, yarın bir gün, program biter, ben yine Semraanım’ı rüyamda görürüm. Yeterince kabus temam var; bünye bir de Semraanım’ı kadıramaz. Zaten pek de matah bir durumda olmayan ruh sağlığımın kalanını kurtarmak adına kendimi telkin etmem lázım: Gelinim Olur Musun’u bir daha seyretme... Gelinim Olur Musun’u bir daha seyretme... Gelinim Olur Musun’u bir daha seyretme...

Ama ruhum kahrolası her türlü iptilaya teşne. Yine beceremeyeceğim; biliyorum. Korkuyorum...
Yazarın Tüm Yazıları